yabancı

1.1K 50 10
                                    

Annemin uyarıcı emri sayesinde yatağın altında korkuyla bekliyordum. Bana ne olursa olsun buradan çıkmamami söylemişti. Aglamamı bastırmaya çalışarak ayak seslerine kulak kesildim. 3 çift ayakkabı görüyordum. Biri annemin topuklu ayakkabıları diğer ikisi sivri burun erkek ayakkabısı idi. Korkuyordum.

"Kocanın suçunu senin ödemen ne yazık."

Bu cümleyi duyduktan sonraki patlama sesi...  Yerde yatan annemi gördükçe aglamam siddetleniyordu. Haraket dahi edemiyordum. Elimdeki oyuncak tavsanımı dudaklarıma bastırmıştım ses çıkmaması için. Sonunda annemin bedeni dışında hiç bir şey yoktu. Korkuyla annemin yanına ilerledim. Gördüğüm şey karşısında-

"Anne!! Anne!"

Yine aynı kabusu görmekten yorulmuştum. Her gun annemin uyarılarını ve cansız bedenini seyretmekten nefret ediyorum. Iki çift kunduraların her desenini ezbere bilmekten nefret ediyorum. Bu kabuslar beni uyutmuyordu. Uyumaktan korkar olmuştum. Psikologa, her türlü yere basvurmustuk. Bir çözümü yoktu...

Saat 2 yi çeyrek geçiyordu. Aptal rüya kapanına küfür savurdum. Kabuslarımı engelleyemiyordu. Tek bir gün huzurla uyumak istiyordum. Şu lanet kabusu görmediğim tek gün yoktu. Annemin defalarca öldürüldüğü kabusu görmediğim gün yoktu. En çok ta annem için sitem ediyorum. Her defasında canının acımasını istemiyorum. Her zaman olduğu gibi yıne elime romanimi alıp sabaha kadar okumaya başladım.

Saat 9 a yaklaşınca kahvaltı etmek için aşağıya indim. Gözlerim yine morarmisti. Babam her zamanki yerine oturmuş gazetesini okuyordu. Ondan nefret ediyordum. Annemin katiliydi. Eğer kötü işlere bulasmasaydı bunlar yaşanmayacaktı. Hala devam ediyordu. Belki bir gün beni de kaybedecekti haberi yoktu.

"Günaydın güzel kızım." Diye seslendi bana. Benim aksime o beni severdi. Anneme benzedigim için belkide. Uzulmeme dayanamaz en ufak bir şey de ortalığı yıkardı. Ne yazık ki ben onu affedemiyordum. Uyku problemime benden çok kafa yormustu. Çözümü yoktu. Uyku hapları bile çare etmiyordu. Artık alışmıştım. 10 yıldır nasıl dayandıysam öyle dayanıyordum iste.

"Günaydın."

Kahvaltılıklardan azar azar tabagıma yerlestirdim. Uykum vardı fakat uyuyacak dermanım yoktu. Biraz atıştırdıktan sonra kütüphaneden kitap almak için babamdan izin almam gerekti.

"Ben kütüphaneye gideceğim bugün."

Düz bir cümle gibi gözükse de izin isteyen bir cumleydi. Gözlerini bana çevirince acıyı hissetmiştim gözlerinin en derininde. Sende benimkilerini hisset baba. Uykulu gozlerimdeki acıyı ve korkuyu hisset.

"Akşam altıdan önce evde ol."

Izini aldığım gibi odama ilerledim. Kendimi rahat hissettiğim tek yer kütüphane idi. Üzerime askılı bol bir atlet altıma ise siyah tayt giydim. Kulaklığımı takıp merdivenlere yöneldim. Babam kahvaltısını etmiş odasına çekilmişti bile. Bende sessizce kapıyı açıp evden ayrıldım.

Yola çıkınca koşmaya başladım. Rüzgarın yüzüme çarpması vucuduma sıcaklık veriyordu. Koşmayı seviyordum
Kendimi özgür hissettiğim tek zaman kostugum zamandı. 15 dakika sonra kutuphaneye varmıştım. Yakındaki büfeden bir su alıp girişe ilerledim. Kutuphaneciye kartımı gosterip her zamanki köşeme geçtim. Kitabım da oradaydı. Alıp kaldığım yerden devam ettim.

Ne kadar zamandır okuduguma dair bir fikrim yoktu. Dikkatimi dağıtan karşıdan gelen gurultuydu. Uykusuz,  morarmış gözlerimle ses çıkaran gruba döndüm. 3 u erkek ikisi kız olan bir grup ergendi. Kütüphanede olduklarına dair bir fikirleri bile yoktu eminim.

"Sessiz olursanız sevinirim." Dedim yüksek sesle. Içlerinden sarışın uzun saçları olan kız "olmuyoruz güzelim sorun ne?" Diye yayvan bir şekilde konuştu.

Bu kız kendini ne sanıyordu? Onlara cevap verme tenezzulune girmeden kitabıma döndüm. Insanlarla diyalog kurmayı sevmezdim zaten. Beni anlayan tek şey kitaplarımdı. Psikoloji kitapları tercihimdi. Belki bu sayede daha çabuk atlatırım diye düşünüyordum. Devam edeceğim sırada zaten yeterince büyük olmayan koltuğa biri oturdu. Iclerinde bulunan genclerden bir tanesiydi.

Kafamı çevirdigimde kahverengi gözleri yüzümü esir almıştı. Saşkınlığıma kahkaha atarak cevap vermişti. Çok iyi bir de maskara olduk.

Dibimde olduğu için kokusunu rahat bir sekilde duyuyordum. Çilek gibi kokuyordu. Ya da kiraz. Belki de vişne. Her ne ise bu koku beni mayıştırmış ve icimde bir yerlerde uyu diye bağıran canavarı uyandırmıştı. Içimdeki canavara itaat edip uyumak istiyordum. Ama bunu yapamazdım. En azından öyle düşünüyordum. Gözlerim ve kafam canavara itaat edip yabancının kollarına bedenimi sarmadan önce...

Her daim gülümseyen borayla gulmeyi beceremeyen kızın hikayesini okumaktasınız. E ne diyelim iyi okumalar :))

KokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin