"Kahvaltı hazır" Seda..
"Bu çayı bu kadar demli mi koy dedim Fatih.." Cenk..
"Ay bekleyin şu uykucu prensesi uyandırayım" Seda..
"Safariye hazır mıyızzz?" Fatih..
"Meral mi lan o?" Cenk..
"Kanka kaç" Fatih..
"Aaaaaaa Aras hocam buyrun" Ne!
Gözlerimi kocaman açıp elimle saçımı kontrol ettim. Seda'nın kahkahasıyla yaptığı yersiz şakaya gözlerimi kısarak somurttum, küçük şişme yastığı yüzüme koyup beni unutmalarını bekledim.
Yarım saattir bizimkilerin konuşmalarını dinliyordum.
Kolumdan akan kanlar gözlerimin önüne gelince istemeyerek doğruldum ve üzerimdeki yarım kollu tişörtü sıyırdım
"Günaydın bebek" Seda bileğindeki tokayla saçımı topuz yaparken gözlerimi ovuşturdum.
"Günaydın"
Kolum bembeyazdı. Dünkü yaradan iz yoktu, sanki hiçbir şey olmamış gibiydi.
Yine gerçekle hayal beynimi kurcalarken bizimkilere günaydın dedim ve elimi yüzümü yıkamak için çeşmeye yürüdüm, etraf sakindi. Uyanan beş on kişi de kahvaltı ediyordu. Gözüm, lacivert gözün çadırında takılı kaldı. Acaba uyuyor muydu?
Buz gibi suyu yüzüme birkaç defa çarptım, gereğinden fazla oyalandıktan sonra omzuma dökülen saçlarıma sinirlenip tokayı bileğime geçirdim.
Uykudan ayılırken etraftaki hamakları farkettim. Dün gece burada eğlenmiş olmalıydılar. Sönmüş kamp ateşine dudağımı ısırarak baktım. Keşke dün burada olabilseydim..
İnsanlara en uzak olan hamağın üzerine atladım, kafamı geriye doğru sarkıtıp cebimdeki sigara paketinin jelatiniyle oynamaya başladım. Sigara içmezdim. Bu kasabaya yerleşmemle tüm hayatım değişmişti.
Giyiniş tarzım bile değişti. Rengarenk dolabım yerini siyahlara grilere bıraktı. Sanki bahar gitmişti. Yazla beraber yerini kışa bırakmıştı.
Biliyordum her mevsimin bahar olamayacağını. Ama kışa hazırlık ta yapmamıştım.
Parmaklarımın arasına sıkıştırdığım sigaradan ilk nefesimi içime çektim.
Düzensiz besleniyordum. Midemin bomboş olduğuna emindim. Hamağı yavaş yavaş hareket ettiriyordum. Bir ileri bir geri.. Bir ileri bir geri..
Elimden kayan sigarayla hamağın bir tarafı çöktü. Gözlerim kapalıydı. Parfümüyle karışan kokusunu içime çektim. O olduğuna emindim. Gözlerimi araladım. Bana dönerek elindeki sigaradan, 'benim yarım kalan sigaramdan' uzun bir nefes alıp üflerken sessizce konuştu "Ağustos böceği"
Sigara dumanı yüzümü yalayıp havaya karışırken elindeki izmariti yere bırakıp ayağıyla ezdi. Yüzümde oluşmaya başlayan aptal gülümsemeyi engellemeye çalışıyordum.
Bir şeyler söylemesini bekledim, söylemedi. Sadece sustuk. Umarım kimse bizi görmez. Bunun için dua ederken bu anın bitmemesini diledim. Hava bugün daha güzeldi.
Sessizliği o bozdu.
"Şort giymek zorunda mıydın?" Göz bebeklerim kocaman olurken şortuma baktım, son anda bavuluma koymuştum çok kısa değildi.. Hele o üniversiteli kızlardan sonra uzun bile sayılırdı. Kalçamı kapatıyordu en azından!
İkimizde gökyüzüne baktığımız için konuyu değiştirmem çok kolay oldu.
