❁5❁

6.5K 443 167
                                    

Bu bölümü yazarken psikolojim bozulmuş olabilir ama sorun değil. Vote ve yorumlarsınız hemencecik geçer. Sarang sarang ^^

●●

  "Oyuncağı elinden alınmış çocuk gibiydi. Kanatana kadar duvarları yumrukladı." Sıkkın bir şekilde saçlarımı karıştırdım. "Neden durdurmadınız?" Kahve ficanıyla oynayan parmakları durdu.

"Durdurmadık değil Soo, durduramadık."

Nefesimi bırakıp başımı eğdim. Bir eli sıkıca omuzumu kavradı. "Kendini suçlama." Düşüncelerimi okumuşçasına beni teselli ettiğinde, ona gülümsedim. "Onunla konuşmalısın." Gözlerimi yumup başımı salladım. "Ona ne diyeceğim ki hyung?" Omuz silkip dumanı tüten kahvesinden küçük bir yudum aldı. "Bilmiyorum ama artık bu olaya bir son vermelisiniz." Kaşlarım çatılırken ellerimdeki bakışlarımı ona kaldırdım..

"Hangi olaya?" Gözleri yüzümde gezindikten hemen sonra suratını buruşturup başını eğdi. "Ah cidden.. Bunu seninle konuşan neden benim ki? En büyük olduğum için mi beni seçtiler?"

Kaşlarım daha fazla çatıldığında Minseok gözlerini tekrar bana çevirdi. "Jongin seni seviyor Kyungsoo." dedi bir çırpıda.

"Bende onu seviyorum hyung. Yani-"

Elini salladığında sustum.

"Hayır Soo. Jongin seni gerçekten seviyor."

İrkildim. Gülecek gibi olsamda boğazımdaki ağrı bunu engelledi. Aldığım derin nefesler ciğerlerime yetmiyor gibi hissettim saniyesinde. Yoğun bir uyuşukluk parmak uçlarımda başlamış yavaş yavaş bedenime dağılıyordu.

"Ne saçmalıyorsun?" Sesim beklediğimden çok daha yüksek çıkmıştı. "Sessiz ol Kyungsoo. Herkesi uyandıracaksın." Titreyen ellerimi kavradığında tutuşundan hızla kurtuldum. "Sen ne dediğinin farkında mısın?" Sandalyeden gürültüyle kalktığımda diğerlerinin uyuyor olması veya saatin gecenin ikisi olması umrumda değildi. Uyuşan bacaklarımla mutfaktan çıkmama izin vermeyip beni tuttu.

"Sakin ol."

Onun uyaran ses tonunu umursamadım. "Bunun imkanı var mı hyung Tanrı aşkına? Siz delirdiniz mi? Onların aklına nasıl uyarsın sen? Sen ya, sen! En büyüğümüzsün nasıl çocukların lafına gelirsin?"

Onun abim olması şuan için düşüneceğim son şeydi. Titrek parmaklarımla saçlarımı hızla geri ittim. "Kafayı yiyeceğim!" Mutfakta dolanmayı bırakıp tekrar Minseok'un önüne dikildim. "Biz erkeğiz! Nasıl bunu söylersin?" Çatık kaşlarıyla beni süzdü. "Kızma ama bu kadar tepki vermen garip Kyungsoo." Güldüm.

"Ne? Benim de mi ibne olduğumu mu söylüyorsun?"

Resmen üstüne kükremiştim. Gözlerimin neden dolduğunu bilmiyordum. Masadaki kahve dolu bardağı gelişi güzel savurdum. Hayretle dudakları aralandı. "Ne yani Jongin ibne mi? Bunu mu demeye çalışıyorsun?" Onunda ses tonu sertleştiğinde dişlerimi birbirine bastırdım.

"Eğer bu doğruysa-"

"Ne yapıyorsunuz siz?" Suho kaşları çatılı bir şekilde kapıya dikildiğinde ona iğrenen bir bakış attım. "Sizde böyle mi düşünüyorsunuz? Onun.. beni sevdiğini?" Yüzüm buruşurken bu halime gözlerini devirdi. "Bunu kabullenmek zor olabilir ama bu gerçeği değiştirmez Soo."

Etrafta kırıp dökecek bir şey aradım ama şansıma, bu gece mutfak oldukça düzenliydi.

"Gerçek ne ki? Birbirimize aşık falan mıymışız? Midemi bulandırıyorsunuz!"

Ona doğru yürürken Xiumin'in kolumu kavrayan parmaklarından kurtuldum. Kendimi delirmiş gibi hissediyordum. Bir kere saygısızlığımın olmadığı abilerimi midemi bulandırmakla suçluyordum. Ve cidden kusacak gibiyken buna takılmadım.

Jongin and KyungsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin