Bölüm şarkısı ; Ex love, keyifli okumalar dilerim :)
Mantığım terk etmiş, tamamen kalbimle hareket ediyordum. Yine ve yine onu dinledim. "Öyleyse gel benimle" demişti.
Gittim..
Hani bazen bir boşvermişlik olur içinizde. Ne olacaksa olsun dersiniz. Kabullenirsin bazen. Tam da bu dersin. Kaybedecek birşeyin yoktur nasıl olsa, tutunacak dalın yoktur hani. Boşluktasındır.
Öyleydim ben de.
Aklım bomboştu. Yüreğim bomboştu. Duygularım bomboş..
Yeni bir hayat istersin bazen, huzur istersin. Sadece huzur.
Huzuru hissettim yıllar sonra.
Sebebi yok. Nedeni yok. Sonucu yok. Sadece hissettim o an. Kapıldım o rüzgarın estirdiği huzura. Sonunu bilmeden, başını görmeden..
Ortasında yaşadım hayatı..
Şimdi hiç bilmediğim, daha önce hiç görmediğim bir yerde hiç tanımadığım bir adamın yanındaydım. Tutunacak bir söz bir ima arıyordum ama yoktu. Susuyordu bu saçları dağınık adam. Ve ben sessizliğinde güç buluyordum.
Yol boyu sustu, sustuk.
O önde elleri cebinde rahatça yürüyor ben de ardında bavulumu çeke çeke onu takip ediyordum.
Trajikomik bir haldi benimki..
Yalnızlıktan kaçarken gizemli bir adama takılmıştım. Katil midir , sapık mıdır, şizofren midir bilmeden sadece takılmıştım peşine.
Dedim ya kaybedecek birseyim yoktu.
Dedim ya, mantığım bile beni terk etmişti.
Bir müddet daha yürüdük karanlık sokaklarda.
Birden durunca dağınık saçlı bu adam, ben de durdum. Kafamı kaldırıp geldiğimiz yere bir göz attım. İki katlı dublex bir evdi. Cebinden anahtarı çıkartıp kapıyı açtı ve siyah bavulumu alıp önden ilerledi. Bense durdum öylece yerimde. Buraya kadar gelmiş sesimi çıkarmamıştım ama sanırım içimin derinlerinde, en derinlerinde bir yerde ufak bir parça kalmıştı. Kızıl'a ait olmayacak cinsden. Kafamı iki yana salladım aklımdaki bu fikri atmak için. Son kez şansımı deneyip aradım Esra'yı. Anlaşılan ulaşamayacaktım. Zaten hangi akla hizmet haber vermeden çıkmıştım ki.
Kapıda öylece dikilirken karşımda beliren bu dağınık saçlı adamı son anda fark ettim.
Öylece baktı, öylece baktım. Gözlerini devirip tek hamlede kucağına aldı ve içeri taşıdı beni. Salona geldiğimizde yavaşça indim kollarından. Ait olduğum yere, boşluğa bırakmıştı beni.
"Odalar hazır değil Kızılcık , burada idare edersen-"
Hızlıca kafamı salladım.
"Hiç sorun değil zaten kısa zamanda giderim yük olmam sana."
Yine uzunca bakıp sustu.
Sadece merdivenlerden çıkarken ayağındaki terliğin tok sesi odayı kaplıyordu.
Bavulumu kenara koyup gri koltuklara oturup etrafı inceledim. Karşımdaki bordo duvara boş boş bakarken önüme koyulan kupa bardağa kaydı gözüm. Sonra onu tutan eli takip edip dağınık saçın bal rengi gözlerine baktım. Gözlerim tekrar bardağa kayınca burnuma dolan kahve kokusuyla dayanamayıp elime aldım ve bir yudum içtim.
"Adın ne ?" dedim sessizlikten sıkıldığım için. Tamam, karşımdaki adamı deli gibi merak etmem de bir sebepti.
"Dağınık saç." dedi istifini bozmadan.
Bu benim ona taktığım isimdi.
"Ben de kız-"
"Sen de Kızılcık." dedi lafımı keserek.
"Senin adın dağınık saç değil tıpkı benim Kızılcık olmadığı gibi."
6 dakikadır bakıştığı halıyla buluştu gözlerim. Hayır benim görmediğim birseyler mi görüyordu o halıda. Siyah üzerinde gri dalga şeklinde cizgileri olan bu halıda benim göremediğim ne olabilir di ki ?
"Ne fark eder ?" dedi elindeki kupa bardağın kulpuyla oynarken.
"Adını bilirsem ona göre hitap ederim." dedim tek kaşımı kaldırıp.
Bardaktaki çayı kafasına dikerken ayağa kaltı ve boş bardağı sehpaya koydu ve birsey demeden yukarı çıktı. Biraz sonra elinde çarsaf yastık ve battaniyeyle inince elindeki uyku takımını alıp yerimi sermeye başladım.
"İyi geceler Kızılcık."
"İyi geceler dağınık saç."
Merdivenlerden çıkışını izledim biraz. Daha sonra bavulumdan pijamalarımı çıkardım ve giyindim. Saçlarımı da bilegimdeki tokayla bağlayıp uzandım yatağa. -kanepeye-
Acaba annem şu an ne yapıyordu ? Ya da babam ? Peki ya Pırıl ? Sıkıntıyla üfledim. Aklıma hiç iyi şeyler gelmiyordu. Esraya ulaşmam gerektiğini aklımın bi köşesine not edip gözlerimi kapadım. Kapadım kapamasına ama zerre uyku yoktu. Kahveyi içersen nah uyursun diyen iç sesime hak verip sustum. Belki biraz balkonda temiz hava alırsam uyuyabilirdim. Bavuldan şalımı üzerime alıp balkona çıktım. Sandaliyelerden birini çekip oturdum ve temiz havayı içime çektim.
Sessiz bir geceydi içinde bulunduğum gece. Herkes uyuyordu. Kim bilir şu anda kimler aç, kimler mutsuz, kimler çaresiz.. Kimse kimseyi bilmiyor, görmüyor, duymuyor.
Üzerimdeki şal yavaşça omuzlarımdan düşerken engellemedim. Ellerimi balkonun demirlerine , kafamı da geriye yaslayıp derin bir nefes çektim içime. Hava alıyordum ama nafile..
Boğuluyordum.
Herkes gibi bir hayatım olabilirdi.
Pırıl'la evde oturup dedikodu yapabilirdim. Birlikte hayâl kurabilirdik mesela. Annemle mutfakta yemek yapabilirdim, sofrayı kurardık birlikte. Babamla oturup televizyon izleyebilirdim.
Bunların hiç birini yaşayamadığım için boğuluyordum.
Neden diye soramadığım için boğuluyordum.
Odaya geçip sessiz olmaya çalışarak çantamdan telefonumu ve kulaklığımı alıp parmak uçlarıma basa basa tekrar balkona geçtim.
Dağınık saç'ın söylediği şarkının aklımda kalan sözlerini arama motoruna yazdım.
'Onur Akın-Geceyi sana yazdım.'
Dinlemek için şarkının üzerine basacaktım ki telefon elimden çekildi. Arkamı dönüp baktığımda dağınık saç telefonumu çoktan kapatıp cebine koymuştu.
"Ben mi uyandırdım ?" dedim mahçup bir şekilde.
Cevap vermeyip yanıma oturdu.
"Adını söylesene." dedim söylemeyeceğini bile bile.
"Dağınık saç dediğimi hatırlıyorum."
"Ben de o sana taktığım lakap, gerçek adını soruyorum diyorum."
Yine sustu. Susmasından garip bir şekilde huzur buluyordum. Biraz olsun kendi sorunlarımı değil de onun neden sustuğunu düşünüp geçmişimden uzaklaşıyordum. O benim sığındığım limandı adeta.
Batan geminin sığındığı liman..
"Sen kızılcıksın, ben de dağınık saç."
Bu kez ben sustum. Hem böyle daha iyiydi ya. Ona ismini söylesem herkes gibi olurdum. Garip bir şekilde özel hissettim kendimi. Ona farklı hitap etmek ne kadar özel oluyorsa o kadar özeldim.
"Şarkı söyler misin ?" dedim bir anda. Sesi gerçekten çok güzeldi.
Bir anlık ağzını konuşmak için açsa da geri kapattı ve ayağa kalktı. Ben de ayağa kalkıp peşinden ilerledim. Mutfağa girip ışığı açtığında dolaba yöneldi. Ben de mutfak tezgahına yaslanıp kollarımı birbirine doladım ve onu izlemeye koyuldum. Buz dolabının kapağını açıp raflarda göz gezdirdi ve geri kapattı. Benim gibi mutfak tezgahına yaslanıp cebinden telefonunu çıkardı.
"Akın ? Nerdesin ? Bizim eve gel, gelirken de yiyecek birşeyler al getir. "
Telefonu kapatıp üstteki rafa uzandı ve bir poşet çay çıkartıp çaydanlığın içindeki demliğe koydu. Çaydanlığın altına da suyu koyup ocağa koydu ve altını yaktı. Daha sonra ketıla su koydu. Düğmesine basacakken bana döndü.