"Hava çok güzel değil mi?"
Cevap vermedi. Biraz daha bekledim ama susmaya devam edince onu denemek istedim.
Sigara paketini almak için cebimi yokladım, bulamayınca Aras'ın aldığını anlayıp ona döndüm. Kusursuz yüz hatları dikkat dağıtıcıydı, sakalları yüzüne o kadar çok yakışıyordu ki..
Ona sorup cevap alabilmek istediğim bir tane soru vardı. Cesaret kanımda dolaşırken içimde tutamadığım kelime dudaklarımdan döküldü,
"Vampirler.. " boğazımı temizledim.
Bu sırada ellerini başının altında birleştirip bana döndü.. Kahretsin.. Siyah tişörtünün altında belirginleşen kasları dikkatimi dağıtmaya yetmişti. Yutkunup devam ettim.
"Vampir diye bir şey var mı?"
Bir kaç saniye sonra cevapladı.
"Var" Sesi o kadar netti ki. Ne düşündüğümü ölçmek ister gibi bakıyordu.
Hayır demesini bekliyordum. Çocukça konuştuğum için utanmak istiyordum.. Ama var dedi. Var.. Kesinlikle beklediğim cevap bu değildi.
"N-Nasıl" Tek hamleyle hamaktan kalkıp bana döndü.
"Arkadaşların geliyor"
Hamaktan kalkıp arkama baktım, kimse gelmiyordu.
"Akşam yemekten sonra burada buluşalım. Sakın korkma. Her şeyi konuşacağız."
Normal bir hızla kamp alanına ters bir şekilde uzaklaşırken kamp alanına gitmek için arkamı döndüm .
"Kaçak"
"Seda!"
"Bu sefer bırakmam düş önüme"
Seda'yla, Filiz Hoca'nın yanına gittik. Safari turunun güzergah planını anlatıyordu. Bu kadının kendinden emin tavırlarına uyuz oluyordum.
"Atv'ler hazır çocuklar. On dakika sonra buluşuyoruz, ikişer ikişer gruplar halinde ilerleyeceğiz. Ben ve Ahmet hocanız önde olacak. Aras Hocanız arkada sizi kontrol edecek. Anlaşıldı mı?"
Kalabalıktan çıkan 'Anlaşıldı' mırıltısıyla herkes kendi halinde dağılmıştı. Bazıları çantalarına su depoluyordu. Çadıra gidip temiz bir tişört almak için yürümeye başladım. Seda yine kaçacağımı düşünüp peşimden gelmişti.
"Ya sen anlatmadın bana?"
"Neyi?"
"Aras Hoca desem.. Ya da dur Hoca demesek mi acaba?"
Siyah tişörtümü üzerime geçirirken Seda'ya üzgün bakışlar attım.
"Aşık mı oldun sen yoksa?"
"Ha-hayır. Saçmalama Seda"
"Tamam konuyu kapatıyorum,ama bu sonra açmayacım anlamına gelmez."
Seda'nın yanağına öpücük kondurup çadırdan çıktım. Fatih ve Cenk plastik topla voleybol oynuyorlardı, bizi gören Fatih cebinden iki tane çikolatayı çıkarıp salladı.
"Yaa Fatih"
Çikolatayı büyük bir iştahla yerken Fatih konuşmaya başladı.
"Akın'ı nereden tanıyosun Bahar?"
"Akın? Haa Akın. Şey biz şeyde tanıştık"
"Şey yanii" Fatih dalga geçerken cümleyi toparlayıp devam ettim, yanlış anlaşılmak istemiyordum.
"Ya biz yeni tanıştık kampta." Çocuğun üzerine düştüm diyememiştim.
"Hem sen nereden tanıyorsun onu?" Diye ekledim.
"Ben lise takım kaptanıyım, o da üniversitenin kaptanı, kahvaltıda seni sordu da merak ettim"
"Hım" mırıldandım ve başka soru sormadım. Safari atv'lerinin yanına vardığımızda herkes kendisine araç bulmuştu, bazıları bayağı ilerlemişti bile.
"Bahar bana eşlik eder misin?"
"Akın"
Gülümseyip devam etti,
"Dün akşam da yoktun sabah ta bulamadım, itiraz istemiyorum."
Kaşlarını kaldırıp cevabımı beklerken bizimkilere döndüm. Fatih ve Seda birlikteydi. Cenk te az önce sevgilisinin arkasına binmek zorunda kalmıştı. Gülümseyerek Akın'ın arkasına binip oturduğum yere tutundum. Yerdeki taşlar yüzünden yol çok sallantılıydı ve bir tümsek yüzünden ellerimi Akın'ın beline dolamak zorunda kalmıştım.
Vücudu kaslıydı. Benim için oldukça eziyetli geçen yarım saatin ardından ormanda düz bir alana varmıştık, küçük bir gölet vardı.
'Kırmızı göl'..
Herkes selfie çubuklarına sarılmış çılgınca pozlar verirken cep telefonumu elime aldım, 7 cevapsız arama 'ANNEM'. Geldiğimden beri bir defa konuşmuştuk. Annemi aradım, iyi olduğuma emin olduktan sonra kapatıp çevreye göz gezdirdim.
"Bahar gülümse!" Akın'ın ne yaptığını anlamaya çalışırken telefonumun ekranından başımı kaldırdım. Burunlarımız çarpıştığında şaşkın şaşkın bizi çeken telefona baktım, dört defa peş peşe fotoğrafımızı çekmişti. Akın fotoğraflara bakıp memnun bir ifadeyle gülümserken kolumu dürten kıza baktım.
"Benimle gel"
Fotoğraf çeken grubun arasından çıkıp kızla birlikte ağaçların arasından ilerledim. Geldiğimiz yola benzemiyordu, patika yolun üstü ağaçların istilasına uğramış gibiydi.
Sorularıma cevap vermeyen kıza baktım. İfadesiz bir suratla bana bakıp "Burası" dedikten sonra geldiğimiz yoldan dönmeye başladı.
"Atla" Beyaz atv'nin üzerinden inmeden yanıma yaklaştı.
"Aras..... Hocam." Bakışlarımı yere indirdim.
"Şimdi konuşacağız"
"Ama akşam...." Elime tutuşturduğu kaskla sözümü tamamlayamadan beceriksizce kafama geçirip arkasına oturdum. Ellerimi beline dolayıp gözlerimi kapattım. Kokusu beni etkiliyordu.
Yarım saat sonra kamp alanına vardık.
"Eşyalarını topla dönüyoruz."
"Kamp devam ediyor"
"Sorun olmayacak."
"Nasıl?"
"Eşyalarını topla." Ağzım açık bir şekilde gidişini izledim.
Ne kadar rahattı böyle!
Arkadaşlarıma ne diyeceğim?
Ne olursa olsun şu vampir efsanesini öğrenmem gerekiyordu. Çadıra yürüyüp bavulumu aldım. Arka cebimde titreyen telefonu bavulun gözüne atıp çimenlerin üzerinden ilerledim.
Lacivert göz ağzına götürdüğü sigarayı içine çekti. Uzağımdaydı, beni farketmemesini umarak onu izledim, arabaya yaslanmış yere bakıyordu. Dudağında dans eden sigara dumanının havaya karışmasını seyrettim.
Başını bana çevirdiğinde elindeki sigarayı bıraktı. Krem rengi arabasıyla yola çıktık.
Tek kelime etmiyordu. Müziği de açmaya cesaret edemiyordum. Ama sıkıldığım zaman da çok konuşurdum.
"Dünya üzerinde vampir var mı?"
"Olabilir."
"Kırmızı göl'de var mı?"
"Belki."
Sesli bir şekilde güldüm.
"Peki filmlerdeki gibi mi? Böyle hızlı hareket edebilen, göz rengi değişen falan." Hala gülüyordum.
"Tam olarak öyle değil." Sesi ciddiyetini koruyordu.
"Peki sen bunları nereden biliyorsun?"
"........."
Lacivert göz cevap vermeyince bende kulaklığımı takıp en sevdiğim yabancı şarkıyı defalarca dinledim.
Bu şarkıya bayılıyordum.
Seems like it was yesterday when I saw your face
Yüzünü gördüğüm gün dün gibiydi sankiYou told me how proud you were, but I walked away
Nasıl gururlandığını söyledin, bense yürüyüp gittimIf only I knew what I know today
Keşke bilebilseydim bugün bildiklerimiI would hold you in my arms
Seni kollarıma alırdımI would take the pain away
Acını uzaklaştırırdımThank you for all you've done
Tüm yaptıkların için sağ olForgive all your mistakes
Tüm hatalarını affettimThere's nothing I wouldn't do
Yapmayacağım hiçbir şey yokTo hear your voice again
Sesini yeniden duymak içinSometimes I wanna call you
Bazen sana seslenmek istiyorumBut I know you won't be there
Ama orda olmayacağını biliyorumOhh I'm sorry for blaming you
Seni suçladığım için üzgünümFor everything I just couldn't do
Henüz yapamadığım her şey için deAnd I've hurt myself by hurting you
Ve seni inciterek incittim kendimi deSome days I feel broke inside but I won't admit
Kimi gün içim burkuluyor ama itiraf etmiyorumSometimes I just wanna hide 'cause it's you I miss
Bazen saklanmak istiyorum sadece,çünkü özlediğim sensinAnd it's so hard to say goodbye
Ve elveda demek öyle zor kiWhen it comes to this, oooh
Sıra ona geldiğindeWould you tell me I was wrong?
Yanıldığımı söyler miydinWould you help me understand?
Anlamama yardım eder miydinAre you looking down upon me?
Beni küçümsüyor musunAre you proud of who I am?
Yoksa kim olduğumla gurur mu duyuyorsunThere's nothing I wouldn't do
Yapmayacağım hiçbir şey yokTo have just one more chance
Bir şans daha kazanmak içinTo look into your eyes
Gözlerine bakmak içinAnd see you looking back
Ve karşılık verdiğini görmek içinOhh I'm sorry for blaming you
Seni suçladığım için üzgünümFor everything I just couldn't do
Henüz yapmadığım her şey için deAnd I've hurt myself, ohh
Ve incittim kendimi deIf I had just one more day
Bir tek günüm daha olsaydıI would tell you how much that I've missed you
Seni ne çok özlediğimi söylerdimSince you've been away
Gittiğinden beriOoh, it's dangerous
Bu çokl tehlikeliIt's so out of line
Ve uygunsuz daTo try and turn back time
Denemek ve zamanı geri çevirmekI'm sorry for blaming you
Seni suçladığım için üzgünümFor everything I just couldn't do
Henüz yapmadığım her şey için deAnd I've hurt myself by hurting you
Ve seni inciterek incittim kendimi de---
Uzun bir yolculuktan sonra lacivert gözün evine geldik.
"Duş alabirsin temiz havlu var."
Kendisi üst kata çıktı. Su sesleri kulağımı doldurunca duş aldığını anladım. Tabikide onun evinde banyo yapmayacaktım.
Elimi saçıma daldırdıktan sonra banyoya koşup saçımı yıkamaya karar verdim.
Üzerime eşofmanlarımı giyip banyodan çıktım. Elindeki içkiyi ortadaki sehpaya bırakıp çalan telefonunu cevapladı.
"Ne var" karşı tarafı dinlerken kaşlarını çattı.
"Emin misin?" Birkaç saniye sonra telefonu kapatıp koltuğa attı."Konuşabilir miyiz artık?" Sabırsızlanıyordum.
Lacivert gözün yanına oturdum. Gözlerime baktı."Öncelikle... Ben vampirim.."
BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeli Kasaba
Про вампировBahar ailesiyle yeni bir hayata başlar. Yeni bir okula yazılır. Yeni insanlarla tanışır. Hayatında değişen her şey onun için bir başlangıçtır. Aras Akay... Çocukluğunu zehir eden.. İnsanlığını elinden alan bu kasabaya dönmek zorunda kalı...