Rüzgarın sertliği yüzümü yakıp geçerken bende inatla gözlerimi açmaya uğraşıyordum. Nerede olduğumu göremediğimden dolayı dikkatlice dinliyordum etrafı. Ama hiçbir ses duymuyordum. Vücudumun heryerinde minik minik iğneler var gibiydi. Doğrulmaya çalıştığımda başımın arkasında büyük bir ağrı hissettim. Bana ne olmuştu? Nerdeydim ben? Ben iç sesimle konuşup kendimle uzun bir münakaşaya girmişken etraftan çıt çıkmıyordu ve bu sessizlik beni gitgide rahatsız ediyordu. Neler olmuştu? Buraya nasıl gelmiştim? Açıkcası bu sorularımın gözlerimi açamazsam yanıtsız kalacağını biliyordum. Çünkü etrafa göz attığımda belki olanları hatırlayabilirdim. Uzun çabalarım sonucunda gözlerimi açmayı başarmıştım. İlk başta hiçbirşey göremedim çünkü etraf zifiri karanlıktı. Daha sonra gözlerim karanlığa alıştı ve bulunduğum pozisyonun bana el verdiği müddetçe çevreye bakındım. Tek görebildiğim eski bir kilim ve muhtemelen ortaçağdan kalma olan bir vitrinin ayak kısımlarıydı. Parkelere elimi sürttürdüm. Elimde pürüzlü bir his oluştuğunda gerçekten eski bir evde olduğumu anladım.Benim burda ne işim vardı? Ne ara buraya gelmiştim? Bir fikrim yoktu fakat içten içe korkmaya başlamıştım.
Acaba yine bir halüsünasyonun içinde miydim? Ama benim gördüğüm görüntüler genellikle içinde bulunduğum ortamda gerçekleşiyordu. Şuanda bulunduğum yeri daha önce görmediğime emindim. Hangi yönden estiğini kestirememiştim fakat şiddetli bir rüzgar esiyordu evin içinde. Galiba pencerelerden biri açık kalmıştı. Ellerimi zor güç tekrar hareket ettirip yere düz bir şekilde koydum. Ellerimle yeri iterek kendimi kaldırmayı başardım ve kalktığımda tekrar güçlükle oturdum. Çok geniş bir odadaydım. Tahmin ettiğim gibi camlar açıktı. Perdeler o kadar eski duruyordu ki çekseniz yırtılcak gibiydi.
Etraftaki sessizlik beni ürpertiyordu. Rüzgarın sesi bile duyulmuyordu. Ayağa kalkıp odayı incelemeye karar verdim.
Bütün eşyaların üstüne beyaz bir örtü örtmüşlerdi. Sadece vitrinlerin üzerini örtülmemişti. Salonun ortasında yerde yatarken gördüğüm kilim vardı. Duvarlarda cilası eskimiş yağlı boya tabloları vardı. Bu tablolar çok tuhaflardı. Anlaşılmaz şekillerdeydiler.
Bir tane vitrine yaklaştım. Bu vitrinin üzerinde ters çevrilmiş fotoğraflar vardı. Uzandım ve orta büyüklükte bir çerçeve aldım elime. Bu bir aile fotoğrafıydı.Ömür'ün görüşü kalbolmuştu. Her yer bulanıktı. Bulanıklığın gitmesi için gözlerini birkaç kez kırpıştırdı.
"Hahahhahaha. Beni yakalayamaz ki. Yakalayamazsın kii."diyen bir kız çocuğu Ömür'ün tam içinden geçti. Ömür'ün gözleri büyümüştü. Neler oluyor burda diye soruyordu kendi kendine. Bir tür hatıranın içinde gibiydi. Az önce içinden geçen kız şimdi yere oturmuştu. Hala nefes nefeseydi. Hararetli bir şekilde karşısındaki,ondan en fazla 3-4 yaş büyük gibi duran kıza birşeyler anlatıyordu. Sonra görüntüler değişti. Bu seferde genç bir kadın bir erkek çocuğunun elinden tutmuş onunla dans ediyordu. Sonra görüntüye diğer görüntüdeki kızlarda girdi. Onlarda kahkahalarla dans etmeye başladılar. Görüntü yeniden değişti. Bu görüntüde de yine aynı kadın ve çocuklar vardı. Çocuklar dışarıdaki havuzun içinde birbirleriyle şakalaşarak yüzüyorlardı. Kadın ise pencereden gülümseyerek izliyordu çocukları. Sonra kadının suratı asıldı. Ömür'ün uyandığı salona geldi ve sıkıntıyla kanepeye oturdu. Sehpanın üzerinde eski model bir telefon vardı. Kadın bu telefona uzandı ve bir numara tuşladı. Ömür kadına dikkatle bakıyordu. Kadın endişeli aynı zamanda da kızgın gibiydi. Telefondan bir erkek sesi duyuldu. Böylece kadında konuşmaya başladı.
"Nerde kaldın sen! Çocuklar seni sorup duruyor. Hiç ilgilenmiyorsun onlarla. Seni çok özlüyorlar. Biraz eve uğra da ilgilen çocuklarımızla!"
"Geliyorum diyorum sana ne uzatıyorsun! Neden durmadan arayıp duruyorsun beni! Hiç durmadan zır zır edip duruyor telefon senin yüzünden. Bıktım senden! Hem çocuklarla ilgilenmek kadınların işidir. İşim gücüm yok birde veletlerle vakit mi geçireğim? Eve gelince göstericem ben sana gününü. Durmadan aramak neymiş göreceksin. Yettin artık."
"Asıl sen yettin be! Seninle tanıştığım güne lanet olsun!"
Kadının yüzü sinurden mi üzgünlükten mi bilinmez kızarmıştı. Suratı çok üzgün duruyordu. Kaşlarını çatmıştı. O esnada görüntü yeniden silindi. Bu sefer ki görüntü çok gürültülüydü. Ömür'ün anladıği kadarıyla çocuklar çığlık atıyordu. Ama nerde olduklarını bilmiyordu. Sonra yürümeye başladı. Nereye gittiğini bilmiyordu ama ayakları nereye gideceğini biliyor gibiydi. En sonunda gideceği yere gelmişti. Burası evin mutfağıydı. Daha önceki görüntülerde görmediği bir adam vardı ve genç kadını tezgaha doğru sıkıştırmış boğazını sıkıyordu. Çocuklarda kadının etrafında ağlıyorlar, çığlık atıyorlardı. Diğerlerinden biraz daha büyük duran kız çocuğu adamla konuşuyordu.
"Baba yalvarırım annemi bırak. Çocuklar korkuyor. Bende korkuyorum. Lütfen ona zarar verme baba. Lütfen durr baba" Kız bunları hıçkırmaktan dolayı zar zor söylemişti. Ama adam onu dinlemiyordu bile. Kadına şunları söylüyordu;
"Sana seni gebertirim demiştim! Kaç defa söyledim işlerime burnunu sokma bana karışma diye. Ha kaç defa dedim sana! Beni bu raddeye getirdin en sonunda. Canına okuyacağım senin!" Adam deliye dönmüş gibiydi.
Çocuklara dışarı çıkın diye bağırdı.
Çocuklar gözü yaşlı çıktılar mutfaktan.
Adam kadını dövmeye başladı. Kadın direnmeye çalışıyordu ama karşısındaki iri yarı adama karşı pek birşey yapabildiği yoktu."Dur nolur yapmaa. Yalvarırım yapma. Bak çocuklar çok korktular. Bırakta onları sakinleştireyim. Lütfen bırak beni. Söz birdaha asla karışmıycam sana. Yeterki bırak beni." Dedi kadın can havliyle.
"Olmaz. Daha kemerin tadına bakacaksın!" Adam pislikçe sırıttı.
Kemerini çıkardı ve kemeriyle dövmeye başladı bu seferde.
Ömür bu görüntülerin o anda gerçekleşmediğini bilmesine rağmen bir şeyler yapmak istiyordu. Ama izlemekten başka yapabileceği birşey yoktu. Adam o sırada eline gaz lambasının içindeki yağı almıştı. Yağı her yere dökmeye başladı. Ömür yere baktı. Kadın yerde baygın bir şekilde yatıyordu. Daha sonra adam gaz ocağının tüpünü açtı ve gazı dışarı çıkarmaya başladı. Ömür adamın ne yapacağını anlamıştı. Evi yakacaktı. Ömür teleşa kapıldı ve kendine 'nasıl yani?' diye sordu. Sonra adamın dışarı çıktığını gördü. Ne yaptığına bakmak için peşinden gitti. Adam pencereleri kilitlemeye başladı. Daha sonra arka kapıyı kilitledi. Sonra tekrar ön tarafa geldi. İçeriye çakmağını yakıp attı sonra da kapıyı çekip kilitledi ve hızla oradan uzaklaşmaya başladı. Ömür büyük bir hüzün hissediyordu. Bu adam kendi ailesini yakarak öldürmüştü. Birkaç dakika sonra ev cayır cayır yanmaya başladı. Çocuklar korkup annesinin yanına gelmişlerdi. Fakat kadın çoktan ölmüştü. Büyük olan kız iki kardeşine de sıkıca sarılmıştı. Görüntuler silikleşmeye başladı ve sonunda da tamamen kayboldu. Ömür kendini çok üzgün hissediyordu. Çocukların gözlerindeki çaresizliği görmüştü. Onlara yardım edememek Ömür'ü çok etkilemişti. Sonra elindeki fotoğrafı yerine bıraktı. Fotoğraftakiler görüntülerde gördüğü insanlardı. Bir fısıltı sesi duyuldu. Ömür hızla arkasını döndü. İzlediği görüntüler yüzünden biran içinde olduğu durumu unutmuştu. Arkasından çıt çıt diye sesler duymaya başlamıştı ve koku alıyordu. Bu duman kokusuydu.
Bir dakika duman kokusu mu? Görüntülerde gördüğü giriş kapısı yanıyordu üstelik ateş hızla yayılıyordu. Ömür korkmuştu. Gerçekten etraf yanıyordu. 'Nasıl bir şeyin icine düstüm ben?' Diyordu kendine sürekli. Ev yanıyordu evet ama Ömür mıhlanmış gibiydi sanki. Hareket edemiyordu. Bir güç onu orada tutuyor gibiydi. Sonra bir anda yürumeye başladı. Kesinlikle onu birisi ya da bir şey kontrol ediyordu. Ayakları evin mutfağına götürmüştü onu ve tamda çoçukların olduğu yerde durmuştu. Korkuyordu. Ateş onu yutacakmış gibiydi. Ateş ona çok yakındı. Öyle ki sağ elinde büyük bir acı hissediyordu. O anda hisleri ona yukarı bakmasını söyledi. Yukarı baktığında kocaman bir yanan tahta parçasının üstüne düştüğünü gördü."Hayırrrrrrr." Nefes nefese bir şekilde uyandı. Kalbi hıphızlı atıyordu. Yatağında olduğuna inanamayarak etrafına bakındı. Odasındaydı.
"Yani bütün bunlar düş müydü?" Kaşları çatık bir şekilde bunu düşünürken sağ elinde bir acı hissetti. Eline baktığında ise daha büyük bir şok geçirmek zorunda kaldı. Elinin üstünde hatrı sayılır bir yanık oluşmuştu. Üstelik kabuk bağlamadığına göre bu çok yeni bir yaraydı. O anda bu yaşadıklarının sadece düşten ibaret olmadığını anladı. Fakat kendisine olan şeylerin ne olduğunu bulması gerekiyordu.
Yazım yanlışları en kısa sürede düzeltilecektir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH NAR
Fantasy"Fedakâr bir aşığın ruhunu satmasıyla kurtulur yıldızlar. Seviyorsan gerçekten kalpten onu. O halde sat gökyüzüne ruhunu. Eyy ruhlar prensi kurtar acı çeken ruhları. Ait oldukları yere kavuştur onları."