Instagram: betllznn
KUMA
YAZAR: BETÜL
BÖLÜM: 16
Narin'den
Ben hep kaçmak istedim kendimden. Bulunduğum yerden. Olduğum kişiden. Belki korktum. Belki çekindim. Ama hep kaçmak istedim. Bir yere bağlı kalamadım hiçbir zaman. Bir noktada sabit kalmak, orada nefes alıp vermek bana göre değildi. Garip bir şey bu; yani içinde bulunduğum durum. Kötüyüm, iyi değilim. Uzun zamandır iyi hissetmiyorum. Hissetmekten uzağım, bir eylemi hissetmek adı altında yaşıyorum. Hissetmek nedir unuttum. Paramparça bir haldeyim. Darmadağın olmuş duygularım var. Elimde tutamadığım zamanlarım ve yarım kalmış birkaç hayalim var, ceplerimde. Ben iyi değilim. İyi olmaktan kilometrelerce uzakta bir yerlerdeyim. Yolların getirdiği hüzünle savruluyorum. Kendimi toplamaktan bıktım. Koleksiyon olarak kendimi topluyorum. Hiç beklenmedik yerlerde bir parçamı buluyorum. Nasıl kaybettiğimi hatırlamaya çalışıyorum.
Olmuyor; hatırlayamıyorum, yapamıyorum. Kaybetmekten usandım, hem de fazlasıyla. Defalarca yenilmekten; yara almaktan bıktım. Bu yaralar çok ağır taşıyamıyorum. Bazıları çok fazla acı veriyor. Derinlerde. Saklıyorum herkesten. Bazen ben bile unutuyorum. Sonra bir şarkı çalıyor veya bir fotoğraf karesi canlanıyor aklımın kuytularında; yaram aklıma geliyor, acı veriyor. İğrenç bir durum bu. Katlanamıyorum. İntiharlar biriktiriyorum. Kayboluyorlar. Üzülüyorum. Ben günün belli saatleri fazlasıyla hüzünlü oluyorum. Genelde gece yarısından sonra. Hüzün büyüyor. Kocaman oluyor. Bazen karşıma oturuyor. Bazen içimde bir yerlerde kördüğüm oluyor. Anlam veremiyorum. Hüznüm benim mirasım. Ben gömleğimi hüznüme asarım. Bazen hüznümü gökyüzüne ısmarlıyorum. Griye çalıyor gökyüzü. Gri gökyüzünün hüzünlü yüzüdür. Süreya'dan bir dize okuyorum, gökyüzünün hüzünlü yüzüne makyaj niyetine. Canım acıyor. Yine de yapıyorum bunu. Her satırı farklı bir anıya çıkıyo. Hem de fazlasıyla. İyi değilim ben. Hiç olamadım. İyi olmak nedir bilmiyorum. Belki yolculuklar iyi hissettiriyordur. Bilmiyorum. Yakamı bırakmıyor. Kurtulamıyorum. Mecbur yoluma yoldaş yapıyorum onu da.
Bazen düşünüyorum bu saatlerin mutlulukta bir derdi mi var diye? Ne zaman mutlu olsam saatler olması gerektiğinde daha hızlı akıyor. Ne zaman mutsuz olsam, saatler, günler, haftalar, aylar hiç geçmiyor. Hele geceleri bastırıyor kasvet. Bir şarkı çalıyorum. Pencereyi açıyorum. Rahatlıyorum. Bunu sık sık yapıyorum. Elimden fazlası gelmiyor. Yazmak güzel eylem. Yazıyorum. Düzenli olarak yazıyorum. Sürekli yazıyorum. Yoksa öleceğim. Biliyorum. Sen bana bakma. Ben yine sahipsiz acıların dilinden birkaç satır karalıyorum. Onların dilinden anlamak gerek. Anlıyor musun? Emin değilim. Rüyalarım gitgide yok oluyor. Fark ediyorum. Kâbuslarım artıyor. Bu hiç iyi değil. Karanlığa karışıyorum. Kendime yurt edinmişim karanlığı. Kimseler yok burada. Yalnızlıktan yutkunamıyorum. Kesik kesik nefes alıyorum. Gecenin kör karanlığına doğru ölümün sesi yankılanıyor. İçim ürperiyor. Ses iyice artıyor. Bir süre sonra sese eşlik ediyorum. Yoruluyorum. Oturuyorum bir kenara. Bekliyorum. Beklemeye devam ediyorum. Saatler geçiyor. İnsanlar geçiyor. Bekliyorum. Her şey değişiyor. Ben kalıyorum. Ben bir kenara oturmuş bekliyorum. Bilmiyorum. Ben yine hiçbir şey bilmiyorum.
Sadece bekliyorum. Sadece kurtulmayı, hayallerimi, yeni hayatımı bekliyorum. Olmayacağını bile bile saçma sapan bir şekilde oturmuş hayatımın değişmesini, normal bir hayat yaşamayı, peşimdeki Azad'dan ve berzan'dan kurtulmayı bekliyorum. Beni aramaktan ve bulmaktan vazgeçmeyeceklerini bile bile. Bu nasıl hastalıklı bir şeydir bilemiyorum. Ama bazen kendimi boğup ölecek duruma gelene kadar bekleyip sonra boğazımı bırakmak istiyorum. Ölümle yaşam arasında gidip gelmek. Söz tam olarak buys, doğru. Ölümle yaşam arasında bir zaman dilimi varmış ta ben o zaman di,liminde yok oluyorum sanki. Bitiyorum.