Biliyordum.
Onu ilk gördüğüm andan itibaren, şüphelensem de Frank'le kısa bir bakışmanın ardından emin oldum. Onunla ilgili herşey bana O olduğunu söylüyordu sanki. Duruşu, etrafına yaydığı hava, diğer insanların onun yanında hep bir iki adım gerilemesi, bakışı ve gözlerine baktığımda gördüğüm şeyler.. Aynaya bakmak gibiydi.
Ne beklemem gerektiğini tam olarak bilemesem de, bu kadar iyi bir paketle önüme sunulmasını beklemediğim açıktı. Yaşına bakacak olursam onun bir çaylak, ayak işlerini gören bir acemi olduğunu da düşünebilirdim ama etrafına saçtığı güç ve otoriter tavrı bunu düşünmeme engel oluyordu. Benim de böyle görünüp görünmediğimi merak ettim. Öyle olmalıydı. İnsanların bana baktığında beni küçümsemelerine neden olsa da bunu büyük bir avantaja çevirebileceğimi öğreneli çok olmuştu.
O yüzden hayatta yaşın hiçbirşey, ama yaşanmışlıkların herşey olduğunu biliyordum. Ben 25 yaşındaydım, onun 27 veya civarı olduğuna bahse girerdim.
Bu akşam Frank'i bilerek geride bırakmıştım. Normalde bu halkla ilişkiler zırvalarına pekte inanmam. Hayır. Bu gece benim için casusluk yapacaktı. Magazincilerin gereksiz sorularına diplomatik yanıtlar verirken etrafı gözetlemiş ve sonra benimle sahne arkasında buluşup bana durum raporunu vermişti.
Tonny ile son randevularında, ki artık Tonny benim adamımdı; oldukça açık davranmış ve bize onunla görüşen adam hakkında hatırladığı diğer şeylerden bahsetmişti.
Adamın, tahminimdeki gibi ayak işlerine koşan yardımcının, yüzünü çok seçemese de sarışın olduğu ve boynunda büyük bir haç kolyesi olduğunu söylemiş. Birde burnunda hafif bir eğrilik olduğunu. Önceden kırılmış olduğuna bahse girerim. Bizimki gibi işlerde bu tip şeyler oluyor. Sıkça.
Frank'le buluştuğumuzda, bana tam bu tarife uygun bir adamın siyah bir limuzinden inerek yolcu kapısını açtığını ve yüzünü kapayacak şekilde siyah fötr bir şapka takan uzun boylu, serçe parmağında yakut bir yüzük olan adamın arabadan indiğini söylemişti. Bana haber vermek için içeriye gelmiş ve gözümüzü dört açmıştık. Zaten sahne olayı da bunun bir parçası sayılırdı. Herkesi teker teker incelemek için bir şans.
Ama şimdi bile adamı hiç tanımasam da, bütün bunların fazla tesadüfi ve biraz da göze batmakta olan ayrıntılar olduğunu inkar edemezdim. Belkide önceki ölçülü hareketlerinden daha zeki biri olmasını beklediğimden. Birden aklıma gelen bir düşünceyle gözlerimi kırptım. Benim onu tanımamı mı istemişti? Ama neden?
Daha önce hiçbir yerde görmediğim ve birden karşıma çıkıp beni gözetleyen, takip eden ve sınayan bu adamın amacını ne kadar düşünsem de çıkaramıyordum.
Tek bildiğim onun şimdiye kadarki hareketlerinin bana onun bir düşman olması gerektiğini haykırdığı ve düşmanlarıma ağzımın suları akarak bakmamam gerektiğiydi. Dıştan bir şey belli ettiğimden değil. Hayır, yalnızca biraz şaşırmıştım o kadar. Ayrıca anlık bir şaşkınlığımın karşımdakine saçma bir üstünlük duygusu ve kendini beğenmişlik vermesine ve bana tepeden bakmasına izin veremezdim. O yüzden kendimi topladım ve bir sonraki hamlemi hesaplamaya koyuldum. Daha önceki konuşmasına hitaben;
"Birileri dersine iyi çalışmış sanırım." dedim suratımda yapmacık bir gülümsemeyle.
"Böyle de diyebiliriz sanırım." dedi suratında yarı alaycı benimkinin taklidi bir gülümsemeyle.
Masadaki rahatsız olmuş ergen oğlanlar sürüsünün konuşmacısı rölünü üstlendiği her halinden belli olan sarışın çoçuk küçümser bir ifadeyle adama bakarak, "Peki sen kim oluyorsun adamım?" diyerek lafa girince ikimiz de aynı uyuz olmuş ifadeyle ona baktık ve birbirimizi böyle yakalayınca yine aynı az-önce-çamur-yedim-ve-iğrençti surat ifadelerimizle birbirimize bakınca içimden gülme isteği geldi ama silkelenip kendime geldim. Şimdi de hayatım boyunca ilk kez karşılaştığım bu adamla evcilik mi oynuyordum? Orada durup kırk yıllık evli çiftler gibi aynı tepkileri verip aynı şeyleri söyleyen ruh ikizlerini mi oynayacaktık?
Bu durum hiç hoşuma gitmemişti ve acilen oradan uzaklaşma isteği duydum. Adam tehlike kokuyordu ve bunun çinde bulunmak istemeyeceğim türden bir tehlike olduğunu anlamam için daha fazla orada bulunmama gerek yoktu. Şiddet, silahlar, işkence. Hertürlü tehlikeli durum içerisinde bulunmuştum ama kalbini birine kaptırmak bütün bunlardan daha korkunçtu. Geri dönülemez bir yoldu ve açıkçası şu sıralar -ya da daha sonra- içinde bulunmak isteyeceğim bir durum değildi. Kalbimi çok uzun zaman önce gömmüştüm ve olduğu yerde kalmasına ihtiyacım vardı.
Frank yüzümdeki tanıdık duyguyu anlamış olacak ki yanıma gelerek şakacı bir tavırla "Bu dansı bana lütfedermisiniz madam" diyerek beni dans pistine iteledi. O sırada çalmakta olan slow müzik ile dans etmekte olan diğer çiftlerin arasına katılırken birkez bile arkama bakmasamda bakışları vücudumda adeta delikler açıyordu.
Gecenin geri kalanının nasıl geçeceğini merak ederken herşeye rağmen çoktandır tatmadığım bu bilinmeyenin getirdiği heyecan ve adrenalin hissiyle gülümsemekten kendimi alamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CARMEN (Karanlıktakiler1)
RomanceCarmen geçmişte yaşadığı travmatik olaylar sonucunda birgün içine düştüğü cehennem çukurundan çıkmayı başardığında, tek bir şey düşünür -bir daha asla kimseden korkmayacağım. Yıllar sonra sahip olacağına asla inanmadığı bir güce ve sayısız kimliğe s...