Bölüm 5: Karmaşa

4.5K 226 8
                                    

Ajandamın çizilmekten, not almaktan yıpranan sayfasını yırttım ve avcumun içine aldım. Önceki gün yağmur yağdığı esintiyle savrulan hafif toprak kokusundan anlaşılıyordu. Kağıdı avucumun içinde çevirdim... çevirdim. Omuzlarımı aşağı bırakarak yürümeye başladım. Bir an önce buradan gitmeyi, rahatça nefes alabilmeyi istiyordum. Şehrin gürültüsünden, sıcağından uzak bu arazide sert rüzgarlar esiyordu ve ben, ilk defa rüzgara kendimi bırakmaya tereddüt ediyordum.

Bir araya getirerek buruşturduğum kağıt, ellerimin arasından kayarak rüzgara bıraktı kendini. Kağıt uçtuktan hemen sonra avucumu yalayan rüzgar irkilmeme sebep olurken, ellerimi birbirine sürttüm ve geniş cepleri olan ceketimin cebine koydum. Esintinin uğultusuna, ritim tutar edasıyla eşlik etmeye başlayan yağmur damlaları tenimle buluştuğunda başımı kaldırıp, gökyüzünü ağır ağır koyu griye boyayan bulutlara baktım. Yeryüzünü kaplayan büyük gölgeye inat bulutların arasından sızan gün ışığı, tamamen yok olduğunda kaşlarımı çattım. Saçlarımın arasından süzülen sert rüzgar beni rahatsız etmişti. Bir an önce buradan gitmek, birazdan başlayacağını tahmin ettiğim şiddetli yağmura tutulmak istemiyordum.

Biraz sonra yanımda büyükçe arazi arabası gibi görünen bir jeep durduğunda, hiç beklemeden kapıyı açtım ve koltuğa yerleştim. Arabanın içindeki kasvetli hava, tenime sigara dumanı gibi sinerken koltuğa iyice yaslandım. Gözlerim, arkamızda kalan boş arsaya takılı kaldığında, bu arazinin benim çıkış biletim olduğunu düşünüyordum. Birkaç damla cama çarparak, yağmurun başladığını haber veriyordu.

Çok sürmeden camlar tamamiyle ıslanmış, görüntüyü bulanıklaştırmıştı. Yağmurun, esintinin ve arabanın sileceklerinden çıkan sesler tüm ahengiyle kulağıma dolarken, göz ucuyla Arel'e baktım. Münhal* ifadesi sudoku bulmacasından farksız değildi. Çözülmek için hevesle başlanan ancak çözmesi zaman alan, bazen de çözülemeyendi o.

Geniş cebimdeki ajandamı çıkarıp, kenarında sayfaları bir arada tutan kısmına sıkıştırdığım kurşun kalemi çekerek parmaklarımın arasına sabitledikten sonra boş bir sayfa açtım. Dizlerime koyduğum ajandayı karalarken dirseğimi kapının çıkıntısına koyarak başımı elime yasladım. Öylece hafif ve rastgele çizdiğim çizgiler gözümde büyüdükçe büyüdü. Çok geçmeden gözlerim ağırmaya başlamış, sayfada boş yer bırakmaksızın çizilen planlamayı buğulu görür olmuştum.

Sıkıntılı bir nefes bırakarak ajandayı kapattığımda, kalemi de kucağıma bırakıp baş ve işaret parmağımla gözlerimi ovaladım. Yanımda varlığını unuttuğum Arel'e baktığımda biraz önceki ifadesini bozmadan yola baktığını gördüm.

Bir insan sessizliğiyle çıldırtabilir miydi karşısındakini? Arel bunu kusursuzca yapabiliyordu. İyi yönde olmadığını düşündüğüm planlarla dolu aklı, nasıl olur da beynimde bir karmaşaya sebep olabilirdi? Kendimi bunu düşünmekten alıkoyamıyor, aklımdan hiç çıkmadığı için kendime kızıyordum. Belki bu olanı gereğinden fazla büyüten bendim. Belki de yüzleşmeye korktuğum, kaçtığım şeyler vardı, huzursuzluğum bu yüzdendi.

Bir türlü bitmeyen yolu izlerken kulağıma gelen öksürme sesiyle irkildim. Bakışlarım sessizliğiyle içimi üşüten adama doğru süzüldü yavaşça. Kaşları çatık gözleri kısık ifadesiyle yola baktığını gördüğümde, kendimi tutamayarak ondan tarafa döndüm. Bakışları nihayet beni bulduğunda merakla bir şey söylememi bekliyor gibiydi. Üzerimde olan bakışları çok sürmeden tekrar yola döndü.

"Sessizlik yemini falan mı ettin?" dedim, düz sesimle. Yüzünde en ufak mimiğin oynamadığını görebiliyordum. Biraz sonra ifadesi biraz önceye nazaran yumuşamış ve kısa bir süreliğine dikkatini yoldan ayırarak çok sürmeden tekrar yola vermişti.

ANSANERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin