12.Bölüm: SOĞUK

56 6 8
                                    

-Seni kaybedeceğim diye çok korktum. dedim yatağında yarı baygın bir halde yatan yıldızımın ellerini sıkıca tutup, öperken.

-Sana korkma demiştim, benim her şeyden haberim vardı. dedi tuttuğum elini çekip omzuma bir tane vurarak.

Haklıydı, bana korma demişti ama ben yine de çok korkmuştum. Dört elementin temsilcisi yıldızımın kanından küçük bir tüp aldılar ve yıldızım yarı ölü bir şekilde kollarımın arasında duruyordu, nasıl korkmayacaktım? Kendi canımdan daha değerli gördüğüm yıldızıma zarar geldiğini gördüğüm halde benden nasıl soğuk kanlı davranmamı bekler insanlar, akıl erdirememiştim.

Olaydan sonra Arnese ve diğer üçüne kötü bir şekilde kızıp onu yatağına taşıdım ve üç saat boyunca ayılmadım ve her onları görüşümde tekrar tekrar kızdım. Hatta o kadar kızdım ki yıldızın uyandığına nerdeyse benden daha çok sevinecektiler. Yalnız bir kere bu konuda hiçbir hatam yoktu çünkü beni bu konu hakkında kimse bilgilendirmemişti. Çok şükür ki ne yıldızıma kötü bir şey oldu ne de biraz fazla tepki gösterdiğim element temsilcilerine. O sinirle onlara bir şey yapmadığıma şükrediyorum.

Yıldızıma doya doya bakarken ellerinin buz gibi soğuk olduğunu farkettim. Ellerini ısınması için ovuştururken:

-Ellerin çok soğuk, üşüyor musun? dedim ve üzerindeki örtüyü göğsüne kadar kaldırdım.

Hala baygın olan gözleriyle bana bakarak:

-Üşüyorum evet, ama senin ellerin de çok soğuk. dedi hafif uykulu sesiyle.

Ellerimi boynuma götürdüm ve gerçekten benim ellerimde çok soğumuştu. Daha kış mevsimine çok vardı ve biz daha ilkbahardaydık. Doğanın da benim gibi aklı karışıktı anlaşılan.

Yıldızımın kollarını da örtünün altına koyarak masanın altında duran sandıktan başka bir örtü çıkardım ve onuda üstüne örttüm. Alnına güçlü bir öpücük kondurarak:

-Sen biraz daha uyu ben şu meşalelerin hepsini yakayım da oda daha iyi ısınsın. dedim meşaleleri yakmak için çakı ararken.

-Uyurum ama bir şey söylemem lazım. dedi yıldız bana bakıp hafif gülümseyerek.

Meşalenin altında asılı duran çakılarla odadaki bütün meşaleleri yakıp tekrar yıldızın yatağında oturdum.

-Tabii ki söyle, dinliyorum. Dedim.

Kafasıyla gel yaparak:

-Yaklaş biraz, kulağına söyleyeceğim. Dedi.

Gülümseyip yaklaştım ve kulağımı ağzına doğru yanaştırdım. Boynumu huylandıran nefesini hissederek dinledim onu. Ve ben can kulağıyla onu dinlerken yanağıma hafif masum bir öpücük kondurdu ve başını tekrar yastığına gömüp sırıtan surat ifadesini takınarak gözlerini yumdu.

Aldığım tatlı öpücük midemde belki bir ormana sığmayacak kadar çok kelebeği Serbest bırakmış, neredeyse kelebekler ağzımdan çıkacaklardı. Mutluluğum ve öpücükten aldığım huzurum tarif edilemez derecede çok ve değerliydi. Belki de karşımda duran, evrenin en saf varlığını izlerken kapı çaldı ve bütün büyülü an sanki birden kalbimin içine girip kendini gizledi.

Ayağa kalkıp kapıyı açtım. Gelen kişi bana yardım etmek için gelenlerin en küçük üyesiydi daha doğrusu bu mücadelede sırt sırta vereceğimiz en küçük üyemizdi; Leni.

Leni kahverengi kasket takmış krem rengi gömleğiyle yine kasketiyle aynı renkte kahverengi pantolonunu birleştiren askılıklar takmıştı. Tam bir maceracıydı ve cesareti hareketlerinden anlaşılıyordu. Saçları açık kahverengiydi ve kasketinin altından çıkacak kadar uzundu. Leniye böyle boydan bakınca sanki küçüklüğümü izliyor gibiydim. Bende tıpkı onun gibi giyinir ve her deliğe girmeye çalışırdım. Dalmış olduğum düşüncelerden sıyrılıp suratıma pişkin pişkin gülerek bakan Leniye kısık sesle sordum:

Gece GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin