Aucun d'entre nous sont réels...Keyifli Okumalar...
O, kusursuz denecek kadar güzeldi.
Bu bile onu seçmem için yeterli bir sebep olabilirdi. O, gülümseyince sanki bahar gelirdi, karnımda sızılar belirirdi ve çok sonradan farkederdim dudaklarımın yukarıya dek kıvrıldığını.
İnce uzun parmakları öyle narindi ki tutmaya kıyamaz ve seyretmeye doyamazdım. Kesinlikle ona göre biri değildim klişe bir tabirle 'ayrı dünyaların insanıydık'.
O, hiç şüphesiz Tanrının varlığının kanıtıydı.
Gözlerini gökyüzü dahi kıskanırdı. Bazen bulut aksederdi, buğu buğu olurdu ve bazen güneş açardı kirpik uçlarında. Ve tüm bu güzelliğine rağmen sevgi cahili bir adam olduğum kaçınılmaz bir gerçekti.
Basit bir sitenin yedinci katında oturuyordu,ismini bilmiyor olmam, mesafe kat etmediğim anlamına kesinlikle gelmiyordu, ismin ne önemi vardı ki? Bir isim sevgiyi ne inşaa edebilir, ne de yıkabilirdi. Onu seviyor ve ayak baş parmağında ki yarısı kırılmış tırnağını bile arzuluyordum.
Ara sıra bıkmaksızın onu izlerdim, asansör yerine merdivenleri kullanıyordu ki bu kapalı alan fobisi olduğu gerçeğini su üstüne çıkarır nitelikteydi. Kalabalığı seviyordu, kulaklık kullanmıyordu ve hiç müzik dinlediğine şahit olmamıştım.Onu hiç yalnız görmemiştim, defalarca yanına gitmek istesem bile, hiç yalnız kalmamıştı. Korkuyordu, ama nedenini o anlar çözemiyor, akıl erdiremiyordum. Gözlerim de ki perde buna asla izin vermiyordu.
Hızlı konuşuyordu evet, dudaklarını okumak oldukça zordu ve birçok kelimeyi yutuyordu. Sıkça hıçkırık tutuyor ve bunu önlemek adına üç kez üst üste nefesini içine çekiyor ya da suyu üç yudumda içiyordu. Bu üç sayısının anlamı küçüklüğünde verilen muhafazakar eğitimden geldiğini görebiliyordum.
Son derecede açık ve şuursuz birkaç davranışı, insanlara karşı sunduğu maskelerinden bazılarıydı. İçten içe inanç beslediği bazı korkak hareketlerinden belli oluyordu fakat kimse onun kadar gençken hareketlerini eşit şekilde tartmazdı. Ya da ben böyle varsayıyordum...
Bir gün onun hıçkırarak ağladığını duydum, sanki döktüğü her yaş yüreğime işliyordu. Sanki bir bıçak acımasızca savuruyordu keskin darbelerini ve ben acının şokuyla hareket dahi edemiyordum.
Adım atmak, hatta koşa koşa ona varmak, göz pınarlarından öpmek, deli gibi sarsıp sebebini sormak istiyordum.
İlk başta akan göz makyajı ilişti gözüme,ellerinde kan izleri, ağlarken hıçkırması, o çaresizliği kaskatı kesmişti bedenimi. Ani bir şokun etkisiyle ufak bir travma geçirdiğimi biliyor ve beynime komut vermeye çabalasam da beceremiyordum.
Ardı arkası kesilmeyen siren sesleri, sonradan gördüğüm boynundan aşağıya doğru inen birkaç morluk.
Bu izleri tanıyordum, tanımamla birlikte gözlerime kan hücum etmiş, o meşhur kanın beyne sıçrama tabirini anbean yaşıyordum.
Dudak ve diş izleri...
En kötüsü ise evde sadece babası vardı...
Bu iğrençti, vahşetti, bu katlanılmaz, hazm edilemezdi. Karşı koymuşluğun ve masum bir katilin izlerini taşıyordu meleğim. Sonra kahkaha sesleri yükselmişti.
O gülüyordu,
ben ağlıyordum.
Tişörtünü yırtıyor, ellerinde ki kanla bir şeyler çiziyor, dönüyor, dolaşıyor ve gözlerine sürüyordu kanlı parmaklarını.
Onun dudaklarının her kıvrılışında, benim dudaklarım aksine titriyor, gözyaşlarımla buluşuyordu. Kalbim sıkışmıştı, yeri darlaşmıştı, ellerimin arasında yolduğum saç tellerimi hatırlıyorum. Başımı tekrar kaldırdığımda ise onu kollarından tutup götüren iki adamı hatırlıyorum ve o an arabadan çıkışımı, etrafın karardığını...
Okumaya başladığınız tarihi ve görüşlerinizi belirtmeyi unutmayın. Aynı fikir ve satırlarda buluşmak üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN GÜNAH 334 (+18)
Mystery / Thriller+18 Cinsel içerik -Olumsuz ve kötü davranış içerir. Gecenin karanlığı ruhuma ilikleniyor bir çırpıda. Ses yok, insanlar yok... Kan ve bıçak var. Haz ve korku var. Ve oldukça insiz kimsesizliğe davetli bir orman kanın kokusuna doyuyor, tıpkı içimde...