Elimdeki topu potadan içeri geçirmeye çalışıyordum spor dersinde. Basketboldan nefret ettiğimi unutup sadece sıkıntılarımı sessize almaya çalışıyordum sanırım. Büyük kapının kapandığını duyar gibi oldum. Arkama baktım.
Özge.
Biraz durakladıktan sonra "Dün gece uyumadın galiba." diye söze girince kendimi cevaplamak zorundaymış gibi hissettim. Potanın altındaki topu eğilip alırken, "Evet dedim. Atışı yaptıktan sonra tekrar ona döndüm, "de. Sen nerden biliyorsun?"
Özge de sanki kırgın gibiydi. Bir şeylerden kırılmış, kalbi paramparça olmuş gibiydi. Solgun gözlerle bana baktı. "Gece uyandığımda farkettim. Olur böyle. Burası ilk günlerde sıkıcıdır." Elime aldığım son topu bıraktıktan sonra merak dolu gözlerle ona döndüm. Buranın sıkıcı olmama ihtimalini düşünerek. "İlk günlerde derken?"
Özge bana baktı gülmeye çalışarak, "Çünkü zamanla alışmak zorunda kalıyorsun. İstemediğin halde sevmek zorunda kalıyorsun burayı."
--------------------------------------
Kantinde otururken birden karşıma gelip oturdu Mete. "Beni affet!!" diye emreder gibi konuştu yine. Ona uykusuz gözlerimle baktım. "Mete" diye söze girdikten sonra sandalyesini masaya doğru çekti. Tekrar konuşmaya başladım duraksamamaya çalışırken. "ben bile neden buraya geldiğimi bilmiyorken sen neden buradasın? Güzelim İzmir varken neden buraya geldin?"
Mete'nin bana gerçekten değer vermesi ihtimali çok korkutuyordu beni. Hala ona bakıyordum. Vereceği cevabı merak ederken."
"Peki." dedi parlayan gözleriyle. "Beni sevmeye başlaman için ne yapabilirim?"
Hala böyle düşünebildiğine inanamıyordum. Çünkü Mete'nin iyi biri olabilme ihtimaline belki de gerekmediği kadar inanmıştım.
Ona bakıp konuşmaya başladım. "Ya sen hala ne düşü-" sözlerimin bitmesine izin vermeden "İzmir'e gidiyoruz." diye gülümsedi. "Nasıl yani?" diye yaslandım tekrar sandalyeye. Bunu bizimkilere nasıl açıklardım? Daha doğrusu nasıl yapabilirdim?
Cevap vermeden kalktım masadan. Arkama bile bakmadım uzaklaşırken. Mete arkamdan seslendi, "Ben çok ciddiyim, bunu düşüün!!" diye bağırdı.
Bu okula, okul denemeyecek yere, geldiğimden beri ilk defa normal öğrenciler gibi bir derse girecektim. Araya yeni girmişken en son sıralardan birine oturdum.
Der başlar başlamaz içeri pek de öğretmene benzemeyen bir kadın girdi. Topuk seslerinden o kadar rahatsız oldum ki. "Kes artık!" diye haykırasım vardı o an.
Sınıfta sessizlik rüzgarları eserken o da sıra aralarında dolaşıyordu. Tam söze girecekti ki kapı çaldı. Kızıl saçlı, kısa bukleleri olan pek de büyük sayılmayan bir kız girdi içeri. "Affedersiniz hocam." diye söze girecekken bütün sınıf ona yöneldi. "Aria Polat." dedi bana baktıktan sonra öğetmen kılıklıya yönelirken. "Müdür Bey çağırdı da."
Koridorda bayağı ilerledikten sonra portakal kıza baktım. "Müdürün odası için çok fazla ilerlemedik mi?"
Kız bana cevap vermeyeceğe benziyordu. "Burada bekle." dedi ve koşar adımlarla uzaklaştı merdivenlere doğru.
"Tahmin etmeliydim." dedim. Çünkü yine karşıma Mete çıkmıştı. Sözlerime devam ederken kararlı bir duruşla bana baktı. "senin oyunundu değil mi?" Alaycı bir gülüşle kollarını kavuşturdu, "Oyun demezsek?" diye sırıttı. Devam etti konuşmasına, "eğer gerçekten bir an önce buradan kurtulmayı istiyorsan sana yardımcı olabilirim. Çünkü İzmir'de neler olduğunu ikimiz de bilmiyoruz. Kaç gündür ailenin seni neden aramadığını düşündün mü? Ya da neden Güneşim'den ayrılıp bu okula geldiğini?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOSYOPATİK
Teen FictionHepimizin minik bir dünyası var. İçimizde sakladığımız, kimsenin zarar vermesini istemediğimiz bambaşka bir dünya. Hepimizin minicikken ya balonlarla ya çikolatalarla ya da oyuncak arabalarla dolu bir hayal dünyamız vardı. Oranın rüya olduğunu biliy...