Tarağımın derime temasıyla birlikte kopan saç tellerim beraberinde düşüncelerimi de alıp götürürken son verdiğim karar saçlarımın açık kalmamasıydı. Gözlerimi aynadan çekip yatağımın yanında olan komodinime çevirdiğimde saatin on bir olduğunu fark ettim. Bugün Güneş Hanım ile randevum vardı. Doğum günü gecesinin üzerinden bir hafta geçmişti ve o zamandan beri olumsuz bir şey yaşamamıştım. Sadece içimde taht kurmuş duygularımı dökmeye gidiyordum. Odamdan çıkmadan önce son kez kendime baktım. Toz pembe renginde düz tişört ve mavi kot pantolon ile fazlasıyla sadeydim. Tam olmak istediğim gibi. Telefonumla paramı cebime sıkıştırıp odamdan çıktım. Ellerimi duvara sürterek küçük adımlar atıyordum. Evde her zaman olduğu gibi sessizlik hakimdi. Babamın iş yerinde olduğunu biliyordum, abim ise çoktan yeni gün, yeni maceralar yaşam felsefesini uygulamak için dışarı atmıştı kendini. Çok fazla oyalanmamaya dikkat ederek en alt kata, mutfağın bulunduğu bölüme inmiştim. Her adımımda nefis koku biraz daha sarıyordu etrafı. Oldukça geniş olan giriş kapısından sadece başımı uzatıp etrafa göz gezdirdim.
"Müsaitseniz gelebilir miyim?" diye sordum Sema teyze ve onunla çalışan diğer iki kişiye. Elindeki tahta kaşıkla çorbayı karıştırırken bakışlarını bana doğru çevirdi. "Gel tabii Beren. Bende tam sana çorba getirecektim. Gitmeden önce içersin, iyi gelir diye." Elimden geldiğince gülümseyip, mutfağın içine girdim ve tam ortada olan tezgahın yanından geçip pencere kenarındaki yemek masasının sandalyelerinden birine yerleştim. Gözlerimi kapayıp kokuyu iyice içime çekerken "Şehriye çorbası," diye mırıldandım. "En sevdiğim."
"Biliyorum kızım, o yüzden yaptım zaten." dedi ocağın altını kapatırken. Bileğimde olan tokayı çıkarıp sallarken "Ben aslında saçımı ördürmek için gelmiştim." deyiverdim. Kendi başıma balık sırtı örgüsü yapmayı beceremiyordum bu sırada da imdadıma her zaman Sema teyze yetişiyordu. Mutfak önlüğünü üstünden çıkarıp yanımdaki sandalyeye bıraktı ve arkama geçti.
"Çorba biraz soğuyana kadar saçını öreriz." Başımı biraz geriye atıp örmesine yardımcı oldum. Pencereden vuran gün ışığı gözlerimi kısmama neden olurken, boynumun ağrımaya başlaması bana hiç yardımcı olmuyordu. Tek elimi yüzüme siper ederek sıcağı kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Saçım tamamlandığında cebimden telefonumu çıkarıp saate baktım. Biraz daha vaktim vardı. Oturduğum yerden kalkıp üst dolapta bulunan kaselerden birini aldım ve bana yetecek kadar çorbayı kaseye doldurdum. Elimin altında bulunan çekmeceden kaşık alıp eski yerime yeniden döndüm. Kaşığın içini dolduracak kadar çorbayı alıp üfleyerek yudumlarken telefonumun titremesiyle bakışlarımı ekrana kaydırdım. Boşta olan elimle telefona uzanıp kilidini açtım. Mesajım vardı.
Kimden : Heves
Saat kaçta müsait olursun? Bugün günümün sıkıcı geçeceğine dair günlük burç yorumları okudum. Sanırım doğru. Birlikte film falan izlerdik.
Öptüm.
Yazdıklarıyla beni güldürmeyi başarmıştı. Onu bekletmemek adına sorusuna kısa bir cevap yazdım.
Kime : Heves
Daha evden bile çıkmadım. Eve kaçta döneceğim hakkında en ufak bir fikrim yok. Seni bilgilendirmek için mesaj atarım. O zamana kadar sanal alemden çıkıp eline gerçek bir kitap al ve bilgilen. En azından kelime dağarcığın gelişir. Günlük burç yorumlarının canı cehenneme!
Öptüm.
Telefonu titreşimden çıkarıp tamamen sessize aldıktan sonra hala yarılayamadığım çorbamı içmeye devam ettim. Şu an o eve gitmekle ilgili aklımdaki tek soru işareti Ares'in orada olup olmayacağıydı. Onu en son geçen hafta görmüştüm. Kurduğu cümleler tekrardan aklımda dönmeye başladığında içimdeki huzursuzluk kendini belli etmeye başlamıştı. Kapana kısılmış gibi hissediyordum, özgürlüğümü kısıtlıyordu sanki kelimeleri. Sadece tek bir gece onu görmüştüm ve şimdi aklıma geldiğinde bile kötü hissediyordum. Gerçekçi olduğumda söyledikleri oldukça normaldi, başka bir kız olsa duydukları için mutlu olurdu, bir başkası tarafından düşünülmek kötülükten fazlasıyla uzaktı. Konu ben olunca işler sarpa sarıyordu. Kaşığın boş kasede çıkardığı ses beni kendime getirdiğinde gitme zamanımın geldiğini anlayıp mutfaktan çıktım. Adımlarımı hızlandırmaya özen göstererek ilerliyordum. Genelde çok fazla dışarı çıkan biri değildim, çıktığım zamanlarda da yürümeyi, herhangi bir araca tercih ediyordum. Gölge bulunduran yerlerde yürümeye çalışarak ulaşabilmiştim eve. Bahçe kapısından girip gözlerimle etrafı ve evi taradığımda kimseyi görmemiştim. Birkaç basamak çıkıp zile bastığımda kapı açıldı.