BÖLÜM 1

771 172 42
                                    

Yaşamak nedir? Hayat için mücadele etmek nedir?
Bilmiyorum çünkü henüz yaşamaya başlamadım. Daha 18ime yeni girdim. Geçen ay.. Hayatın sorumluluklarını üstlenmem gerek sanırım, babam öyle diyor! Nedir hayatın sorumluluğu, para kazanmak mı? Zıııntt! yanlış cevap!
Hayatın sorumluluğu tek başına hayatta kalabilmekmiş.
Adım Bahar, en sevdiğim mevsim ilkbahar, en büyük hobim gülmek, hayattan beklentim ise mesleğimi elime alıp kariyer sahibi olmak, gerisi hallolur diye düşünüyorum. Şimdi ise ülkemin en büyük şehrinden , küçük bir kasabaya taşınıyorum. Babama atılan bir kazık, kredi borçları, evimizi satmamıza neden oldu. Hiç bilmediğim bir hayata doğru bavulumu hazırlıyorum.
****
"Pool of blood kasbası mı" kaşlarımı hayretle kaldırıp babama baktım.
"Evet kızım kırmızı göl derlermiş buraya eskiden ama şimdi çok gelişmiş bir çok kafe var gördüğün gibi" babamın bu heyecanlı cevabına somurttum.
"Ayrıca şehir merkezlerine de çok yakın" diye ekledi annem.
Her türü olumsuzluğa rağmen belki yeni arkadaşlar edinirim diye geçirdim içimden. Zaten önceki hayatım pek özenilecek bir hayat değildi. Sıradan bir apartman dairesinde küçücük bir odam vardı. Zamanımın çoğunu kitap okuyarak geçirip farklı bir şey yapmak istediğimde yabancı diziler izlerdim.
Önceki hayatımı bir kenara bırakıp yeni hayatımı incelemeye başladım, yollar asfaltlı evlerin ise büyük çoğunluğu müstakil! Pardon sanırım buradaki tüm evler böyle. Sanki kocaman bir şehrin merkezi gibi kalabalık ve bakımlı görünen bir cadde gözüme çarptı, annemler evi yerleştirirken kesinlikle bu caddeye bakmaya gelmeliydim, aklıma not ettim.
Gelmeden eşyaları taşıttırdıklarına dua ediyorum yoksa bu evi düzenlemek günlerimizi alabilirdi.
Evin küçük bakımlı bir bahçesi var. Anneme bir kaç koli açtıktan sonra çantamı alıp aşağıya indim, "ben çıkıyorum etrafı dolaşıp gelirim" diyip annemin cevap vermesini beklemeden kapıyı ardımdan kapattım. Annemin cevabını beklesem izin vermeyeceğine emindim.
Yeni okulumu merak ediyorum ama yarın, yani okulun ilk günü öğrenirim zaten, aklıma not ettiğim caddeye doğru yürüyorum hava kararmak üzere, etrafta kısa bir zaman önce yağan yağmurun kokusu var, yerler ıslak. Yoğunluğu azalmış kaldırımdan yürümeye devam ettim, gözüme çarpan isimsiz kafe görünümlü mekana girdim. Sarışın bir garson gülümseyerek yaklaştı "ne alırsın?" gülümsemeye devam ederken "sanırım yenisin?"dedi tek kaşı havadaydı, gerçekten bu kasabaya ısınmaya başladım ilk kafeden sarışın çocuk voov diye içimden geçirirken cevap verdim "evet yeniyim, kahve alabilirim sanırım"tabiki sanırsın salak kahve desene! Çocuk samimice sırıtıp"Hemen getiriyorum" dedi ve uzaklaştı. Çevreye göz gezdirdim ileride bar usulü bir set ve raflarda sayısızca içki vardı. Gözerimi kocaman açıp rafı incelerken "Kahve istediğine emin misin?" Alaycı sesle irkildim , sinirli bakışlarımı sarışın oğlana gönderip aynı alaycı tonla "eminim, teşekkürler" dedim. Kiminle dalga geçiyor bu garson çocuk yaşım 18 tamam mı istediğimi içebilirim artık . Kahvemi yarılayıp masaya bi miktar para bıraktıktan sonra lavoboya olma ihtimali yuksek olan kapıya ilerledim , ustunde wc tarzı bir yazı ya da işaret yoktu. Aman Bahar mekana isim koymayan tuvalalete tuvalet der mi zaten. Kapıyı araladım tuvalet değildi tamamı metal rengi olan bir koridor. Merak duygularım tavan yaparken elime gelen ilk kapıyı açtım. Gözlerim benden habersiz kocaman olurken istemsizce elimi heyecandan aralanan ağzıma götürdüm, yanlış görmüyorsam ya da ışınlanmadıysam şu an kocaman bir barın içindeydim. Müzik sesi kulaklarımı tırmalarken güçlükle ilerledim. Ama aklımda kocaman bir soru işareti vardı. Bu yükses ses nasıl oluyorda dışarıdan duyulmuyor!?
Metal kapının başında bekleyen adamın vücudumu süzen bakışlarından rahatsız olup evime dönme isteğiyle dolup taştım. Ama kapı ardımdan kapanmıştı bile. Kalabalığı delip geçerken duraksadım. Saçları dağınık, mavinin en koyu rengini gözlerinde taşıyan adam dikkatimi dağıtmıştı. İçkisinden koca bir yudum alıp oturduğu tabureden kolayca kalktı. Güçlü bir izlenimi vardı. Çarpıkça gülümsedi. Karşısında beliren sarı saçlı kadına baktım, kadın kahkaha atıp ellerini adamın boynuna doladı. Kadının yüzünü net olarak görebiliyordum. Kahkahası donup kalırken, yüzünü buruşturdu ve korkuyla çığlık attı. Sesi müziği bastıramamıştı. Aramızda az mesafe vardı ve kadının korku dolu bakışları bende sabitlendi. Adam başını sarı saçların arasından kaldırıp kadının yüzüne eğildi. Ah. Burda ne işim vardı ki. Bir kaç adım gerilerken, Adam sırtını döndü ve kalabalığın arasında direkt lacivert gözlerin hedefi olmuştum. Sarı saçlı kadın boynunu tutarak koşmaya başladı. Neydi o elinin altından beyaz elbisesine bulaşan şey. Kan mıydı!
Ağzımda istemeyerek mırıldandığım küfür kendi kulaklarıma bile ulaşamadan gürültüye karıştı. Genç adam kaşlarını kaldırıp gülümser gibi oldu. Ya da ben gülümsediğini zannettim. Ya da bu gülümseme sıradaki kurbanın benim olabilme ihtimalimdi ki kendime gelip geldiğim kapıya koşmaya başladım. Kalbim boğazımda atıyordu resmen. Birine çarpıp özür dilerken bir diğerine çarpıyordum. Fazla adrenalinden kendi ayağıma takılıp tökezledim. Tam düşecekken bir el bileklerimi sıkıca kavradı. "Teşekkür ed.."
Bakışlarım adamın gözlerine ulaştığında güçlükle yutkundum.
Bileklerimi bırakmıyordu. "Ben hiçbir  şey görmedim!" Dehşete kapılmıştım ve düşünmeden konuşuyordum. 
"Eminim.." dedi. Barın bir köşesindeydik ve çevrede daha az insan vardı. Geriledim. Sırtım duvarın soğukluğuyla gerilirken bileklerimi kendime çekip bırakması için hatırlattım. Gözlerini gözlerimden çekmiyordu. "Beni görmedin. Buraya hiç uğramadın. Şimdi evine koş ufaklık."

Tehlikeli KasabaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin