Bölüm 1: Değişim

17K 485 54
                                    

Sevdiğimiz, tutkunu olduğumuz şeyler gözümüzde sıradanlaştığı zaman o işe olan heyecanımızı kaybettik demektir. Şimdi tam da küçük apartman dairemde tek başıma olduğumu düşünürsek, inancımı kaybettiğim şeyin kariyerim olmadığını anlayabiliyordum. Yeryüzüne düşen ılık yağmur damlaları gri betondan yükselerek havaya karışırken, sıcak koku dolu havayı ciğerlerime çektikten sonra pencereyi kapattım.

Gözüm kolumdaki saate kaydığında hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Vestiyerin üzerindeki dosyayı çantama sıkıştırdım ve hemen arkamda duvara sabitlenmiş boy aynasından kendimi inceledim. İşte bu kadar. Yeni iş, yeni hayat.

Aceleyle merdivenleri indikten sonra park halindeki arabama hızlı adımlarla ilerledim. Arabaya bindikten sonra kolumdaki çantayı yan koltuğa bıraktım. Kolumdaki saate hızlıca bakıp hareketlendim. Açık camdan içeri sızan kasvetli kokuda, bu koca şehrin isyanı vardı sanki. Yüksek gökdelenlerin arasında vızır vızır giden arabalar, işlek caddede bulunan kafelerden yayılan şiddetli müzik sesleri.

Dünya gösterdiği kusursuz şeylerin ardında eziliyor biz farkında olmadan. Taşıyamıyor bizi, en çok bizden zarar görüyor. İnsanların sadece kendine söylediği sırlar gibi sakladığı kuytu köşeler hep ifşa ediliyor, elimiz değiyor. Elimizin değdiği her şey gizemini kaybettiği gibi doğallığını da kaybediyor. Biz güzelleştirdik sanarken mahvediyoruz, kendimize göre şekillendirip duruyoruz. Gerçekliği yok ediyoruz, bir gün ihtiyaç duyacağımızı bilmeden.

Arabayı boş bulduğum park yerine çektikten sonra çantamı da alarak aşağı indim. Topuklu ayakkabılarımın zeminde bıraktığı tok ses otoparkta yankılanırken, etrafa göz gezdirdim. Şirketin otopark girişinde, yaldızlı harflerle çelik tabelaya yazılmış yazıyı inceledim.

"ATTEMPT COMPANY"

Sürgülü kapıdan geçerek emin adımlarla asansörden tarafa ilerledim. Etrafta birkaç çalışan dışında kimse yoktu. Asansöre bindikten sonra '18' yazan tuşa dokundum ve hareket etmesini bekledim. Tam kapılar kapanmak üzereyken bir el kapanmasını durdurdu. Açma tuşuna basarak kapıları geri açtım. Karşımdaki kadının başını hafifçe sallayarak teşekkür edişine tebessüm ederek cevap verdim.

Asansör durduğunda koridordaki sekreter masasına doğru ilerledim. "İyi günler."

"Buyurun hanımefendi?"

"Hale Hanım'la görüşecektim."

"Kim geldi diyeyim?"

"Suna, Suna Cihangir."

"Af edersiniz Suna Hanım, Hale hanım sizi bekliyor. Eşlik etmemi ister misiniz?"

Gerek olmadığını söyleyerek teşekkür ettim. Yönetici yazan buzlu cam kapıya doğru ilerledim ve hafifçe tıklattım. Gel! sesini duymamla yavaşça içer girdim. Hale Hanım dikkatini önündeki klasörden ayırdığı anda beni gördü ve gülümsedi. Ayağa kalkıp hızlı adımlarla yanıma ulaştığında kucaklaştık.

"Suna! Hoş geldin!"

"Hoş buldum Hale Hanım."

"Ah, sonunda seni transfer edebildim. İşinde iyi olmanı da inatçılığına bağlıyorum. Seninle çalışmak için sabırsızlanıyorum."

"Her zaman daha iyisi için daha inatçı olmak gerekir Hale Hanım." diyerek cevapladım.

"Haydi otur, bir kahve içerken detayları konuşalım."

Bir kadın işçiliğiyle aranıyorsa, ayakta durabilmeyi başarmanın da ötesine geçmiştir benim için. Aranan olmak için çalışmak değil, çok çalışmak gerekir, ki bunu başarma isteğimiz sadece hedeflediğimiz konuma gelinceye kadardır. Hep biraz daha ilerisini düşünenler yeter demezler hiç bir zaman. Daha fazlasının sonu yoktur çünkü, ya biz hayatı yeneriz, ya da hayat bizi.

ANSANERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin