Merhaba arkadaslar, yine her zamanki gibi ani bir kararla yazmaya karar verdim. Bakalım ortaya neler çıkacak.
"Bak Ezgi, bana akıl vermekten vazgeç. Sinirlerimi bozuyosun."
"Kızım senin derdin ne? Kaşıntın mı tuttu?"
"Ya sen benim can dostumsun. Sen ya sen. Bana nasıl bunları söylersin. Aksine bana moral vermen lazım."
"Dolunay kusura bakma ama babanın yapacaklarını biliyorsun. Ben sadece seni yapacağın hatalardan döndürmeye çalışıyorum. Babanın yastık altındaki paralarını anlaması an meselesi."
"Umrumda mı sence? Anlamıyor musun Ezgi, dayanamıyorum. Nefes alamıyorum. Bak, bu benim en büyük hayalim. Sakın bana nutuk çekme, sakın. Ayrıca o adama baban deyip durma."
"Ben sadece senin iyiliğini istiyorum. Meksika'ya gidemeyeceksin. Bunlar boş hayaller canım arkadaşım. O adam artık daha temkinli. Gözü her an sende. Bence bu işi unut. Ama şunu unutma ben senin her zaman yanındayım. Sana değer veriyorum."
Benimle neden acıyarak konuşuyordu bu salak? Ben acınacak durumda mıydım ki? Evet. Kahretsin ki evet. Çaresizdim ama güçlüydüm. Güçlü olacaktım.
Ben neden dünyaya geldim ki? Bu boktan hayatı yaşamak için mi? Yaşamak mı? Şuanda ben bile kendime acıyorum biliyor musunuz?
Babamı mı merak ediyorsunuz. O pezevenk benim babam felan değil. Öz bile değil. Üvey mahlukatın teki. Benim canım, prensim, kahramanım babam gittiğinden beri sanki yaşamıyor gibiyim. Bitkisel hayatta gibiyim. O adamın dediklerini yapmaktan bıktım. 10 yıldır, tam 10 yıldır bu adama itaat etmek.. Ölüm.
Annem, babam öldükten sonra yalnız kalmaktan o kadar korkmuştu ki. Bencildi. Bizi değil, kendini düşünen bir bencil. Bizi es geçti ve babam öldükten 1 sene sonra bu adamı getirdi eve. Hemde hiçbir açıklama yapmadan. Tek yaptığı şey o gün ki şaşkın bakışlarımızı görüp bize 'çocuklar, yeni babanız.' demesi. O adamın bize yaptıklarını görmesine rağmen bir kez bile dur demedi. Ah, bir kere 'Dur Cevdet.' diyebildi. Onda da o itin bir bakışıyla sustu.Kerem olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Kerem.. Ah, seni o kadar özledim ki. Canım kardeşim. Neredeyse 4 yıl oldu. Sadece sesini duyabildim, bunca sene sadece sesiyle yetinebildim. O bana babamın emanetiydi. Ama gitti.. Öz ve öz kardeşim beni mecburen bırakıp gitti.
4 yıl önce...
"Bu ne lan! Sadaka mı veriyorsun it! İstediğim parayı getirene kadar bu eve gelme."
Kerem, lütfen sakin ol diye içimden dua ediyordum ama Kerem yine delici bakışlarını o şerefsize sabitlemişti. Bende isterdim o adama tekme tokat dalmasını. Ama itin belinden silahı, cebinden de çakısı eksik olmazdı. Bu yüzden Kerem'e birçok kez ağlayarak yalvardım. Sırf o adama karşı gelmesin diye. Bana kıyamadığı için hiç dokunmadı. Sonucunu tahmin edebiliyordum. Ya Kerem yaralanacaktı, hayatı tehlikeye girecekti, ki ben buna dayanazdım. Ya da o adamı yaralayıp hapse girecekti. Hayır, buna da dayanamazdım. En iyisi bir süre daha karşı gelmemesiydi. Elbet kurtulacaktık buradan. Ona her fırsatta 'Biraz daha para biriktirmem lazım, çok az kaldı. Sonra kurtulacağız buradan.' deyip duruyordum. Ama yalandı. Kerem, Cevdet'in sadece ondan para aldığını düşünüyordu. Ama o herif benim kazandığım iki kuruş paraya bile göz koyuyordu. Evde hayvan gibi yatıyordu, bize hiç çalışmadığımızı söyleyip o sinirle tüm paramıza el koyuyordu. Bir avm de çalışıyordum. Zaten kazandığım çok birşey değildi ama Keremle kafamıza koymuştuk, buradan gidip yepyeni bir hayata başlayacaktık. Bu yüzden para biriktirmem lazımdı. Her ay 300 tl kenara koyuyor, geri kalanını o ite kaptırıyordum. Karşı çıktığımda beni tehdit ediyordu. Birgün mutfakta salata yaparken arkamda olduğumu farkettim. Tam çığlık atacakken ağzımı kapatıp bıçakla elimi kesti. Tabii Kerem'e salata yaparken olduğunu söyledim ama bu adamdan biran önce kurtulmazsam bana yapacaklarını tahmin edebiliyordum. Ama bu 300,500 ile olacak iş değildi. Benim çok paraya ihtiyacım vardı. Kerem halledeceğini söyleyip duruyordu ama o da tüm parasını o ite kaptırıyor, parasız kalıyordu. Bu iş sandığımızdan da zor olacaktı. Ve ben, o adamdan çok korkuyordum.
Arkadaşlarla buluşmak için süslenmiştim. Uzun süredir giymediğim mini eteğimi giymiştim. Annem ameliyat olan arkadaşının yanına refakatcı olarak gitmişti, Kerem'de henüz gelmemişti.
Pisliğin beni farketmemesi için dua ederek aşağı inerken önümde beliriverdi. Beni baştan ayağı süzüp en son gözlerime baktı. Pislik!
"Bu ne güzellik kız. Gel bakayım yanıma." Eli kolumdaydı. İçim ürperti. Nefesi yüzümü yalıyordu. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
"Çekil!"
"Naz yapma lan gel dedim." diyerek cebinden çakısını çıkarttı ve bacağıma batırdı. Karşı koyarsam bıçağı direk saplardı, biliyordum. Bir açığını yakalayana kadar elimden birşey gelemezdi.
"Dokunma!" Elleri çok güçlüydü. Beni tek bir hareketle duvara yapıştırdı ve boşta kalan eliyle gömleğimin iliklerini tek tek sökmeye başladı. Dayanamıyordum. Çaresiz ve yapayalnızdım. Beni istese öbür tarafa yollayabilirdi. Yapacak birşeyim kalmamıştı.
Gömleğin iliklerini tamamen söktükten sonra gözlerini faltaşı gibi açtı ve o pis nefesini bana vererek 'hiçte fena sayılmazsın.' dedi. Nefes alamıyordum. Bu adam resmen bana tecavüz ediyordu. Gözlerimden akan yaşları ve ağzımdan kaçan hıçkırıkları yeni farketmiştim.
O pislik elleriyle göğsümün üstündeki kolyeye dokundu. Eli aşağılara doğru kayıyordu. İşte o an haykırarak ağlamaya başlamıştım. Sonra bir ses. Karanlık..
Kendime geldiğimde yerde yatan o pislik, yerde kanlı bıçağı ve her yerde kan vardı. Ayrıca kırık cam parçaları da vardı. Burada neler olmuştu böyle. Pisliğin kafası kanıyordu. B, bu kan..
Kendimi sokağa zor atmıştım. Benim Kerem'i bulmam lazımdı. Ona birşey olmadığını öğrenmem lazımdı. Hemen arama tuşuna basıp aradım. Ulaşılamıyordu. Şu anda gidebileceğim tek yer Ezgilerin eviydi.
"Ezgi, çok kötüyüm." diye hıçkırarak ağlıyordum.
"He,herşey bir anda gelişti. O pislik bana dokundu." Artık kendimden geçmiştim. Nefes alamıyordum. Üstelik Kerem'den de bir haber yoktu. Çıldırmak üzereydim.
Aradan geçen birkaç saat boyunca Kerem'e ulaşmaya çalıştım. Bir yandan da acaba o pislik öldü mü diye düşünüyordum. Sonra telefonum çaldı.
"Kerem, neredesin? Neredesin kardeşim, iyi misin?"
"Abla, o pislik bıçakladı beni. Şimdi pasaportumu aldım. Meksika'ya gideceğim. Orada herşeyi düzene sokup alacağım seni. İnan böylesi daha iyi. Ahmet'e söyledim o hep tetikte olacak. Herşeyi ona anlatabilirsin o seni koruyacaktır."
"Kerem.." Sesimde o kadar fazla duygu vardı ki. Hayal kırıklığı, kızgınlık, pişmanlık..
"Kerem sen bunu bana nasıl yaparsın? O adam bana tecavüz etmeye kalktı!"
"Abla biz direk Meksika'ya gelsek hiçbirşey yapamazdık. Bak, bana güven tamam mı? Ahmet sana güvenli bir yer bulacak orada kalacaksın. Ben herşeyi halledeceğim. Güven bana."
"Yaran nasıl? Kerem gitme, gitme sensiz yapamam."
"Abla ben iyiyim. Sadece sıyırmış. Ama böyle olmaz. Orada da bir düzene ihtiyacımız var. Şimdi kapatıyorum. Ben aramadıkça sen beni arama. Seni çok seviyorum ablam."
Kerem gittikten sonra Cevdet pisliği gitmezsem bana dokunmayacağını söyledi ama öldürmekle tehdit etti, bu yüzden Keremsiz aynı ızdırabıma devam ettim, Ama elbet bu acı da bitecekti.
Şimdi...
Aylar öncesinden param hazırdı. Keremin gel demesini bekliyordum ama aradığımda ulaşamıyordum, üstelik aramıyordu da. En son bir hafta önce aramıştı. Beni nasıl unuturdu? Beni nasıl bırakabilirdi? Evet ona çok kızgındım, kırgındım. Ama şuan bunlar önemli değildi. Tek isteğim burdan gitmekti. Arkama bakmadan gitmek..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece Kal
Teen Fiction"Önümüzde bir engel kalmadığına göre, gitme vaktimiz geldi." yüzünde ufakta olsa bir duygu arıyordum. Neden böyle olmuştu? Neden böyle yapıyordu? "Hadi Ezgi, gidiyoruz." Gitme demek bu kadar mı zordu? Sadece kal dese bile razıydım! Beni sevmese bil...