Öğleden evvel gecenin yorgunluğuyla uyandı adam. Üzerinde günlerce uyumamış, yemek yememiş, konuşmamış birinin yorgunluğu vardı. Üstelik ense kökünden gelen ağrı ayakta durmasını zorlaştırıyor ayağa kalkacak gücü bulamıyordu. Pencereden içeri giren güneş ışıkları göz bebeklerini yakmaya başladığında yataktan yavaşça kalktı. İki adım ötesindeki banyoya gitmeye gücü yoktu, aslında hiçbir şeye gücü yoktu.
Etrafı yıkıp döken bağırıp küfür eden varlığı bile onu terk etmişti. Göğsünün tam üstünde somut bir acı taşıyordu.
Ne zamandır konuşmadığını düşündü. O günden sonra kimseyle konuşmamış onu hayatta tutacak kadar yemek yemişti. Tabii bu yaşadığı acınası nefes alıp verme düzeni yaşamaksa gayette yaşıyordu.
Düşüncelerini kovup kapının aralığından duyduğu seslere yöneldi. Aslında ne olduğunu kapıya yaklaşmadan anlamıştı bile, günlerdir süren fısıldaşmalar artık onun duyuyor olması umursanmadan ulu orta konuşuluyordu.
Ne olursa olsun karşı gelmeyecekti. Yaşamayı uzun süre önce bırakmıştı ve bir akıl hastanesinde de acınası nefes alıp verme düzenine devam edebilirdi.
Düzelmeyecekti, atlatamayacaktı, tekrar konuşamayacıktı, gülümsemek çok sevdiği birşey olmasa bile onu da yapamayacaktı o lanet günden sonra, o lanet olaydan sonra nerede, ne durumda olduğunun bir anlamı yoktu.Yatağına geri dönerken aralık perdeyi kapattı, o lanet güneşi de sevmiyordu. Gözlerini anlığına kapattı ama anıların çığlık atan yüzü karşısına dikilince anında açtı. Odasını incelmeye başladı, bir daha burayı göremeyeceğinin farkındaydı. Masanın üzerinde duran yarım kalmış kitaba, kendi gibi darmadağın odasında son kez gezdirdi gözlerini.
Kapanın açılmasıyla hayatın ona kalan bütün kapılarının kapandığını hissetti. Kimse ona neler olduğunu anlatmayacaktı, kimse ona ne istediğini sormayacaktı. Eşyaları ağlayan teyzesinin eşliğinde hizmetçi tarafından küçük bir çantaya yerleştirildi.
Yüzünde tek bir mimik olmaksızın yatağından kalktı hemen ileride ikili koltuğun üzerindeki ceketini omuzlarına aldı. Gece siyahı gözleri son kez odasını taradı. Komidinin üzerinde duran aile fotoğrafını görmezden geldi. Artık gitme vakti gelmişti. Kimseyle vedalaşmadan kapının önünde sesini yeni yeni duymaya başladığı ambulansa doğru yürüdü. İçinden "Hani benim beyaz gömleğim?" diye bağırmak gelse de yapamamıştı çünkü sesi de onu terk edip gidenler arasındaydı. Ambulansın kapıları eski hayatına kapanırken kafasını kaldırıp arkasına bakmadı.Ona deli sıfatı yakıştırılmıştı belki de öyleydi içinde kendini takip eden sesi bile çoktan susmuştu. Şansı varsa o bok çukurunda ölürdü. Tabii şansı varsa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASAR
Teen FictionAli Kayaaslan, bedeninin içinde bir ölü taşıyordu ve bu ölüyü kendi kanıyla besleyip kendi benliğini her gün biraz daha yok ediyordu. ... Gücünü acısından alan bir adamı durdurmaya çalışmanın imkanı yoktu. Bende teslim oldum.