Bedeninin içinde sıkışıp kalmış zavallı ruhununun çırpınışlarını hissetti adam.
Gözlerini kapatır kapatmaz ellerini ona uzatan küçük kız çocuğuna, adını haykıran güzel kadına sesini duyurmak istiyordu."Ben buradayım." demek istiyordu. "Korkmayın."
Sonra hepsi silinip gidiyor, ondan korktuğunu söyleyen başka biri beliriyordu gözlerinin önünde.
Herkese onun bakış açısı buydu işte. Akıl hastası, bütün varlığını kaybetmiş, günahlarının içinde boğulan bir adam. Bunun o da farkındaydı, hepsini kabul ediyordu.
Peki bu yerini unuttuğu, atıp atmadığından bile haberi olmadığı kalbi neden bu kadar ezilmişti. Ölü kalbinin ritmini hissetmek miydi ruhunu bedeninde böyle sıkıştıran?
Hayati bir tepki vermesiyle dehşete düşmüştü. Neydi o hissettiği? Küçük bir kız çocuğunun dudaklarına doğru onu sürükleyen hangi hayati belirtiydi?
İstek.
Şehvet.
O bahar kokusu.
Yıllar sonra kalbinin üzerine ağırlık çökmesini sağlayan bu çelimsiz his neydi böyle?
Ölü kalbi bu kadar hissi aynı anda taşıyamazdı, biliyordu. Onun yüzünden, gözlerinin önünden bir sürü can kayıp gitmişti. Güç, kibir, hırs dolu bedeninden ona yalnızca bu enkaz kalmışken bu kız çocuğu ne demeye bu enkazı yağmalamaya başlamıştı ki.
Düşlerinde ellerini ona uzatan kızına nasıl da benziyordu. Nasıl da onun gibi tikrekti. Nasıl da küçük, parlayan gözlerinin öldüğünden haberi yoktu.
Şehvet yerini şefkate bırakırken düşünceleriyle irkildi adam. Ne çabuk unutmuştu ardında bıraktığı yangınları, aldığı ve karşılık olarak verdiği canları.
Sadece susarak bu bedeli ödeyebilecek miydi?Gözleri siyah renginden çıkıp kanlanmış, kırmızılara yerini bırakırken kapının havaya yayılıp kaybolan kapanma sesini duydu.
Yine yalnız başınaydı. Tiksindiği, günahlarla dolu bedeniyle baş başa kalmıştı. Olması gerektiği gibi, hak ettiği gibi.
Karanlığın yavaş yavaş işgal ettiği odasında gezdirdi gözlerini. Karanlıkla gelen kıyametin farkındaydı.
Grileşen gökyüzü yavaş yavaş siyaha teslim olurken kulaklarını sesler işgal etmeye başlamıştı bile. Bazıları ona yalvarıyor, bazıları varlığına lanet savurup küfür ediyordu ama küçük kızı ellerini uzatıp yeni yeni konuşmaya alışan diliyle onu kurtarmasını istiyordu.
Sonra cennetin bütün güzelliklerini sahiplenmiş bir kadın beliriyor ve ellerini boğazına dolayıp yarım kalan ömrü için hesap soruyordu.Karanlık...
Sesler...
Bağırışlar...
Boğazındaki eller...
Her bağırma isteğine karşın saf sessizliğe teslim oluyordu. Uzun süredir çevresinde kalan bir kaç kişiyi korkutmamak için karanlıkla baş başa kalmamış, hükmedemediği seslerin acısını kendinen çıkarmamıştı.
Fakat şimdi bununla baş edebilecek gücün bir nebzesini kendinde bulamıyordu. Gözleri temkinli bir şekilde karanlık odada gezindi yüzüne yaklaşan silik silüetleri görmezden gelerek yatağın yanındaki masada duran su bardağında sabitlendi.
Küçücük bir su bardağı bütün seslerden onu kurtaracaktı. Bir can simidine uzanır gibi muhtaçlıkla masaya atıldı ve bardağı almasıyla ellerinin kana bulunması bir oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASAR
Teen FictionAli Kayaaslan, bedeninin içinde bir ölü taşıyordu ve bu ölüyü kendi kanıyla besleyip kendi benliğini her gün biraz daha yok ediyordu. ... Gücünü acısından alan bir adamı durdurmaya çalışmanın imkanı yoktu. Bende teslim oldum.