Multimedia: ARAS AKAY
Bölüm şarkısı: SAM SMITH/ LIKE I CANHayatımda gördüğüm en cırtlak pembe minik bavuluma gülerek baktım. Üniversite ve lise karması olacak bu kampta, gideceğimiz üniversite hakkında bilgi sahibi olabilme imkanımız varmış. Birkaç günlük bu kampa tüm enerjimle hazırdım. Bu güne özel daha erken uyanıp kendime özenmeyi planlıyordum. Aynanın karşısına geçip kendimi inceledim. Yeni yıkadığım saçlarımdan akan damlalar ensemi ıslatırken en sevdiğim şeftali tonundakı rujumu dudaklarımda gezdirdim. Saçlarımı havluyla kuruladıktan sonra şekillendiriciyle istediğim dalgaları tutturup saçlarımı serbest bıraktım.
"Bahar" Annemin sesiyle odama son kez göz atıp minik bavulumla aşağıya yöneldim.
"Günaydın"
"Oo bu güzellik ne böyle?" Anneme gülümsedim.
"Hazırsan beraber gidelim kızım okulda işim var" Babamın sesiyle bavulumu alıp çıkarken annemin tüm tembihlerini dinledim.
"Telefonumu unutmuşum sen çık kızım, alıp geliyorum" Babamın uzaklaşan sesiyle kapıyı açtım.
Sabahın tatlı serinliği tenimi yalayıp geçerken sabahın ilk saatlerinin tadını çıkardım. Tatlı uykumu bölemeyip uyumayı tercih ettiğim bu saatlere acıyordum. Günün en tatlı saatlerinin kokusunu içime çekerken araba sesiyle bahçe çitlerinin arasından görüş açıma giren krem rengi arabaya baktım, üstü açık bir arabaydı.-Lacivert göz.. Lacivert gözlerle gözlerim buluştuğunda bavulumun kulpunun elimden kaydığını hissedip yere bıraktım.
Şaşırmıştım, evet ama tek hissettiğim şaşkınlık değildi.
Onu özlemiştim. Sadece üç gündür görmüyordum fakat onun gözlerindeki mavilerle güne başlamak başkaydı.. Kesinlikle farklıydı, insana huzur veren bir farklılık.
"Günaydın Aras, sen de mi okula?"
Şaşkınlığım ikiye katlanırken babama döndüm.
"Ben kampçıyım." Bana bakıp devam etti. "Öğrencilerin başında."
Arabasının kapısını örtüp, babamın tam karşısına geçmişti. Resmen babamla sohbet ediyordu ve ben bunu tenis maçı izler gibi seyrediyordum.
Aras'ın bakışları üzerimde durunca kendimi konuşmak zorundaymış gibi hissedip yalandan gülümseyerek konuştum.
"Günaydın hocam"
"Günaydın Bahar" Sesinde öyle bir tını vardı ki, neredeyse hocam dediğim için sinirlendiğini zannedecektim.
"Dersler nasıl gidiyor?" Babamın beni kastederek sorduğu bu soruyla lacivert göze baktım, bulunduğum bu durum sinirlerimi bozmuştu ve gülmemek için yanaklarımı dişliyordum.
Vereceği cevabı merakla beklerken oldukça rahat bir şekilde dudaklarını diliyle ıslatıp bana imayla baktı.
"Dersler çok iyi gidiyor, isterseniz okula beraber geçelim?" Konuşmayı kısa kesmek istediği her halinden belli oluyordu.
"Olur, olur geç kalmayalım." Babam ön koltuğa yönelirken neşem de uçup gitmişti. Zihnimde dönüp duran öğretmen öğrenci kelimlerini yollayıp bana doğru yaklaşan lacivert göze baktım, yan tarafıma eğilip yere bıraktığım pembe bavulumu eline aldı. Doğrulurken kulağıma fısıldadığı kelime zihnimi tekrar harekete geçirmeye yetmişti. "Öğrencim."
***
Babam kampüsün önünde inerken Aras'a dönüp "Size emanet hocam" dedi. Size emanet hocam. Ona emanet. Ben.. Ona.. Arabanın kapısını örtüp giderken babamın arkasından donup kalan yüzümle bakmaya devam ettim.
Araba ünuversite bahçesinden çıkmak üzere geri geri çıkarken üzerimde hissettiğim gözlerle Aras'a döndüm. Gözlerinin etrafı kısılmış gülüyordu. Onu ikinci defa gülerken görüyordum. Ama bu sefer daha güzel gülüyordu. Daha gerçek..
"Bana emanetsin." Sesi keyifli geliyordu. Arabayı bahçeden çıkarıp yavaşça sürmeye devam etti.
"Hani gelmiyordun, öğrencim?"
Arabanın aynasından bana bakarken, cevap beklemekten çok bana öğrencim diyerek eğleniyordu.
Kırılan kelebeklerimin dürtüsüyle cevap verdim.
"O üniversite öğrencilerinin olacağını öğrenmeden önceydi, bence güzel fırsat." Eğlenme sırası bendeydi. Ya da ben öyle zannediyordum. Ne olacaktı bahar. Seni mi kıskanacak. Aptal Bahar.
"Demek öyle ha" Kelebeklerim amacına ulaşıp yerlerini alırken, sesindeki tonun önceki cümlelerden farklı oluşunu hissettim. Onu ilk tanıdığım soğukluğu vardı sesinde.
Fazla üzerinde durmadan elime minik bavulumu alıp arabanın durmasını bekledim.
Araba okulun arka bahçesinden içeriye girerken, lacivert göz arabanın aynasından bakarak konuştu "Telefonun çalıyor." Buz gibi sesiyle, ellerim cebimde titreşen telefona giderken, ona aynadan şaşkın bir bakış attım. Benim farkedemediklerimi o nasıl farkedebiliyor? Vampirler gerçek olabilir mi? Olamaz. Olamaz.
İkinci defa titreşmeye başlayan telefonumu cevapladım.
"Nerdesin? Çadırımızı aldım on dakikaya araçlar kalkıyor.
Çabuk o - o - ohaa! Bah-. . ."
Lacivert göz arabayı sertçe durdurduğunda aceleyle arabadan inip bana doğru koşan Seda'ya yürümeye başladım. Arkama bakamıyordum çünkü daha fazla onunla göz teması kurarsam kendimi kaybetme ihtimalim yüksekti. Gözlerini kocaman açmış üstüme atlayan Seda soru yağmuruna başladı...
"Aras hocayla aranızda bir şey mi var?"
"Neden onun arabasından indin?"
"Aayyy yoksa seni evinden mi aldı?"
Seda sorularını sıralarken gözümü lacivert göze çevirdim. Etrafında sıralanan dört tane üniversiteli 'kız' öğrenciyle sohbet etmekle meşguldü. Ve kızların hepsi mükemmel fizikleriye Aras'a yakınlaşmaya çalışıyorlardı. Seda sorularını başka bir zamana bırakıp benimle birlikte üniversiteli kızları inceliyordu. Kaşlarımı çatıp şortlu kızların şortlarına bakıyordum. Haddinden fazla kısa olan şortlarına..
"Orman havası çarpmasın bunlara" Seda'nın cümlesini normalden geç algılayarak mırıldandım.
"Orman çarpmazsa ben çarparım."
***
Okul araçlarının rahatsız koltuklarıyla yaptığımız yolculuktan sonra herkes kendi çadırını kurmak üzere dağılmıştı. Çadırın içinden gelen boğuk sese döndüm.
"Bahar yardım et" naylon çadırın kılıfını Seda'dan ayırıp gözlerimle kamp alanını tarıyordum. Oldukça geniş ve bol yeşil bir alandı. Ormanın ağaçsız bölgesini kamp yeri ilan etmişler ve su çeşmelerine yakın yerlere çadırları kurmuşlardı bile. Gözlerim çevreyi taramaya devam ederken lacivert gözü aradığımı farkedip kendime engel olmaya çalıştım. Öğretmenler kendi araçlarıyla geldikleri için o da arabasıyla gelmiştir muhtemelen, zaten üniversiteli kızlardan sonra hızla okul aracına binip kendimi yabancı müziğe boğmuştum.
"Heh oldu, valla oldu bu sefer"
Seda'ya dönüp yamuk duran çadıra gülerek baktım.
"Seda olmamış kanka, sen su doldur şunlara ben yaparım."
Seda'yı su kaplarını doldurmaya gönderip çadırın içine girdim.
Birkaç dakika çadırın kemik iskeletiyle uğraşıp zemini sabitledim. Kalan kısmı nasıl yapacağım hakkında fikrim yoktu çünkü daha önce kurduğum çadırlardan daha büyük bir çadırdı.
"Yardıma ihtiyaç var mı?" Tanımadığım bu sesin sahibini görmek için bir hamle yaptım ama vücuduma yapışan naylon buna izin vermedi. İkinci hamleyi yapmak için ayağa kalkacaktım ancak üzerimden kalkan naylonla dengemi kaybedip kahverengi gözlerle yere kapaklandım. Kahverengi gözlü ve yaşının benden biraz daha büyük olduğunu düşündüğüm oğlan sert yüz hatlarıyla konuştu. "Sanırım benim yüzümden düştün." Konuşurken gözlerinin içi parlıyordu. Bulunduğumuz durumu farkedip aceleyle çocuğun üstünden kalkmaya çalıştım.
"Ben Akın" Adının Akın olduğunu öğrendiğim çocuk samimi bir şekilde gülümseyip elini uzattı. Elimi topraklardan arındırmaya çalışıp gülerek elini sıktım.
"Bende Bahar." Akın da gülmeye başlamıştı. Utancımdan yanmaya başlayan yanaklarımla başka bir tarafa baktım.
"Lisedemisin, seni daha önce görseydim unutmazdım."
"Şey evet, lise son." Akın çadırın iskeletini tek seferde oturtup bana döndüğünde konuşmaya devam etti.
"Bende üniversite işte, son sınıf" gülümsedi. Ellerimi arka cebime sokup gülümsedim. Akın son defa çadırın içine girip kontrol ederken duyduğum kız sesleriyle arkamı döndüm.
"Aras hocam biz yapamadık çadırı yardım eder misiniz?" Ağaca yaslanmış, çenesini kaşıyarak bana bakmaya devam eden Aras bakışlarını arkama doğru yöneltip sinirle Akın'a baktı.
"Hocam" Elini beline koyan kız Aras'a yapay gülümsemesiyle sırıttı. Aras şortlu kıza dönerek "Tabiki" dedi ve üniversiteli kızın çadırına girdi. Lacivert göz çadırın içindeyken iki şortlu kız gülüşüp saçma bir şekilde işaret parmaklarını tokuşturdular. Ben onları sinirle izlerken Akın cümlesini tekrarladı. "Tamamdır."
"Çok teşekkürler" Akın'a teşekkür ettim.
Akın "Akşam görüşürüz" deyip uzaklaşırken, sinirle çadırıma girdim. Bu tatil değil eziyetti. Geri dönmek istiyordum. Bavulumu açıp uzun yağmurluğumu üstüme geçirdim. Gök gürlüyordu.
Gözüme çarpan defteri katlanmış şortumun arasına sıkıştırdım ve fermuarı kapattım. Büyükannemin defterini dayanamayıp yanıma almıştım. Ama okumayacaktım. Kesinlikle aklımı karıştırıyordu ve okumama kararım hâla geçerliydi.
Fermuarın sesiyle içeriye giren Seda'ya baktım.
"Kızım üniversiteliler çok taşlar lan"
Telefonundan az önce çektiği belli olan fotoğraflara göz atarken neden bu kadar geciktiğini anlamıştım.
"Birazdan gelirim"
"Nereye? Az sonra yemek verilecekmiş. Geç kalma"
"Tamam" deyip çadırdan çıktım."Oo biz gelmeden kurulmuş çadırlar helal olsun." Cenk'in sesiyle gülümseyip elinde çadırla bana bakan Fatih'in elinden çadırı kaptığım gibi bizim çadırın yanına kurmaya başladım.
"Oops biz varken sen kuramazsın."
Fatih çadıra girerken ben çıkmıştım.
"Birazdan gelirim" deyip koşmaya başladım. Kamp alanını geçtikten sonra yağmur hızlanmaya başladı.
Kaybolmamak için çeşmeleri görebileceğm kadar uzaklaştım. Hava kararmaya yakın aldığı mavilik hoşuma gidiyordu. Yağmurun sesi güzeldi. Eksik hissediyordum. Bu dünyadan eksik. İçimde tamamlanamayan şeyler vardı ve ben bu eksiklikle baş edemiyordum.
Gözlerimin dolmasına izin verdim, kendimi serbest bırakmaya ihtiyacım vardı.
"Bu kadar çabuk beklemiyordum"
Bir metre uzağımda duran kızı hatırlamam uzun sürmedi. Baştan aşağıya siyahlar içindeydi. Yüzüne baktım. Korkmuyordum. Bu kızdan ve bana yapacağından korkmuyordum.
"Ne istiyorsun? Aras'a neden saldırıyorsunuz?"
"O Ata'nın canını yaktı. Şimdi biz onun canını yakacağız."
"Hah. Benimle mi yakacaksınız onun canını?.. Yakamazsınız"
"Konuşma hakkına sahip değilsin."
Elindeki çakıyı salladı.
"Canın yanacak" Tedirginlik tüm vücudumu kaplarken azalan yağmur görüşümü kolaylaştırıyordu.
Benden daha güçlüydü, onu engelleyebilmem mucize olurdu.
Gülümsemesini genişletti. Hissettiğim adrenalinle dizlerimin üzerine çöktüm. Kolumda hissettiğim sızıyla elimi koluma götürdüm. Çok acımıyordu ama güçsüz hissediyordum. Avucuma dolan kanı umursamadan ayağa kalktım. Aras yüzümü avucuna alıp alnını alnıma koydu,
"Özür dilerim. Çok özür dilerim benim yüzümden oldu." Yüzündeki endişe beni sinirlendiriyordu.
Başımı başka yöne çevirip ellerinden kurtuldum. Yerde yatan kıza baktım.
"Ona ne yaptın?"
"Hiçbir şey. Kendine gelecek"
Ağaçtan destek alıp ayakta durmaya devam ediyordum.
"Kendine gelecek gibi durmuyor"
"Gelecek."
Kolumu tutup yağmurluğun kesilen parçası yırttı. Acıyı hissetmiyordum. Kolumu tutmuştu ama ben sadece görmüştüm. Hissetmemiştim.
"Bunu yapmam gerek çok kan kaybediyorsun"
***
Üzerimdeki tulumun fermuarını indirdim. Çadırdaydım. Son yaşadıklarım zihnimde belirmeye başlamıştı. Ağzımdaki metalik tadı tükürme isteğiyle yerimden doğruldum. Kolumu hareket ettirebiliyordum.'O ne?'
'Benim kanım.' Lacivert göz bileğini kesmişti.
Benim yaramı kapatmak için kendisine zarar vermişti.
Sonrasını hatırlamak için zihnimi zorladım.
'Neden böyle' ağlayarak konuşuyordum. Kelimelerim boğazımda düğümleniyordu. Ondan cevap bekledim.
'Çünkü vampirler böyle yapar'
Hatırlayabildiklerim bu kadardı.
Onun ağzından duymuştum. Vampir demişti.
Belki de bu hatırladıklarım rüyadır.
Ben gerçekle rüyayı karıştırmazdım. Ama bu farklıydı. Gerçek kadar acı veriyordu ama rüya kadar da yapaydı. Gözlerimi kapatıp uzandım.
Uyku beni derinliklerine çekerken Aras'ın bakışlarını üzerimde hissettim, gerçek olamayacak kadar güzeldi onu hissetmek. Uykuya dalarken kokusunu içime çekmek güzeldi.
Vampirlerin kendine has kokusu olabilir miydi acaba.
Lacivert gözün vardı. Onun kendine has kokusu vardı. Kendine özel gülüşü vardı. Onun için yaratılmış gözleri vardı. O gerçekti.BÖLÜM SONU
![](https://img.wattpad.com/cover/48687462-288-k462825.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeli Kasaba
VampirBahar ailesiyle yeni bir hayata başlar. Yeni bir okula yazılır. Yeni insanlarla tanışır. Hayatında değişen her şey onun için bir başlangıçtır. Aras Akay... Çocukluğunu zehir eden.. İnsanlığını elinden alan bu kasabaya dönmek zorunda kalı...