"Hazır kahve mi türk kahvesi mi ?"
Zahmet vermemek için hazır kahve dedim. Düğmeye basıp başka bir rafa uzandı ve bir peket kahve alıp kalanları tekrar yanına koydu. Kapı çalınca mutfaktan çıktı ve kapıyı açmaya gitti.
"Mis gibi çiğköfte aldım harika gider bu saatte acısıda ta-
Sen de kimsin ?"
İçeriye çok olmasa da uzun ve esmer bir erkek girmisti. Elindeki poşetleri tezgaha bıraktı ve sorgular bir sekilde yüzüme baktı.
"Ben kı-"
"O kızılcık. Benim misafirim."
Dağınık saç konuşmama izin vermemiş, benim yerime sorusunu cevaplandırmıştı.
"Ballı kızsın valla doymam diye kendime 4 dürüm söylemiştim birini sana verebilirim." diyip güldü.
Poşetin içindeki plastik kapları çıkardım ve kapaklarını açtım. Gecenin üçüydü ve cidden bu saatte çiğköfte harika (!) giderdi. Poşetten ayranları da çıkartıp masaya koydum ve oturdum.
"Bu arada ben Akın." dedi bize yemek getiren çocuk gülümseyerek. Dağınık saç Akının kafasına vurup sert bir bakış attı.
"Yemekteyken konuşulmaz."
"Abi sen zaten konuşmuyorsun ki, yani konusma özürlüsü gibi birşeysin. Hani insanlar konuşa konuşa hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır derler ama sen o konuşa konuşa anlaşan insan grubuna da girmiyorsun."
"Ama sen o koklaşa koklaşa anlaşan hayvan gurubuna giriyorsun Akın." dedi ciddi ifadesini koruyarak.
Dayanamayıp güldüğümde ikisinin de bakışları bana döndü. Akın da bana katılıp gülerken Dağınık saç boş boş bakıp yemeğine devam etti.
Tabağımdaki dürümün kağıdını sıyırıp bir ısırık aldım.
Isırdığım lokma dudağım da dahil olmak üzere tüm ağzımı ve yemek borumu yakarken çığlığı basıp ayranı bir dikişte bitirdim. Buna rağmen acısı dinmemiş üstüne birde genzimi yakmıştı. Gözlerimden yaş akarken mutfak lavabosundaki musluğu açıp ağzımı dayadım ve su içtim fakat nafileydi. Ağzım felaket sekilde yanıyordu. Bir elimle ağzıma hava yapıyor diğer elimle yaşaran gözlerimi siliyordum.
"O kadar da acı değildi ya." diyen Anıl'a nasıl baktıysam dehşetle gözlerini açıp yerine oturdu.
Ben halâ acının gecmesi için çabalıyorken dağınık saç kendi ayranını da açıp bana uzattı.
"Benimkini de iç, geçer belki."
Uzattığı ayranı tek nefeste içtim. Acısı az da olsa dinmişti fakat halâ yakıyordu. Yerimde zıplamaya devam ederken Akın dolabın kapağını açıp içinden çikolata aldı ve bana uzattı.
"Sana çikolata koleksiyonumun en önemli iki parçasını veriyorum, gerçekten ballı kızsın."
Uzattığı çikolatayı alıp ısırdım ve dilimin üzerinde bekletip acıyı alması için biraz emdim.
Dördüncü çikolatanın sonlarına doğru ağzımdaki tat dayanılabilir bir hale gelmişti.
"Acı eşiğin düşükmüş." dedi Akın düşünceli bir şekilde.
"O ağrı eşiği değil mi gerizekalı ?" diyen Dağınık saça bön bön bakıp omuz silkti.
"Acı eşiği, sen bilmezsin."
Masadaki peçeteyle ağzımı silip sofradan kalktım.
"Yemek için teşekkür ederim ama sanırım yiyemeyeceğim. Size afiyet olsun."
Mutfaktan çıkıp salonda ki yerime geçip uzandım.
Uykuya direnen gözlerimi daha fazla zorlamadan kapattım ve herseyden kaçıp,
Uykuya sığındım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN KIYISI
Подростковая литератураGenç kız başını hüzünle cama doğru çevirdi. Adamın çıplak sırtında yansıyan ay ışığı şimdi kızın dolu gözlerinde parlıyordu. "Senden uzak durmalıyım." diye geçirdi içinden. Yanlış zamanda, yanlış yerdeydi. Bal rengi gözler mavi gözlerle buluştuğunda...