Bölüm şarkıları :
Sıla- Zor sevdiğimden
Onur Akın - Geceyi sana yazdım
Keyifli okumalar dilerim :)
Yazardan :
Kalabalık otogar kapısına kararsızca bir adım daha attı genç kız. Elindeki siyah bavulu kenara bıraktı ve kafasındaki şapkayı düzeltti. Sol kolundaki saate ilişti gözleri. Otobüsün gelmesine daha yarım saat vardı. Ayak ucuna , kenara bıraktığı bavulu tekrar kavrayıp az ilerideki bekleme salonuna yöneldi. Boş bulduğu bir sandalyeye doğru ilerledi. Usulca bavulunu yana bıraktı ve boş sandalyeye oturdu. İstemsizce etrafı taradı gözleri.
Hemen karşısında genç bir adam kendisi gibi genç bir kızla vedalaşıyordu. Kızın gözleri yaşlı, adamın yüreği buruktu ; belli. Başka yana kaydı gözleri.
Bu kez de orta yaşlı bir bayan küçük bir kız çocuğunun elinden tutmuş ; bir yandan da parlak gri saçlı tontiş bir teyzeyle vedalaşıyordu.
"Hayatta hep gidenler ve kalanlar olmuştur." diye geçirdi içinden genç kız. "Gidenin yüreği kalır, aklı kalır, anıları kalır amma kendisi gider. Kalanınsa aklı gidenle gider, anıları gider, yüreği gider. Her giden, biraz kalır aslında. Eksik yaşar geri kalan hayatını, sorgulamaz asla. Mutlu muyum demez. Sadece gider. Aklı ve ruhu burda kalana gitti demek ne kadar doğruysa , o kadar gider."
O da gidiyordu işte. Çocukluğnu, hayallerini, dostluklarını, sırlarını, anılarını bırakıp ; ardına bakmadan gidiyordu hemde. Çünki biliyordu, baksaydı geride kalanlara ; gidemezdi.
Buradaki her bir anında emekleri vardı, kahkahaları vardı, göz yaşları vardı genç kızın. Zordu gitmek.
Sıkıntıyla iç çekti genç kız. Yorgundu, kırgındı, kızgındı. Hayatta beklediklerine, bekleyipte gelmeyenlere , verilip te tutulmayan sözlere.. Her şeye kırgındı.
Gözleri tekrar saatiyle buluştuğunda 15 dakikası kalmıştı.
15 dakika 900 saniye..
Hayallerinden vazgeçeceği son 15 dakika.
Usulca kalktı oturduğu yerden genç kız. Biletlerin satıldığı gişeye doğru ilerledi. Kendi otobüs firmasının gişesini görünce derin bir nefes aldı.
"İstanbul için bilet ayırtmıştım" dedi belli belirsiz. Adam kıza göz attıktan sonra kafasını önündeki bilgisayar ekranına çevirdi.
"İsim alabilir miyim ?"
"Kızıl, Kızıl Dağören."
Adam ekranda bir kaç birşey yaptıktan sonra elindeki bileti uzattı genç kıza. Bileti alıp otobüslerin olduğu yere doğru ilerledi. Bursa-İstanbul otobüsünü görünce adımlarını hızlandırdı. Siyah bavulunu muavine teslim edip bilet numarasında yazan koltuğa oturdu.
Muhtemelen ailesi fark etmemisti kızın gidişini. Ya da o çok zengin, para düşkünü, yalan dostları da bilmiyordu genç kızın şehri terkedişini. Şu an bir yerlerde oturmuş kahvelerini yudumlarken üzerlerindeki kıyafetlerin fiyatından ahkâm kesiyorlardı belki de. Ya da alış verişe çıkıp 'en çok alan'ı oynuyorlardı, kim bilir..
Ailesi de muhtemelen akşam yemeğinde değerli ikizi (!) Pırıl'ın başarılarını konuşuyorlardı.
Pırıl..
Ailenin gözdesi, gurur kaynağı, övgü oklarının merkezi, Kızıl'ın ikizi, Dağören ailesinin biricik prensesleri olan Pırıl.
İkiz olmalarına rağmen iki yabancı gibilerdi birbirleri için.
Pırıl Kızıl'ı tanımaz , umursamaz..
Hani derler ya, ikizler birbirlerinin hislerini anlar, başlarına benzer seyler gelir, kaderleri birdir diye. Kızıl ve Pırıl için durum tam tersidir.
İçini çekip başını cama yasladı genç kız.
Keşke dedi, keşke böyle olmasaydı.
...
Kızıl'dan :
Gözlerimi araladığımda omzumdaki ağırlıkla yüzümü buruşturup kafamı çevirdim. Dağınık saçlı, yüzünü tam göremediğim bir adam kafasını omzuma koymuş - muhtmelen başı düşmüştü - uyuyordu. Başta hemen çekilip adamı uyarmak istesem de sanki içimin derinindeki bir ses bana yapmamam gerektiğini söyledi ve ben de yapmadım. Onu rahatsız etmek istemediğim için kafamı hafif cevirip dışarıyı izledim.
Eylül ayında olduğumuz için yapraklar sararmış ve dökülmeye başlamıştı. Yol boyu dökülen yaprakların manzarası vardı.
Hem mevsimde hem yüreğimdesin, yaprak dökümü..
Duygularım sararmaya yüz tutmuş bir yaprak misali. Her soğukta biraz daha sararmakta. Dalı bile istemezken , yaprak nasıl tutunsun koca ağaca ? Bırakıveriyor kendini umutsuzca. Sonra bir tane daha.. En sonunda cılız ağaç gövdesi kalıyor geriye. Tüm yapraklarını kaybetmiş. Ama içi rahat ağacın. Onun baharı yeniden açacak. Başka yapraklar saracak bedenini, çeşit çeşit çiçekler açacak ; umutacak sonbaharda saldığı yaprağı.
Peki yaprak ne yapacak ? Yeşerecek mi birdahaki bahara ? Başka ağaçta vücut bulacak mı ? Asla.
"Birşey ister misiniz beyefendi ?"
Omzuma başını koymuş uyuyan adam gözlerini açar açmaz kaldırdı kafasını. "Çay olabilir."
Muavin pet bardağa çayı doldurup yanımdaki dağınık saçlı adama uzattı. "Siz birsey ister misiniz ?"
Gözlerimi dağınık saçtan alıp muavine çevirdim.
"Kahve lütfen."
Kahvemi bir elimle tutup diğer elimle önümdeki katlanabilir minik masayı açtım (yazar adını hatırlayamadı) ve bardağımı küçük yuvarlak boşluğa yerleştirdim.
Çantamdan telefonumu çıkardım.
3 cevapsız arama ve 4 mesaj vardı.
Aramalara baktığımda Gülçin, Burcu ve çok değerli ikizim Pırıl aramıştı.
Mesajlara baktığımda ise yanılmamıştım. ikisi Pırıl'dan, biri annemden ve biri de Cem gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN KIYISI
Dla nastolatkówGenç kız başını hüzünle cama doğru çevirdi. Adamın çıplak sırtında yansıyan ay ışığı şimdi kızın dolu gözlerinde parlıyordu. "Senden uzak durmalıyım." diye geçirdi içinden. Yanlış zamanda, yanlış yerdeydi. Bal rengi gözler mavi gözlerle buluştuğunda...