Zerda
Kapıyı tam çalacakken koridordaki ışık yandı. Sanırım birisi aşağı iniyordu. İçimde çok büyük bir mutluluk, yüzümde ise aptal bir gülümseme vardı. Allah'ım anlatacaklar ve herşeyin büyüsü bozulacaktır diye ödüm kopuyor. Buz gibi olmuş parmaklarımı birbirine ovuşturup bana doğru gelen gölgeye baktım. Kapıyı açan annemdi beni karşısında beklemediği için bir anda irkildi. Elinde tuttuğu minik tencereyi tek eliyle tutup diğer elini göğsüne götürdü. Açılan gözleri ne kadar çok korktuğunu gösteriyordu. Ama refleks olarak kahkaha atmaya başladım. "Kızım ne yapıyorsun burada ödüm koptu" baş parmağının içiyle damağını kaldırdı. "Bak bir de gülüyor ben Şengül ablama gidiyorum yemek yaptım bir kapta ona götüreceğim. "
"Dur ben de geleyim" deyip kapıyı kapattım."
"Hadi gel"
Şengül abla mahallemizin eskilerinden. Herkes birileri veriyor kimsesi yok. İki sene önce ilk ve tek çocuğu olan Merve kayboldu. Mahalleli kaçırıldı dese de ben kendisi gitti diyorum. Çok fazla sohbetim yoktu ama iyi bir kız değildi. Her akşam başka arabayla gelirdi eve. Bazen sarhoş bezen de şarkı söyleye söyleye girerdi evine. Sonra yükselirdi evden gürültüler. İşte Merve gidince babası bulacağım derken kalp krizi geçirip öldü. Şengül abla ise olanların etkisiyle aklını yitirdi. Durup durup çığlıklar atıyor. Annem arada bir gidip yıkıyor onu. Yazın neyse de kışın çok zor geçiyor. Akşama kadar yatakta öylece yatıyor. Çok geçmeden geldik. Kapı hafif aralıklıydı. İçeri girecekken annem kolumu tutup öne geçti. Hafifçe kapıyı açıp "şengül abla" diye seslendi. Karşılık gelmeyince "Şengül abla evde misin"
Alkış sesiyle gülerek çıktı odadan. Üzerine giydiği büyük erkek kazağını göstererek ellerini birbirine vuruyor mutluluk nutukları atıyordu. "Aa yeni elbisen mi oldu çok güzelmiş" diyerek elini Şengül ablanın sırtına attı. Annem. Ben de kapıyı kapatıp içeri girdim. Çok kötü bir koku ve basık bir hava vardı içeride. Boyası dökülen duvarlar kirden deseni belli olmayan halı, camlar kirli ve perdesi parçalanmış. Çok temizdi kendisi ev parlıyordu resmen şimdi onu böyle görünce çok üzüldüm. Üzerinde eski bir yorgan olan yatağın ucuna oturmuşlardı annemle.
Annem elleriyle yemeğini yedirdi. Çok hızlı yiyip hemen ağzını açıyordu. "Kim bilir en son ne zaman birşeyler yedi garibim" dedi annem tencerenin dibinde kalan son lokmayı verirken.
Annem Şengül ablayı yatağına yatırıp üstünü örttü. "Hadi kapat gözlerini tamam mı"
Gülümseyip yumdu gözlerini. Aslında herşeyin farkında gibiydi. Dünya akıl almaz bir halde, aklını kaybederek akıllı davranmıştı Şengül abla. Yoksa bu acı geçer miydi.Işığı da kapatıp çıktık evden. Neşem bozulmuştu biraz. Düşünüyorum da hayat eşit dağıtılmamış. Ama buna rağmen herkes olduğu konumdan memnun değil ve bir başkasının yerinde olmak istiyor. İçimi daraltan düşüncelerden sıyrılıp annemin koluna girdim. Annem aslında Ufuk ile olan ilişkimi biliyordu ama hala onun küçük kızı olduğumdan ve Ufuk'a biraz daha güvenmediğinden ilişkimizi onaylamıyordu. Zile basıp kapının açılmasını beklerken annem bir anda gözlerini büyüterek bana baktı. "Kızım sen şu Nergis Abla'nın büyük kızı Nurhan'ı tanıyor musun yani muhabbetiniz var mıydı hiç?" soruya çok fazla hazırlıksız yakalanmıştım. Neden sorduğunu anlayamadım. "Hayırdır ne oldu"
"Ay kızım soruma soruyla cevap verme"
yukarıdan kapı açılmıştı içeri girip "Yani bir kaç gün öncesinden gelip biraz alış veriş yaptı iç çamaşırı falan filan işte neden ne oldu"
Eliyle oturma odasının kapısını açıp "Kaçmış" dedi. İçeri girer girmez odanın sıcaklığı yüzüme çarptı. Ve annemin yapmış olduğu mis gibi yemek kokuları beni acıktırdı. "Kime kaçmış" dedim konuyla ilgileniyormuş gibi. pek sohbetim yoktu çünkü Nurhan'la. Benden yaşça büyüktü.
"Evli bir adama"
"Yuh" dedim. Üzerime yük olan kabanımı çıkarıp annemin yanına oturdum. Konu biraz daha dikkatimi çekmişti. "E kimmiş bu adam"