Talihsiz Olaylar Sürüsü: Melekler, Hayaletler ve Sibirya Kurtları

12.3K 650 470
                                    



Merhaba, arkadaşlar, geri döndüm! Üniversite sınavım, tercihler ve kısa süren tatil bitti. 

Bunun üzerine hemen yazdığım bölümü tamamlayıp sizlere atmak istedim.

Bölüm bahsettiğimden geç geldiği için üzgünüm. Gelmiş geçmiş en uzun bölümü yazıp telafi etmek istedim. Umarım beğenirsiniz.

Kitabı unutmaya başlayan arkadaşlar olmuş, normal karşılıyorum. Açıp bir daha bakabilirlerse çok sevinirim.

Unutmadan, benimle kalan, destekleyen ve sabırla bekleyen yahut beklemeyen herkese çok teşekkürler. 

Bu bölüm onlara ithaf olsun.

Keyifli okumalar...

---

Zoe'den...

İnsanın evi her zaman güvende olduğu yerdir derler. Bana sorarsanız bu koca bir yalan. Çünkü babam arabayı sokağımızdan içeri soktuğunda içimi mutluluk ya da huzur yerine sadece boşluk kapladı. İçini boşluk nasıl kaplıyor demeyin. Benim bu: Zoe Blake, her an herşey olabilir.

"Neredeyse geldik." dedi babam.

Görebiliyordum. Sırayla yan yana ve karşı karşıya dizilmiş evleri. Komşumuz Bay Romanov'un bahçesindeki kurumuş sarı yapraklar her sonbahar olduğu gibi süpürülmeyi bekliyordu. Bayan Greed'in evinin önünden geçerken camda, birlikte yaşadığı on kedisinden birini gördüm ve Bay Orlando'nun posta kutusunda sararmaya yüz tutmuş zarflar hala alınmayı bekliyordu.

İç çektim. Bazı şeyler hiç değişmiyordu.

Babam arabayı evimizin önüne getirdiğinde ise kendi evimizden daha çok ilgilendiğim başka bir ev vardı.

Tam karşımızdaki ev. Böyle söyleyince anlamadınız tabi.

Walt'un evi.

Kahverengi, boyası hafif eskimiş iki katlı evin tüm ışıkları sönüktü. Yalnızca en üst kattaki bodrumun ışığı yanıyordu. Walt'un büyükannesi her zaman orada olurdu. Ve inanması çok zor ama kadın beni hiç sevmiyordu. Çok manyak bir kadındı. Demek istediğim beni kim sevmez ki!

Sararmış yapraklar Walt onları temizlemediği zaman olduğu gibi bahçeye dolmuştu. Onun elinde bir tırpanla yaprakları süpürürkenki halini gözümün önüne getirdim. Bahçede oturur bu işi yapışını izlerken sıkılır, ona tırpanı yere atıp benimle kaçmasını söylerdim. O ise çok tatlı bir şekilde gülümser ve şöyle söylerdi: "Bunu yapmayı seviyorum Zoe. Bana katılmak ister misin?" Sonra da yaprakları üzerime doğru süpürmeye başlar, beni güldürürdü.

"İnmiyor musun?" Tracy arabanın kapısını açmış eğilmiş bana bakıyordu. Kahveregi gözleri birşeyi merak ettiğinde olduğu gibi kocaman açılmıştı.

Arabadan inip kapıyı kapattım. Birlikte eve doğru babamların peşinden yürümeye başladık.

"Onun evi mi?" Onun derken Walt'u kasttettiğini biliyordum. Tracy'e ne zaman Walt'dan bahsettiğimi hatırlamaya çalıştım. Muhtemelen ilk tanıştığımız gün otel odasında dertleşirken resmini gördüğü zamandı.

Başımı evet anlamında salladım.

"Onu görmeye gitmelisin." dedi. "Hazır gelmişken. Başka şansın da olmayabilir."

" Sanırım öyle."

Ama gidersem ona ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Hayatım hakkında yalan söylemek istemiyordum. Ayrılma sebebimiz onun gidecek olması ve benim çok sonra öğrenmemken ben ondan daha önce, hiçbir açıklama yapmadan ortadan kaybolmuştum ve sonrasında ona doğru dürüst bir açıklama yapmamıştım. Sanırım karşılaşsak yapamazdım da.

İşaretliler AkademisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin