Bugün buraya getirildim. Burası berbat bir yer. Çoğu kişi diğer hapishanelere göre çok daha iyi olacağını düşünüyor. Ama ben burayı seçmekle çok büyük hata ettim. Eğer buranın ne olduğunu merak ediyorsanız burası "Zorunlu Eğitim Yuvası". Evet yanlış değil. Gerçekten de zorunlu. Buranın özelliği şu :
Eğer 18 yaşın altında bir çocuk bir suç işlerse çocuk mahkemesinde yargılanır ve eğer benim gibi 18 yaşına girmesine çok varsa çocuk hapishanesi denilen yerlere gönderilir ama bu ülkede bir seçenek daha var.Zorunlu eğitim yuvası.Burası normal hapishanelerden çok farklı.Burada zorla ilim öğretiliyor ve bir hücrede kısılı değilsin. İstediğin yerlere gidebilirsin ama saat 20.00 dan önce.Tabi ki bir de Yasak Bölgeler var. İnsan bunları duyunca hemen buraya gelmek istiyor daha ne olsun hapis cezam okulda geçecek diye düşünüyor.Ama herkes ileride pişman oluyor bazı şeyleri öğrenince.
Mesela,
Sınıflardan ders esnasında ölmediğin sürece çıkamazsın .
Dersler bazen 1 saat sürüyor bazen 2.
Derse geç kalırsan bu senin sonun anlamına geliyor.
Daha ilk günden bunu kötü bir şekilde öğrendim.
Çocuğun biri elleri ıslak olarak sınıfa girdi.
"Özür dilerim, buranın iğrenç yemeklerinden olsa gerek, tuvaletten çıkamadım da."
Sınıftan birkaç kişi güldü.Öğretmen de gülümser gibi yaptı ve birden yüz ifadesi değişti sonra çocuğu öyle bir itti ki içeri girdikten sonra kapattığı kapı açıldı ve çocuk dışarı yuvarlandı.
Öğretmen
"Geç kaldığın yetmiyor bir de bahane üretiyorsun ve de üstüne üstlük okulu suçluyorsun.Ne tarz bir pisliksin sen?"
Ve önümüzdeki 35 dakikayı bağırarak geçirdia
"Asla dersime geç kalmayacaksınız ASLA,
Ne sandınız siz burayı,
Mahalle okulu değil burası"
O kadar uzun sürdü ki konudan tamamen sapmıştık kimse çıt çıkaramıyordu.
"Ve eğer dersimde konuşacak olursanız kısa bir sözlü ile karşılaşırsınız ve inanın bana sözlüyü geçemeyecek olana ne olduğunu bilmek bile istemezsiniz"
İnanılmazdı hala bağırıyordu.Yarına bu adamda ses falan kalmazdı.Artık onun bağırmasını dinlemekten sıkılmıştım ve tipini incelemeye başladım. Uzun boylu denebilecek uzunlukta siyah saçlı,saçları üstten biraz dökülmüş.Oldukça şişmandı. Baya büyük bir kafası vardı.Yüzü çok korkunçtu..Arada bir sol omzunu tutuyordu. Ya bazı şeyleri 2 eliyle yapmayı akıl edemiyordu ya da diğer elinde bir sakatlık vardı
Sağ eli daha uzakta olmasına rağmen sağ eliyle çantasına uzandı ve de yine tek eliyle toplamaya başladı. Ve
"Allah hepinizi kahretsin , şu halinize bakın" deyip kapıyı belki bütün gücüyle çarpıp çıktı evet bu bir saatlik bir dersti ve adamın ne öğretmeni olduğunu bile öğrenemedik.İşin ironik tarafı derse kendisi de 5 dakika kadar gecikmişti.
Öğrenciler toparlanmaya başlıyordu ki içeri sakin bir adam girdi
" Matematik öğretmeninizle tanışmıssınız görüyorum ki,kusura bakmayın bu konuda. Ben danışmanız için gelebileceğiniz kişiyim bir nevi danışman öğretmen." Gülmeye başladı. Bunun espri olduğundan bile emin değildim ama adam hala gülüyordu.
"neyse affedersiniz , kendimi tanıştırmadım.Ben Birol Aksoy.Bir şeye ihtiyacınız varsa konuşmak isterseniz beni F bölümünde bulabilirsiniz. Başka sınıfları da görmem lazım , sizi görmeye gelmemin esas nedeni ise size bu kitabı vermekti"
Elinde yaklaşık 300 sayfalık bir kitap vardı adı da "Kurallar Kitabı"
"Tamam içeri getirin" dedi ve bizle hemen hemen aynı yaşlarda ellerinde kitaplarla içeriye girdi birkaç kişi.
Hepimize dağıttılar ve gittiler. Neden bu işi öğrencilere yaptırıyorlar bilmiyordum.
Sonra danışmanımız
"Bunlar adlarındandan anlaşılacağı gibi burada nelerin yasak olduğundan neleri nerede ne zaman yapabileceğinizden, ailelerinizle buluşma zamanlarından vs bahseden kitaplar. Hepiniz bu kitapları çok güzel bir şekilde okuyacaksınız ve çok iyi öğreneceksiniz gerekirse ezberleyeceksiniz tamam mı?"
Yine güldü ve gülümseyerek dışarı çıktı bu adam gerçekten iyi bir adam mıydı yoksa öyle mi davranıyordu?
Sınıftan çıktım ve yolda ilerlerken kitabın ambalajını söktüm kaç sayfa diye bakmak için 238 sayfa idi. Ve tam bir göz atayım derken karşımda bugün bağıran öğretmeni gördüm hemen o beni görmeden yönümü değiştirdim ve diğer taraftan binanın çıkışına gittim Yatakhanelerin olduğu bina karşı binaydı.B bölümü. Tabi onlar yatakhane diyor bence bildiğin hapis hücresi.Sadece daha kalabalık.
Odama girerken
"yatakhaneymiş "
diye mırıldandım sonra biri duymuş olabilir endişesiyle etrafa baktım kimse duymamıştı Allahtan.
Tek çare yatağıma geçip şu lanet kitabı okumaktı .Önce demin gördüklerimden dolayı üzgündüm .Yatağıma oturdum üfledim püfledim en son kitabı açıp okumaya başladım.
Kitapta yazanlar
"Giriş, önsöz.. " atladım sayfaları çevirip 43. Sayfaya kadar geldim.Buraya kadar yangın durumunda yapılacaklar güvenlik önlemleri vs vardı
Sayfa 43.
Madde 1
"Binamız 5 bölümden oluşmaktadır. A bölümü (yemekhane) ,B bölümü (yatakhane) C bölümü,D bölümü ve F bölümü (sınıflar)."
Hangisi beni daha rahatsız ediyordu bilmiyorum A,B,C,D ve E yi atlayıp F olması mı yoksa yüm bölümlerin ne olduğu yazmasına rağmen C ve D bölümünden bahsedilmemesi mi?
Madde 2
" C bölümüne girmek veya yaklaşmak kesinlikle yasaktır . Bu kişilere karşı çok ağır disiplin cezaları verilecektir.
Bu sırada etrafa baktım yatakhane 8 kişilik olmasına rağmen neden bir tek ben vardım acaba?
Neyse bakarım az sonra deyip Hapishanenin genelini düşündüm .Şu şekilde inşa edilmişti. Kaçış vs olayları engellemek için aşırı küçük bir kapısı vardı. Orta boylu biri bile eğilerek geçiyordu ,şişman birisini itmeniz gerekirdi.Ve buradan gördüğümüz her taraf tırmanılması imkansız yüksek duvarla çevrili idi. Duvarlara yakın duran tek bina C binasıydı. Ama demin öğrendiğim üzere oraya kesinlikle yaklaşılmayacaktı.Girişte tam karşımızda B bölümü -yatakhaneler vardı C binasının çok arkasında ama aynı hizada kalıyordu .O minicik kapıdan içeri girdikten sonra sol tarafta sırayla A ve F bölümleri vardı.Girişte sağda ise D bölümü vardı ama oraya herhangi bir geçiş yoktu orası da ayrılmıştı. Sadece binayı görebiliyorduk.Ancak kitapta oraya gitmenin yasak olduğundan bahsetmiyordu ama ne olduğunu da söylemiyordu aşırı bir yasak söz konusu değildi demek ki.
Bu sırada madde 3 e gözüm ilişti.
Madde 3
"Görüşmeler: dışarıdan yapılacak ziyaretler aile arkadaş vs. kayıt altında tutulacaktır, giriş ve çıkışlarda kıyafetler tamamen aranacaktır.
Görüşme hakkı her kişiye 2 haftada bir Cumartesi günleri 7 dakikadır.
Madde 4
"Okuldan çıkış:
Okuldan çıkış için belli bir süre yoktur okuldan ayrılmak için 1000 puana erişmek gerekir."
Madde 5
"puanlama sistemi: Sene sonunda her dersten gelecek ortalama notun onda biri kadar puan her öğrencinin puan hanesine eklenecektir.Bunun dışında değişik davranışlardan puanlar gelecektir . Örneğin;
- Gün boyu bahçede çalışıp bahçeyi düzenleme,atıkları toplama, öğretmenlerin istediği işlerin yapımı vb. 1 puan verilecektir."
Böylece Kurallar kitabının neden çocuklar tarafından getirildiğini öğrenmiş oldum.
- Eğer birisinin işlediği suç ortaya çıkarılırsa suçu ortaya çıkaran kişiye 29 puan verilecektir"
...
Maddeler devam ediyordu belki 50 farklı yolu vardı puan kazanmanın . Ama her biri öyle kıttı ki 1000 puana erişebilmek imkansızdı. Her yıl 5 dersten 100 getiren bir öğrenci bile 50 puan kazanacaktı 1 yılda . Bu suçu ortaya çıkarma işlemi de büyük ihtimalle hiç kimse birbiri ile dost olmasın, herkes birbirinin açığını yakalamaya çalışsın diye koyulmuş olmalıydı.Böylece kimse kaçış vb bir olayda ortak çalışmayacaktı.Hatta herkes birbirinin üzerine suç atmaya çalışacaktı.
Bu sırada daha fazla bekleyemedim merak ettim ve
"nerde lan herkes"
diyerek dışarı çıktım. Binada bir tek ben varmışım gibi hiç ses yoktu. Birkaç yatakhaneye baktım boştu hemen,
"Hayır! Hayır! Olamaz "
diyerek koştum en aşağı indim
Dış kapı kapalıydı ve kapıyı birkaç kez açmaya çalışsam da başarılı olamadım.
"olamaz bahçe zamanı "
ve de eminim böyle bir şeye baya kötü cezaları vardı
en iyisi içeride saklanmak dedim ve de yatakhaneye gidip hasta numarası yapıp uyumaya karar verdim.
Uyuyordum.Birisinin beni aşağı çektiğini hissettim , bir sonraki şey zaten , ranzamdan aşağı yuvarlandım. Sol kolumun üstüne düştüm ve de burnum kanıyordu.Kafamı yukarı kaldırdım. Baktım ki iri yarı , kel, korkunç psikopat tipli bir adam,Öğretmenlerden biriydi bu . Ayağa kalkarken
"Neler oluyor?" dedim.
Öğretmen
"şuna bak bir de soruyor?" dedi arkasındaki diğer 2 öğretmene dönerek. Ve devam etti
"Ne işin var senin burada ?Bahçe saati olduğunu bilmiyor musun lan?"
"hastaydım 2 kere kustum, başım dönmeye başladı, bahçeye kadar çıkamayacağımı anlayınca yatakhaneye geldim ben de " diye salladım.
Allahtan günlüğü saklamıştım.
"Hala cevap veriyor ya "
diyerek yumruğu kafama doğru savurdu ki refleks olarak eğildim ve yumruğunu boşa salladı.Bu sefer iyice sinirlenmişti.
"Ne yapıyorsun lan sen, ne zannediyorsun kendini, hastaymış yalana bak, bir de artistlik yapıyor bana"
diyerek beni duvara doğru çevirip , duvara yapışmamı sağlayacak kuvvetle iterken ayağını da sağ ayağımın önüne koymuştu ki dengemi sağlayamayayım.
Biraz önce yatağımdan düşerken ki incinen kolumu hala önde tuttuğumdan duvara kolum önde yapıştım ve de ağzım burnum kan içinde kaldı.Yere yuvarlandım ve hatırladığım son söz
"Yürü bakalım homojen sınıfa gidiyorsun"
bu sırada gülmeye başladı,diğer öğretmenlere baktı onların da gülmesini ister gibi.Bu sırada biri daha gülmeye başladı , öbür öğretmen ise dehşet içinde yerde yatan bana bakıyordu.
Ve aynı öğretmen devam etti.
"Homojen sınıfın ne olduğunu merak ediyorsan bazı yerlerde ona şöyle diyorlar:TEKLİ HÜCRE."
Uyandığımda etraf karanlıktı ben ayağa kalktıktan sonra ışık yandı, demek ki izleniyordum.Işık yanınca odada yalnız olmadığımı fark ettim. Danışman öğretmen dedikleri kişi de yanımdaydı.
Ve konuşmaya başladı
"bir talihsizlik olmuş herhalde , bu tip yerlerde böyle şeyler cezadır , sana verdiğim kural kitabını dikkatle okumanı tavsiye ediyorum ve O seni döven öğretmenden de uzak durmaya çalış .hafif sinirleniyor bazen"
"Hafif mi?"
"her ne kadar seninle böyle konuşuyor olsam da hala burada çalışan bir öğretmen olduğumu hatırlatırım sana , o yüzden düzgün konuşmalısın. Ve de hazırlan revire gidiyorsun"
"revire gitmeme gerek yok "dedim ellerimle ağzımdaki dişler sağlam mı diye bakarken.
Sol kolumu hala oynatamıyordum ve kırık olduğuna nerdeyse emindim
"evet gideceksin, hazırlan, kolunda ciddi sorunlar olabilir "dedi
"Olsa bile bu benim kolum şimdi lütfen beni yalnız bırakın" dedim öfkeli bir biçimde. Hücreden ayrıldı kapıyı kilitledi acıyarak bana bakıp gitti.Çok kızgın olduğumdan revire gitmek istemesem de kolum gerçekten kırılmış olabilirdi.Atletimi çıkartıp kol kısmını kafama geçirdim diğer taraflarını yırtıp koluma doladım.Bunun da bir nevi alçı görevi göreceğini düşünüyordum.Bu sırada bir ses duydum.
"hey , hey"
"Ne , kimsin sen,nerden konuşuyosun , ne diyosun , ne istiyorsun?"
"istediğim sorudan başlayabilir miyim?"
"Haha çok komik ,ne istiyorsun"
"yanındaki hücredeyim insan bütün gün burada otururunca sıkılıyor konuşmak istedim sadece "
"tamam konuşalım söyle bakalım bana , buradan nasıl hemen çıkabilirim"
"iyiyim sağol sorduğun için. İnsan bir sorar ne kadar zamandır buradasın diye, 6 aydır bu sınıflardayım ben."
"tamam çok iyi. Cevaplayacak mısın sorumu"
"seni buraya atmalarındaki nedenin yanlış olması lazım Çıkabilmen için, neden buraya geldiğini söylediysen o yüzden burada olmalısın yani."
Cevap vermeye gerek duymadım. Buradan çıkmamın tek yolu söylediğim gibi hasta olmak, kusmak vs idi.Hücrede ne kadar kalacağım belli olmadığı için tuvalet ve lavabo vardı. Lavaboda tüm üzerimi buz gibi suyla ıslattım ve 5 dakikada bir buz gibi suyu tekrar kafamdan aşağı döküyordum .Zaten kahvaltıdan sonra hiçbir şey yememiştim de . Hasta olmam çok uzun sürmezdi yani. Sonra da uyumadan önce yatağımın üstüne sular döktüm ve ıslak kıyafetlerle ıslak yatağa girip yattım , dişlerim birbirine vuruyordu Her ne kadar ilkbahar da olsa hava serindi, bağırmak istiyordum.
Sonra uyuyakalmışım.
Başka bir yatakta kalktım. Hemşire kılıklı biri kalkıp yanıma geldi.
"sen ne olduğunu sormadan ben anlatayım ,Seni yatağının içinde terden sırılsıklam olarak bulduk , bırak kıyafetlerini yatağın bile sırılsıklam olmuştu. Ateşin 41.5 falandı buraya getirildiğinde"
"sabahta kusmuştum zaten 2 kere"
diye yalanımı kuvvetlendiriyordum tekli hücreye tekrar gitmemek için.
"sabah mı ?daha saat 8.30 ve yeni uyanıyorsun."
"8.30 mu günlerden ne bugün?"
"perşembe"
Ben tekli hücreye götürüldüğümde günlerden salıydı .2 gece boyunca hiç uyanmamışım.
"bugün akşam çıkacaksın revirden"
"tekli hücreye gitmiyorum di mi?" dedim aniden
"hayır kendi yatakhanene gidiyorsun"
"tamam, şu an yapmam gereken bir şey var mı "
"hayır ,uyu dinlen biraz ."
"teşekkür ederim"
Akşama doğru yatakhaneme döndüm . içeride 2 kişi vardı. Biri ben içeri girince hiç tepki vermedi bile diğeri ise hemen yanıma geldi.
"İyi misin , ne oldu , homojen sınıfa mı götürdüler seni? "
"homojen sınıf mı bildiğin tekli hücre işte "
"hişşşşt sessiz konuş ,bak buradaki herkes biliyor ki burası okul falan değil , hapishane ;sınıf falan değil hücre; yatakhane değil; koğuş; öğretmen değil gardiyan ve tabi ki homojen sınıf değil TEKLİ hücre ama bunları söyleyemezsin çok ağır cezaları var , kurallara göre buranın bir okul olduğunu kabullenmelisin." Dedi fısıldayarak.
Ve devam etti
"sağlık durumun nasıl?kolun falan? öğretmenin seni fena dövdüğünü duyduk."
"iyiyim şu anda, önemli olan da bu zaten , kolum da kırılmamış incinmiş sadece.Şimdi izin verirseniz yatmak istiyorum çok yorgunum da "
dedim günlüğümü yazmak için yatağıma giderken
"tabi tabi dostum tekrar geçmiş olsun"
"sağol"
dedim bu ani DOSTUMUN kim olduğunu merak ederek.
Ama çok önemli değildi. bunların hiçbiri yakında fark etmeyecekti.çünkü daha ilk günümden olan olaylar doğrultusunda buradan gitmeye karar verdim.ve buradan çıkış resmi olarak imkansızdı.Bu yüzden kararımı verdim. Ben buradan KAÇIYORUM.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçış
Adventure18 yaşın altındaki çocukların suç işlemesi durumunda gönderildiği zorunlu, yatılı bir okul vardı. Burada suç işleyenler hem cezası süresinde yatılı olarak kalıyor hem de eğitim görüyordu. Böylece çocuklar eğitimlerinden de geri kalmıyordu. Ama her ş...