''Yıllar önce yanımda topum olmadığı için mahalledeki erkekler beni dışlamıştı. Hiç unutmuyorum o günü. Gerçi nasıl unutabilirim ki? Her şeyin benim için başladığı gündü o gün. Top almak için annemden para almaya eve doğru koşarken yere düşmüştüm. Diz kapaklarım kaldırım taşının kenarına gelmiş , bacağımda ufak sıyrıklar olmuştu. Ağlamaya başladım o acıyla. Çünkü gerçekten çok kötü düşmüştüm ve sanırım dışlanmışlık hissinin verdiği berbat hisin de acısı şimdi aklıma gelince dizlerimi kendime çekip ağlamaya başlamıştım. Arkamda yaslı kaldırım taşı... Sayamadığım kadar çok insan geçti önümden. Küçük , büyük...
Ama kimse yardım etmedi. Sonra bir kız gördüm uzaktan bana doğru geliyordu. Uzun kumral saçları ikili örülmüş , şirin tokalar örgünün iki yanında yerini almıştı. Bir şapka vardı kafasında. Siyah bir şapka. Ters takmıştı şapkayı. Bu yüzden güneş yüzüne vuruyordu. Minik burnu ve yanaklarını kızarmıştı. Üzerinde kendine baya bol gelen kıyafetler vardı. Çirkin değildi. Çirkin durmuyordu.
Gerçi şuan canım acıyordu ya. Bananeydi elalemin prenses kızının güzelliğinden! Böyle düşünmüştüm ilk. Aslında beynimden bu düşünce geçtiğinden değil de bana yardım etmeyeceği düşüncesi canımı sıkmıştı. Bana yardım ederse en azından adını öğrenirdim.
Ama ona neydi ki? Bana neden yardım etsindi? Yine de neden bilmiyorum ama yanıma oturdu. Aynı benim gibi... Bacaklarını karnına kadar çekti. Kollarını bacaklarına doladı ve kafasını da kollarının üzerine yaslayıp beni izlemeye başladı. ''Ne bakıyorsun?!'' diye çıkıştım o anlık sinirle , canımın acısıyla... ''Hiç mi ağlayan çocuk görmedin sen?!'' ''Gördüm.'' dedi. Sonra kollarını bacaklarından çekip önüme geldi dizleri üstünde sürüne sürüne. Minik parmakları akan gözyaşlarımı kavradı sildi.
''Bakma benim böyle güçlü gözüktüğüme.'' dedi , tatlı gözüktüğünü bilmeden. ''Ben aslında her gece ağlarım.'' ''Neden ki?'' diye sordum merakla. Omuzlarını silkti. ''Hiç.'' dedi. Sadece bir hiç. O gün anladım aslında bir 'hiç' in neler barındırabileceğini ben. 'Hiç' sadece 'hiç' değildi. O 'Hiç' in altında çok acı vardı... Acılarını öğrendikçe , acılarını gördükçe acısının bana geçmesi için her gece dua edecektim. Bilmiyordu , bilmiyordum. Nasıl bilelim ki? Çocuktuk daha. Çocuk akılla yapmıştık biz her şeyi. Çocuk akılla sevmeye çalışmıştık... Hoş , çocuk sevgisi gibisi var mıydı be?! Herkese nasip olmazdı öyle saf , öyle temiz , öyle masum bir sevgi.
Neyse saatlerce konuştuk orada. Ve ben o aptal sokağın aptal kaldırımında ilk acısını öğrenmiştim onun. Onu terkedip giden bir aile. Çok kolay geliyordu kulağa böyle denilince. O da dedi zaten. Dimdik omuzları baktı yüzüme , sanki içine atmışlık , yaşlı bir insan kaçmış gibi. ''Keşke...'' dedi. ''Keşke her çocuk gibi düşünce acıyan bacağıma ağlasam , ağlayabilsem...'' Dizime bakarak söylüyordu bunu. ''Anlıyorum.'' dedim. Ona ilk yalanımı söylerken. ''Yalancı.'' dedi. İlk kez birinin acısını böyle sol tarafımda hissedebilmiştim. O dudaklarındaki kırık gülümseme...
Ulan! Kollarından tutup sarsmak istedim o an! ''Çocuksun lan sen! Gez toz oyna! Acı çekme! İzin verme acı çekmen için çabalayanlara!'' demek istedim. Diyemedim ama. Çünkü o başından beri farklı bir çocuktu.
''Anlamıyorsun.'' dedi. ''Anlamış gibi yapıyorsun çünkü farklı geldim sana. Keşfetmek istiyorsun beni. Ama ne ben vitrindeki süslü bir oyuncağım , ne de sen annesiyle gelip beni satın alıp kırıp dökecek bir çocuksun.'' demişti. Anlamadım. Çocuktum ulan! Ne anlayacağım , niye anlayacakmışım deli bir kızın süslü cümlelerini? 'Deli.' dedim içimden sonra bu fikre güldüm. İçimden tabi. Kırılmasın diye. Deliydi ama... Kırılırdı belki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yine Mi Yarım Kalmış Sevmeler? #Wattys2016
Teen Fiction©Tüm hakları saklıdır. Başka bir yerde izinsizce kullanılması dahilinde yasal işlem başlatılacaktır. - ''Sigara...'' dedim. ''Zararlı. Boşver , içme.'' ''Ben sigara içmiyorum. Sigara benim için değil.'' Sanırım ona çok tuhaf bir şekilde bakmış olmal...