Sıklıkla aldığım kesik nefeslerin arasından önümde uzanan upuzun karanlık yola baktım. Etrafındaki her şeyi yutan tuhaf bir görüntüsü vardı, bir kere baktınızmı kafanızı çeviremeyeceğiniz yada başka yere bakamayacağınız türden. Durduğum yer spot ışıklarıyla aydınlanmış gibi parlakken yolun kenarını yada sonunu hiçbir şekilde göremedim. Yolun sonuna daha dikkatle baktığımda bana doğru kıvrılarak gelen ve şekil değiştiren karanlık şekillerin gerçekmi yoksa aklımın bir oyunu mu olduğunu anlayamadan kulaklarımdaki uğultu ve alnımdan akan ter bana koşmam gerektiğini hatırlattı. Yalnız neden yada kimden kaçtığımı bir türlü hatırlayamadım –korkudan felç olmuş bir şekilde dururken güçlü bir elin beni itmesiyle öne doğru yalpaladım ve koşmaya başladım.
Yedi yaşındayım, annem kanepede yayılmış etrafındaki beyaz tozlardan dumanla sarmalanmış huzurlu bir şekilde uyuyor. Birgün değişip beni seveceğine inancım tam. Diğer çocukların annesi gibi olacağına. Şimdi sadece bana söylediği gibi ‘biraz gevşemeye ihtiyacı var’. Diğer çocukların annelerinin de böyle zamanları olurmuş, o yüzden ona çok kızmayacağım. Önümüzdeki birkaç saat uyanmayacağını bildiğimden yemek yapmalı ve saat sekizde yatağımda olmalıyım. Anneme son kez bakıp gözünün önüne düşen saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırıyorum. Annem güzel bir kadın. Bazı pazarlar annem evde yokken izlediğim eski siyah beyaz filmlereki oyuncuları hatırlatıyor bana. İç çekip odama dönüyorum, onları annemle birlikte izleyememem ne yazık.
Gözümün önündeki görüntüler bir televizyon kumandasının hızla kanalları zaplaması gibi değişiyor, gözlerimin üzerinde bir çift el ve heyecanlı kalp atışlarımın arasında kulağımın dibinde bir ses; “Gözlerini aç Carmen.”
“Heeeey Carmeen ordamısın?” “Carmen?” Rüyanın etkisi ve yıllardır duymadığım ismimle seslenilmesinden dolayı ne kadar sersemlesem de hiçbir mazeret o anda yastığımın altındaki silahı alıp en yakın arkadaşımın bacağına sıkmamı mantıklı gösteremezdi, sanırım.
“Ağğğh siktir ahhh Carmen sen ne bok yediğini san-“ elimi kocaman bir o şeklinde açılmış ağzıma koyarak şaşkınlıktan neredeyse küçük dilimi yutarak Frank’in yanına koştum “Amantanrım iyi misin??” Frank bana şuan gerçekten bunu soruyor musun der gibi bakınca ağzımdan bir kıkırtı kaçmasını engelleyemedim ama sonra birden bana seslendiği ismi hatırlayınca zınk diye olduğum yerde kaldım ve Frank’ın kafasının arkasına var gücümle vurup “Birdaha bana öyle seslenme!” diye bağırmam bir oldu. Frank bir iki saniye sessiz kalıp “Ama uyanmıyordun ve büyük şov bu akşam!” diye itiraz etti. Ah haklı, onu tamamen unutmuştum ama bu durumda gidemezdim çünkü a.Frank yaralıydı(benim yüzümden) ve b.Bu akşam için haftalardır özel olarak tasarlanan elbisem şuan Frank’ın kanlı bacağının altında yerleri süpürüyordu. Bunu fark eden Frank bana özür diler gibi baktıysa da kaşlarımı çatıp kolundan çekiştirerek hadi sana bir Doktor bulalım dedim.
Saatler sonra bana özel çalışan Doktor Shepherd –kısacası Erik- son dikişeri atıp bandajları yaparken gülerek bana ve sonra da Frank’e bakarak “Sanırım kurşun biraz daha üst bölgelere gelmediği için şanslıyız ha, ne dersiniz?” diyerek gülümsemesini bastırmaya çalıştığında ve Frank’in de gülümsemesinin ardından suratına oturtmaya çalıştığı ciddi bir ifadeyle “Şimdi o sürtüğe bana yaptığını aynı şekilde ödetmem gerekecek, biliyorsun Marco, bizde işler o şekilde yürür” deyip de elindeki hayali silahla oynayarak geçen hafta izlediğimiz düşük bütçeli iğrenç derecede saçma ve anlamsız mafya filminden alıntı yapmasıyla makara koptu ve ikisi birden gülmeye başladı. Bense gülümsememi saklamaya çalışıyor ve onları azarlıyordum “Evet baylar, karşınızda bir mafya babası varkenki tavırlarınız beni gerçekten dehşete düşürüyor, insan daha saygılı olunmasını bekler ama nerde” diye başlayan tiradımı bölüp “Mafya babası biraz uygunsuz oldu sanırım, sonuçta senin bir kadın olduğundan oldukça eminim” diyerek düşünüyormuş gibi eliyle çenesini sıvazlayan yine Frank oldu.
“Hey, senin bir yerlerde ölüyor olman gerekmiyormu? Ya da acı içinde kıvranman falan? Vurulduktan sonra insanlar ne yapıyorsa işte.” dedikten sonra ellerimi belime koyarak ekledim “Ayrıca bunu söyledikten sonra fark ettim, gerçekten de cinsiyetçi bir işte çalışıyormuşum, bu işte resmen harcanıyorum!” dememle birlikte hepimiz kahkahalarla gülmeye başladık ama o sırada bile Erikle Frank’ın birbirlerine olan bakışı gözümden kaçmadı. Bu ikisi birbirinden mi hoşlanıyordu ne?
+++
Pahalı ve şık bir geceydi, etrafına zengin ve elit kesimin yerleştiği sahnede en iyiler müzik yaparken diğer yandan bir sonraki moda şovu konuşuluyordu.ona sorarsanız sıkıcı bir geceydi. Yanından geçmekte olan bir başka kadının daha baygın bakışalrına katlanamayacağı kadar sıkıcı. Kadını inceledi, genç, ona göre fazla makyajlı ve mücevherler, onlardan bir sürü vardı boynunda, bileklerinde, kulaklarında. Gözleri yanındaki adama kayınca kolunu genç sevgilisinin beline dolayan yaşlı adamın görüntüsüyle eğlenerek tekrar kadına baktı. Kadın hala ilgiyle ona bakıp gözlerini kırpıştırıyordu. Pahalı elbiseler içinde ucuz kadınlar. Alışkın olduğu bir şeydi bu. Kadının suratındaki şapşal ifade onu çoktan romantik hayallerine dahil ettiğini açıklıyordu. O an merak etti; bu kadının istediği olsa, sadece biran için yapacağı bi aptallıkla onu kollarına alsa, hayatının yalnızca yüzde ikisini önüne koysa gördükleriyle başa çıkabilir miydi? İşler tehlikeli bir hal aldığında yanında kalıp onunla birlikte her şeye rağmen savaşabilirmiydi? Sanmıyordu. O yüzden bu kadınlar –şimdiye kadar gördüğü neredeyse her kadın- onun için yeterli değildi, hiçbiri olmamıştı. Aklı elinde olmadan bu gece buraya geliş sebebine kaydı. Yürüyen mücevhere son kez küçümseyici bir bakış attıktan sonra yanındaki adama dönerek esrarengiz bir gülümsemeyle bir bakış attı ve “Sanırım düşündüğümden daha zeki çıktı.” diyerek elindeki brendinin son yudumunu alarak eve dönüş yolunu tuttu.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CARMEN (Karanlıktakiler1)
RomanceCarmen geçmişte yaşadığı travmatik olaylar sonucunda birgün içine düştüğü cehennem çukurundan çıkmayı başardığında, tek bir şey düşünür -bir daha asla kimseden korkmayacağım. Yıllar sonra sahip olacağına asla inanmadığı bir güce ve sayısız kimliğe s...