Sonbahar yüzünü iyiden iyiye göstermeye başlamıştı. Dün güneşli bir güne uyanırken, bugün yağmura hazırlıksız yakalanabiliyordunuz.
Yağmur her damla da şiddetlenerek akıl hastanesinin camlarını dövüyordu. Sabahın erken saatlerinde başlayan yağmur zaten iç açıcı olmayan bu ortamı daha hastalıklı, kasvetli bir harabeye çeviriyordu.Âh, Ela yağmurdan, karanlıktan korkardı. Onun yanında olmalı ve herşeyin geçeceğini söylemeliydim. Sahi benim bu gergin ortamda ne işim vardı.
"Deniz Hanım, buyrun oturun şöyle. Konuşmamız gereken önemli bir konu var."
Az önce sevgili hastane müdürümüz bana Deniz Hanım mı demişti? Beni hiç sevmediğini bilirdim. Adımı çoğu zaman tükürür gibi söyler, kabaca emirler yağdırmaktan çekinmezdi. Ayrıca ambulans görevlileri ayaktayken benim oturmamı istemişti. Hakan beyin 'otursana şuraya artık' bakışlarını ciddi alıp tek boş olan deri koltuğa oturdum.
"Ali beyle tanış Deniz bir süre misafirimiz olacak. Onunla sadece senin ilgilenmeni ve buradan mutlu bir şekilde ayrılmasını istiyorum."
Bu adamla ben mi ilgilenecektim. Lise mezunuydum ve psikolog falan da değildim. İlaçlarını saatinde kullanmasını sağlamak dışında ona herhangi bir konuda yardımcı olamazdım.
"Hakan bey, benim psikoloji hakkında bir bilgim yok biliyorsunuz. Beyefendiye ilaçlarını saatinde vermek dışında bir yararım olacağını düşünmüyorum."
"Neyse ki senin ne düşündüğünü sormadım Deniz, Ali beyi odasına götür. Sonra odama gel detaylı konuşalım."
Deniz hanıma ne oldu diye sormak istesem de şansımı zorlamaya cesaret edemedim. Buradan da kovulursam annem yüzüme bakmazdı. Ayağa kalkıp kapıyı açtım.
"Peki buyrun Ali bey, sizi odanıza götürelim."
Odaya girdiğim andan itibaren tek bir noktaya bakan simsiyah gözler anında yüzüme döndü. Acı, nefret, yalnızlık dolu bakışlar karşısında afalladım. Âh, ne olmuştu bu adama böyle?
"Bir sorun mu var?"
Sorduğum soru havada asılı kaldı. Müdür odasında iki ambulans görevlisi, Hakan bey ve hakkında hiç birşey bilmediğim yeni hastam vardı. 'Salak Deniz' diye söylendim içimden. Tabii bir sorun vardı bu adam hastaydı.
Yerinden hiç kımıldamadan bana bakmayı sürdüren Ali beye baktım. Dost teyze ve Ela'ya hiç bir zaman akıl hastası sıfatını yakıştıramazdım ama bu adam cidden bir akıl hastasıydı.
Ambulans görevlileri, iki kolundan tutup Ali beyi kaldırdı ve kapıya doğru getirmeye başladılar. Ne yapıyordu bunlar böyle, pekala tek başına yürüyecek güce sahipti.
"Ben hallederim, teşekkürler." dedikten sonra ambulans görevlisinin kaba tutuşundan Ali beyin kolunu kurtarıp ona tutundum. Yaralı bir adam olduğu belliydi neden bu kadar sert davranıyorlardı? Ya da neden ben bu adamı aniden kırılacak bir cam gibi görüyordum.
Onunla konuşursam belki bana birşeyler anlatırdı. Merdivenlere yaklaşınca kolunu benden aniden çekti. Kendini kurtarmak ister gibi bir hali vardı. Beni de ambulans görevlileri gibi sanmıştı ama ben ona iyi davranmak için görevliydim ve bunun için para alıyordum.
"Şimdi sizi odanıza götüreceğim, kıyafetlerinizi de yerleştirmenize yardımcı olurum sonra bahçeyi gösteririm olur mu?"
Gözlerim yanımda yürüyen adama döndü ama beni pek duymamış gibiydi. Koridorda bizden baska kimse yoktu tabiiki de beni duymuştu, o halde neden cevap vermiyordu?
"Pek konuşkan değiliz galiba?" dedikten sonra dudaklarıma keyiften yoksun bir gülümseme iliştirdim.
Yine bana bakmadı, yine birşey söylemedi sadece yürümeye devam etti. Pekala benimle konuşmak istemiyorsa bende daha fazla zorlamayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASAR
Teen FictionAli Kayaaslan, bedeninin içinde bir ölü taşıyordu ve bu ölüyü kendi kanıyla besleyip kendi benliğini her gün biraz daha yok ediyordu. ... Gücünü acısından alan bir adamı durdurmaya çalışmanın imkanı yoktu. Bende teslim oldum.