Benim Kızım

14 1 0
                                    

"Kızıl ! Ne işin var senin burada ?"
"Baba ben artık Bursa'ya dönmek istemiyorum."
Babamın bakışları arkamdaki Bal göz'e kayınca öfkeyle bağırdı.
"Bu adam için mi bıraktın Cem'i sen ? Neler kaybettiğinin farkında mısın ? "
"Baba ben Cem'i sevmedim ki bırakayım. Sizin zorunuzla görüştüm, sizin zorunuzla yanında durdum. İstemediğimi kaç defa söyledim."
"Bu adamın neyi var peki ? Neyi için geldin buraya ?"
Cevap vermeyince hırsla gelip kolumu tuttu ve ittirdi.
"Yürü, Bursa'ya dönüyoruz."
Kolumdan tutup çekelerken bir baska kolda diğer elimden tuttu. Babam gibi nefretle tutmuyordu. Garip bir şekilde güçlü hissettim, güvende hissettim.
"Kızılcığı hiçbir yere götürmüyorsunuz."
"Sen kimsin de benim kızımı benden alıyorsun !" diye bağırınca kolumu çekip Balgöz'ün arkasına geçtim.
"Asıl siz kim olupta 'benim kızım'ı benden alıyorsunuz !"
"Ben onun babasıyım ve ait olduğu yere gelecek !"
"Siz onun babası falan degilsiniz. Babalık DNA'ları aktarmakla olmuyor. Babalık maddiyatlık olmuyor. Siz onun babası değilsiniz."
"Sen hangi cürretle bana bunları söylüyorsun ?"
Babam, balgöz'ün üzerine yürüdüğünde Anıl araya girdi.
"Yemeklerin hatrı için susuyorum ama burada kızılcık da dahil kimse sizi istemiyor. Sizce de gitmeniz için başka sebep gerekli mi ?"
Babamın bakışları bana kaydığında seslice yutkundum.
"Bunlar doğru mu, Kızıl ?"
"Senin Kızıl Dağören adında bir kızın yok, baba."
"Bu burada bitmeyecek biliyorsun değil mi , Kızıl !"
"Biliyorum, baba. Bu burada bitmeyecek."
Hiddetle babam arabasına binip gittiğinde akmak için gözlerimi zorlayan göz yaşlarımı geri gönderdim. Ağlamayacaktım. O an öyle çok ihyiyacım vardı ki sarılıp ağlamaya.
Bal göz'de bunu hissetmişcesine kollarını belime dolayıp kendine çekip ellerini saçlarımın arasına daldırdı ve sarıldı. O an tuttuğum göz yaşlarımı bıraktım.
"Ne olur bana herşeyin iyi olacağını söyle bal göz. Buna ihtiyacım var."

"Herşey güzel olacak demiyorum Kızılcık. Ama kötü olduğunda da yanında olacağımı söylüyorum sana."

Babamın gidişinden sonra evde öylece oturmuş boş duvara bakıyordum. Anıl çoktan gitmişti. Balgöz'de evde birşey kalmadığını söyleyip çıkmıştı.
Evde daha fazla duramayacağımı anlayıp dışarı çıktım. Hem belki, iş bulabilirdim. Ceketimi alıp küçük el çantama telefonumu ve cüzdanımı atıp evden çıktım. Çantamı omuzuma asıp yürümeye başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum ancak biraz daha evde kalsaydım kafayı yiyeceğim kesindi. Telefonumu alıp birkez daha Esra'nın numarasını tuşladım. Nihayet bu gün açıktı telefonu.
"Alo ?"
"Esra. Benim, Kızıl."
"Aa, Kızıl. Ne yapıyorsun, nasılsın ?"
"İyiyim ne olsun, İstanbul'dayım şimdi."
"Hadi canım. Ailenle mi geldin ? Nerdesin, buluşalım."
"Bir dakika canım."
Yoldan geçen bir bayanı durdurup sordum.
"Pardon, buraları bilmiyorumda acaba şu an ki semtin ve sokağın adı ne ?"
"Eyüp Sultan camiinin arka sokağı kızım."
"Peki teşekkür ederim. "
"Esra duydun mu ?"
"Duydum kızım da uzak baya ya. 2 saate ancak gelirim ben. Sen bi yerde otur kafe falan geliyorum ben."
"İyide ben buraları bilmiyorum ki."
"O zaman simdi bi taksi bul. ... Alışveriş merkezi de, hemen gel."
"Tamam canım, görüşürüz."
"Görüşürüz."
Evin sokağından çıkıp ana yola girdim.
Bir kaç dakika bekledikten sonra Nihayet bir taksi geliyordu. Elimle işaret yaptım ve taksiyi durdurup bindim. Gideceğim yeri söyleyip camdan dışarı izlemeye başladım.
İnsanları izledim biraz.
Telaşla koşturan mı dersin, hararetle birilerine birşeyler anlatan mı dersin, tek başına sakin sakin yürüyen mi dersin ; her çeşit insan vardı.
Kimileri işe yetişmeye çalışıyor, kimi de bir randevusuna..
İşte o insanların içinden dağınık saçlı bir adamda takılı kaldı gözlerim.. Tıpkı kalbim gibi.
Arkası dönük, biriyle konuşuyordu, Görmedim kim olduğunu..
Hoş, dağınık saçlı bu adamdan baska kimseyi görmez ya gözüm ; benimki de laf işte.
Taksi ilerledikçe görüş alanımdan çıkan Dağınık saç'a bakmayı kestim ve çalan telefonumu açtım.
"Nerdesin canım ? Geldin mi dediğim yere ?"
"Yoldayım daha sen ?"
"Ben de yoldayım canım biraz gecikebilirim. Malum, İstanbul trafiği."
"Sorun yok Esracığım. Sen dikkatli gel, ben beklerim."
"Peki canım, ararım yine."
Telefonun tuş kilidini kapattım.
"Daha çok var mı ?" diye sordum şoföre.
"20 dakikalık bir yolumuz kaldı abla."
Arabanın yaptığı ani bir frenle kafamı cama çarptım.
Bir yandan elimle başımı tutuyordum diger yandan da ne olduğunu görmek için ön cama bakmaya çalışıyordum.
Taksici arabadan inince ben de indim.
"Anıl ?"
"Kızılcık ?"
"Ne yapıyorsun ?"
"Sen ne yapıyorsun ?"
Taksici araya girip Anıl'ın yakasından tuttu ve bağırdı.
"Oğlum manyak mısın lan ? Ne diye arabanın önüne atlıyorsun. Hıyar !"
"Amca tamam onun adına ben özür dilerim" diyip araya girdim ve Anıl'ı taksicinin elinden kurtardım. Taksiciye parasını verip Anıl'ı çekiştirdim.
"Kızılcık saçının boyası mı akmış ?"
"Ne saçlamıyorsun Anıl ?"
"Alnın kırmızı olmus."
Telefonumu çıkartıp ön kamerayı açtım ve ufak çaplı (!) bir çığlık attım.
"Bak boyan akmış iste."
"Anıl yemin ediyorum seni kızıla boyar öyle öldürürüm. Senin yüzünden kafamı cama çarptım, kanadı !"
"Ha o kan mı be ? Ben dip boyan akmış sandım."
Sabır dileyip çantamdan pecete cıkardım ve alnımda kan olan yeri sildim .
"Çok kanıyor Kızılcık, hastaneye gidelim."
"Gerek yok." diyip yürümeye basladım.
"Eğer simdi hastaneye gelmeyi kabul etmezsen, uyurken saçlarını keserim."
Sinirle yerimde zıplayım yüzümü tekrar Anıl'a döndüm.
"Saçlarımdan ne istiyorsun ?" diyip bağırdım. Benim tersime o pis pis sırıtıp sakince konuştu.
"Hiç sadece kafan kanamış gibi duruyor."
"Araba az ileride hadi gidelim." dediğinde göz devirdim. Madem araban var ne diye taksinin önüne atlıyorsun gerizekalı !
Aslında gelmiyorum diyip gidebilirdim ama söz konusu saçlarımdı. Paşa paşa takip edip yürümeye başladım. Siyah bir arabanın önünde durup kapıları açtı. Kafamın zonklamasından arabanın markasına bakmamıştım. Çoktan kızıla boyanmış peçeteyi alnımdan cekip yenisini tuttum. Cidden kanaması fazlaydı. Uzun sürmeyen bir yolculuktan sonra hastanenin önünde durduk ve arabadan indik.
"Acil şu tarafta."
Başımla onaylayıp onu takip ettim. Kapıdan içeri girdiğimde Anıl benden hızlı davranıp bir hemşire buldu ve eliyle beni işaret edip hemşireye birşeyler söyledi.
Anıl yanıma gelip beni cekelemeye başlayınca ayak uydurup çektiği yere doğru ilerledim. Sedye gibi biryeri gösterdikten sonra geçip oturdu. Ben ona anlamaz bakışlarımı atarken o halinden gayet memnundu.
"Nee ? Hemişre gidip otursun doktor beyi çağırıp geliyorum dedi."
Anıl'ı ceketinden tutup aşağı indirdim ve yerine ben geçip oturdum.
"Hemşire kim otursun dedi ?"
Cevap vermeyince güldüm fakat başımın zonklamasından dolayı yüzümü buruşturdum.
"Eveet, nasıl oldu ? " diye soran önlük giymiş doktor kılıklı adama baygın bakışlar attım.
"Başımı arabanın camına sert bir sekilde çarptım. "
"Bi bakalım."
Elimi alnımdan çekip doktorun bakmasına izin verdim.
"Sert çarpmışsın."
İçimden 'ben ne dedim ya gerizekalı' desemde dışımdan sadece ; "evet öyle oldu." diyebildim.
"Dikiş atalım, sonra da hemşire hanım pansumanınızı yapsın. "
Hemşire dikiş atmak için gerekli malzemeleri almaya gittiğinde Anıl'a kaydı bakışlarım. Telefondan birşeyler yazıyordu.
"Eğer dağınık saç'a söylersen evdeki çikolata koleksiyonunu birdaha göremezsin." diyip tehdit ettim.
"Yapamazsın." diyip gözlerini iri iri açınca gülmemek için kendimi sıktım ve ciddi bir ifadeye büründüm.
"Valla istersen dene yapıyor muyum yapmıyor muyum görürsün." diyip onu taklit ettim. Homurdanınca daha fazla dayanamayıp kahkaha attım.
"Seni baştan tehdit etmemeliydim." diyip kendi kendine homurdanınca güldüm.
"Bence de etmemeliydin."
Hemşire gelince gülmemi yarıda kesip başıma odaklandım.
"Biraz acıyabilir fakat doktor bey ağrı kesici verecek size. "
Ses çıkarmayıp dikişin bitmesini bekledim.
Bir kaç dakika sonra hemsire bandı yapıştırıp ayağa kalktı." Gecmiş olsun, bir hafta sonra gelin , iyileşmile olursa alırız dikişleri. Tekrar gecmiş olsun. "
Hemşire gittikten sonra ben de ayağa kalktım ve Anıl'ın koluma girmesine izin verdim.
"İyi misin ?"
"İyiyim." diyip gülümsedim.
Arabanın önüne geldiğimizde Anıl kapımı açtı ve binmem için yardımcı oldu.
Oda bindiğinde arabayı çalıştırdı.
"Eve bırakayım seni, dinlen."
"Yok eve bırakma bi arkadaşla sözleştim yanına gitmem lazım."
"Nereye bırakayım peki seni ?"
Gideceğim alışveriş nerkezinin adını söyledim ve başımı geriye yasladım.

ÖLÜMÜN KIYISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin