İkinci Bölüm

443 92 33
                                    

Sabah nizamiye askerlerine benzer halimiz görülmeye değerdi. Saat sekizden bir dakika bile gecikirse disiplinmiş sonumuz. Daha oda arkadaşımı bile tanımıyordum. Giyindikten sonra yatağımın üzerine ona arkamı dönük bir şekilde oturup ayağıma ayakkabılarımı geçirdim.

"Tanışmayacak mıyız?" diye arkamdan seslenene baktım. "Ben Özge." diye elini uzattı. Veda fastına olduğum kadar bu törene de alerjim vardı sanırım. Elini sıktıktan sonra ona anlamsızca baktım, "Burası bir özel okul için fazla disiplinli değil mi?" deyince güldü.

Özge'ydi sanırım. Evet. Peki neden güldü? Ben aklımı kurcalayan soru hücreleriyle uğraşırken tekrar konuşmaya başladı, "Özel okul mu?" diye sordu alay edercesine. "sence burası herhangi bir özel okul olsa bu kadar insan neden ailesinin yanında değil de burada?"

Babamın beni buraya getirmesine anlam verememiştim. Sadece o kelimeleri duyunca ona hiç olmadığım kadar kırılmıştım. Aklımın, hayalimin, beynimde aptalca dönüp dolaşan hücrelerin döndüğü o an sadece başımı eğdim.

Dersleri aldırış etmemiştim. Sadece gidebildiğim kadar uzağa gittim. Güvenlik ve temizlik görevlilerinin kaldığı minik beldeyi de geçtikten sonra kaldırımın kör noktasına geçtim. Kim bilir şimdi bizimkiler n'apıyor?" diye düşündüm kendimce.

Önümden sokak arası olmasına rağmen hızlıca bir araç geçti. Gözlerimi açamadım. Sanırım bütün tozu yutmuş hatta sindirmiştim bile. "Yavaş lan ayı!!" derken beni tınlamamıştı bile.

Bu defa kim olursa olsun umrumda bile değildi o kişi. Çünkü benim zaten başımı aşkın sorunlarım vardı. Eteklerden pek hoşlanmazsam bile bu okul kıyafeti kuralına uymak zorundaydım.

Bundan sonra daha kötü bir kız olabilirdim. Hatta insanların olmadığını farzeden kötü bir kız. Belki beni buradan alırlar, ya da onlardan hiç haber alamayacağım bir yerlere gönderebilirlerdi.

Bizimkileri çok özlemiştim. Kim bilir şimdi n'apıyorlar? Etraf çok sakindi. Dün gece kitabımın arasındaki not geldi aklıma. Kim neden benimle birlikte bu tımarhaneye gelebilirdi ki.

"Off!!" diye söylendim yine. Bu defa gerçekten de oflanacak ve acınacak bir durumdaydım. Ailemden, arkadaşlarımdan uzak, sadece kendimle baş başaydım.

"Yine mi offluyorsun Aribücür?" diye bir ses duyunca hemen arkama baktım. Mete...

"Senin ne işin var be burada?" dedim hemen. Mete aptal aptal sırıttı yine. "Ne yani kovacak mısın beni? Senin için buralara kadar gelmişken hem de." dedi.

"Yok daha neler!" diye çıkıştım uzun boyuna ulaşmaya çalışarak. "Bide can8m arkadaşım hoş gelmiş mi deseydim?." Mete bana yaklaştı. "O da olur bir gün. Neden olmasın?"

"Hadi oradan 'Ego Faşisti' seni! Sen önce İzmir'de bıraktığın o birbirinden güzel kızların peşinden koş. Çok arkadaşa sahipsin. Bana ihtiyacın olduğunu zannetmiyorum." deyip hızla uzaklaştım oradan.

"Oo!" diye arkamdan seslenince durdum. "Sen etekleri sever miydin ya?"

Hızla yanına doğru gittim. "Bana bak!" diye yaklaştım ona. "ya böyle hayvan tavırlarını kes! Ya da def olup git!" diye çıkıştım.

"Peki ya senin için geldiysem buralara kadar?" diye sırıtınca şaşkınlıktan ne diyebileceğimi şaşırdım.

"Nasıl yani?" dedim başımı eğerek. "O- O sen miydin?"

"Evet." dedi gözlerimin içine bakarak.

Mete'nin neden benim için geldiğini söyleyip sonra da benimle ileri geri konuştuğunu anlayamamıştım.

"Sakın bir daha benim yakınımda olma! Sakın!" diye tepki verdim.

***

Onun benim için gelmiş olma ihtimalini düşünüyordum. Aklım İzmir'de, bizimkilerde, orada kalan hayatımdaydı. Gökyüzünü izliyordum çatı katında. Yurdun daha doğrusu bana yabancı olan bu acayip yerin çatı katında. Yıldızların kaymasını bekliyordum sanki. Bir yıldız kaysa da hayallerimi dilesem keşke diye düşünüyordum.

Bizimkilerin neden beni aramadığını bilmiyordum. Telefonumu kapattığımı farketmeden önceydi tabii bu. İçimdeki karanlıktan ancak onlarla kurtulabilirdim. Bir an önce İzmir'e, bizimkilere geri dönmeliydim.

Cemre'yi aradım yine ilk iş. Bizimkilerle yayılmıştılar yine pijamalarla. "Ooo!" dedim gülerek. "bensiz parti ha? İyi bakalım."

Cemre konuştu her zamanki gibi ilk olarak. "Kızım ne partisi, yorgunluktan yayıldık buraya görmüyor musun?" deyip etrafı gösterdi. "Niye ki?" dedim biraz doğrularak. "siz kolay kolay yorulmazdınız."

Cemre Bora'nın olduğu yöne baktı. Yanlarında olmazsam da anlamıştım bunu. Şu kızların paşası var ya? Hani benim köftem olan." "Ee?" dedim yine gülerek. Cemre de devam etti tatlı bir sinirle, "Bugün gitmiş kızın birinin abisine kardeşinizle birlikteyiz demiş yalan yere . Adam da 35'li yaşlarda iri yapılı biri. Bora'nın üzerine doğru yürümüş. Ben onun yanına gidene kadar adamdan kaçmış. Beni gördüğünde koşuyordu, beni de peşine taktı. Koşarken sorularıma yarım yamalak cevap verdi. Biz de koş babam koş İzmir'i fethettik sayesinde."

Gülmemeye çalışırken, "Yalın niye yoruldu peki?" dedim. Cemre bir yandan onları dürterek kendilerine getirmeye çalışırken bir yandan da kameraya, yani bana bakıp anlatmaya devam ediyordu. "Bizim safoz Yalın'a bir yer tarif edene kadar biz oradan başka yere gitmiş oluyorduk. Çocukcağız bizi bulayım derken o da bir yandan sokak sokak gezmiş n'apsın?."

"Ee?" dedim sorumu yineleyerek. "nasıl bitti kovalama sörfleriniz?" Cemre de bu defa güldü. "N'olacak? Bizimki baktı Yalın'ın bize ulaşacağı yok durdu. Adamın yanına kendisi gidip kıza kardeş bacı ayakları yaptı. Kızım dalağım şişti be görmen lazımdı."

Cemre ile sohbetimiz pek fazla sürmedi. Ben de üzerime bir şeyler alıp aşağı indim. Kendi kendime düşünüyordum. İzmir'de olsam sahile gider Cemre ile çiğdem kalesi yapardık. Ama burada ne tanıdığım birileri, ne de kafa dinleyebileceğim bir yer vardı.

Bahçedeki banklardan birini tercih ettim ben de. Pek fazla oturamadan kedi miyavlaması geldi kulağıma. Sesi takip ettim. Her ne kadar ıssızlığın korkutacak derecede olduğunun farkında olsam da.

Çalılıkların arasında sıkışmış siyah bir kedi ve yavrusunu görünce ayağımla yolu açtım onlara. Bizim oradaki sokak kedilerine benzemiyorlardı sanki bunlar. Biraz farklı, değişik kedilerdi.

Arkamdan seslendi yine bizimki. "Kedi sevgimiz ne zaman başladı."

Arkamı dönünce tahmin ettiğim gibi Mete ile karşı karşıya geldim. "Benim kedilere karşı fobim yok. Ayrıca!! Sen neden hala buradasın ya?" dedim sinirlenmemeye çalışırken. "neden hala gitmedin?"

Bana olan bakışlarını hiç sevmiyordum. "Ne zaman değişeceksin sen ya?" diye başladı yine klasik vızıltılarına. "Nasıl değişmemi bekliyorsun? Ne yapmamı, nasıl davranmamı istiyorsun?" dedim sakinleştiğimi hissederek.

Bana biraz daha yaklaştı. "İnsanlara karşı olan şu tavırlarına baksana. Sanki dünya sadece İzmir'deki üç arkadaşından ibaret. Sanki sadece onlar var hayatında. Sürekli bir şeyleri hazmedemeyişin, hırçınlaşmaların, hatta bazen psikolojini bile kendin alt üst ediyorsun."

Mete ilk defa bana karşı böyle konuşmuştu. Ama ben onun söylediklerini ciddiye almamalıydım. Çünkü evet. İnsanların beni üzmesinden, hayatımı bulandırmalarından bıktım. Bu yüzden kimseye izin vermeden bunu ben yapmalıydım. Yalnızlığa çekilip sadece bana yıllarca 'güven' terimini öğreten o üç insanla kalmalıydım.

O üç mükemmel insanla...



SOSYOPATİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin