Bölüm 8- Duvarlar

6 1 0
                                    

 Ben sessizliğimi korumaya devam ederken rahat ama ölçülü tavırlarıyla kalkıp içkisini tazelemeye koyuldu. Bu adam hakkındaki her şey -en ufak detay dahi ilgimi çekiyordu. Kendimi alıkoyamadığım bir şekilde onun davranışlarını anlamlandırmaya, onu anlamlandırmaya çalışmakta buluyordum. Ve bu yanlıştı. O tehlikeydi ve ben  kartlarımı zekice oynamalıydım. 

 Kendimle yapmakta olduğum iç hesaplaşmayı bitirerek ona doğru döndüm ve onunda aklı karışmış gibi bir ifadeyle bana bakmakta olduğunu gördüm. Kendimden emin bir tavırla "Evet. Brooklyn'deki evimin manzarası harikadır, seni bir kahve içmeye çağırırdım ama.." 

konuşmama ara verip ona ayıplayan gözlerle bakarak ve içimi çekerek, "ama beni partiden bu kadar erken ve iznim dışında kaçırdığından beri pekte en yakın arkadaş sayılmayız, değil mi?" diyorum, son sözlerimi ona doğru yürüyüp kişisel alanını birazcık ihlal ederek, kısık ve etkileyici bir sesle bitirerek.

"Ben kahve sevmem."  

Ağır hareketlerimden ve etkileyici ses tonumdan kılı bile kıpırdamayan ve düz bir cevapla beni geçiştiren adama anlam veremeden bakıyorum ve düz ve meydan okuyan bir sesle,

 "Yazık olmuş." diyorum.

 Anlık bir duraksamanın ardından aynı-sinir-bozucu-ölçülü hareketleriyle gülümsüyor ve "Ayrıca Candice," ismimi söylerkenki alaycı vurgusuyla sırtımı dikleştiriyorum,  o hiçbir şey olmamış gibi benimkinin aynısı yapmacık tavırlarıyla konuşmasına devam ediyor, "Kendi rızan olmasa şu anda burada olmayacağını ikimiz de biliyoruz."

 Doğru. Eğer burda olmak istemeseydim burda olmazdım. Bu kadar basitti. Bunu bilmesinin beni onun gözünde güçlü mü yoksa zayıf bir konuma mı soktuğunu merak ettim. 

Güçlü.

  Ben buyum, güçlü. Hep böyle oldum ve olmaya devam edeceğim. Güçlü. Ulaşılmaz. Güzel.

İnsanlar beni böyle görmeli ve böyle de görüyorlar. Dış görüntünün herşey olduğunu öğrendiğimden beride böyleyim. Kendime acımayı uzun süre önce bıraktım. Evet, dedim ki; eğer herkes sizin güçlü, yenilmez ve muhteşem olduğunuzu düşünürse belki siz de bir süre sonra öyle olduğunuza kendinizi inandırırsınız. 

Düşünmeyi bıraktım. Duvarlarımla gurur duymuyorum belki ama onları aşamam. Kimse aşamaz. 

 Acılarımı, duygularımı birileriyle paylaşma fikri beni 1000 katlı bir binanın en uç noktasından aşağı sallandırılıyormuş gibi hissettiriyor. Kendimi açma düşüncesi.

 Bu adam etrafımdayken neden sürekli böyle konuların kafama üşüştüğünü anlamak, sorgulamak dahi istemediğimden kafamı sallıyorum ve yarım ağız bir gülümsemeyle "Biz gidiyoruz, gizemli çocuk. Ne istediğini bildiğinde belki görüşürüz.  -belkide görüşmeyiz. diyorum sırıtarak. 

 Frank'le birlikte kapıdan çıkarken arkamızdan seslenişini duyuyoruz. "Ah, ne istediğimi bildiğimden o kadar eminim ki.."  ve gülüyor, gerçek bir gülüş bunu anlayabiliyorum. 

 Sesin saflığı ve tanrısal muhteşemliği beni bir dakika da olsa kendimden geçirmeyi başarabiliyor. Bir an içimde öldüğünü sandığım saf kızın ona doğru koşarak müritlerinden biri olmasını isteyerek yalvarması kafamda canlanıyor ve arkam dönük bir şekilde sırıtıyorum. 

 Kızı öldürüp yola devam ediyorum.

 Tam kapıdan çıkacakken son söylediği söz şu oluyor;

"Yarın görüşürüz Candice..."

CARMEN (Karanlıktakiler1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin