5.Bölüm: TÜNELİN ARDI

434 26 18
                                    

Yapacak tek bir şey kalmıştı.

Teslimiyet...

Ve bu durum benim içimi parçalamaya, kalbimi zincire vurmaya yetmişti.

Kendimi  boş zindan odasının, gri ve sıvasız dört duvarı arasında, demir parmaklıklı küçük pencereden içeri sızan ay ışığının vurmadığı en ücra köşede dizlerini göğsüne toplamış, yerde -soğuk betonda- oturup beklemekten başka bir çaresi olmayan bir adam gibi hissettim.

Ben oyun oynamayı sevmiyordum ama Kaderim neden benimle oyun oynamayı bu kadar çok istiyordu. Ben oyundan kaçarken o neden ısrarla bu isteğimi reddediyordu.

Kapının sesi kalbimle aynı orantıda artarken yaşlı, kolumdan tuttu ve dalgın bedenimi uyandırmaya çalıştı.

"Kayra kalk! Ben çıkış yolunu biliyorum."

Heyecanlandım. Çıkış yolu mu! Kafamı ona doğru kaldırdım. Gözlerinde ışık vardı. Gözlerinin mavi olduğunu daha yeni farketmiştim. O mavi gözler bana umutla bakıyordu. Ve bakışları beni kendime getirdi.

"Ne... Nasıl ? Yani nerden? " deyip ayağa kalktım.

Kalkmam ve geri yere çömelip ellerimi başıma siper etmem bir oldu.

Dışarıdan büyük bir patlama sesi geliyordu ve o sese karışan insan sesleri. Dışarısı mahşer alanı gibiydi. Ayağa kaldığımda  perdenin arkasından koşuşan insanlar görünüyordu. Çocuklarına siper olmuş anneler, annelere siper olmuş babalar... yanıp dökülen evler, yanan yerdeki cansız bedenler,  koşuşturan  askerler ve Bütün bu olanların sorumlusu ben.

Bunu bilmek çok acı.

Bütün bu olanların hesabını vermem gerekiyordu. Bundan kaçmak o kadar kolay değildi. İnsanlara bu belayı musallat eden ben,  kaçacak mıydım? Yok,  o kadar kolay değil.

Pencereye daha çok yaklaşıp Kafamı gök yüzüne doğru kaldırdım ve görüş alanıma yine girdiler. Bu onları üçüncü görüşümdü ama bu sefer çok daha farklı geliyorlardı.

Çok daha  güçlü, cok daha kalabalık, çok daha kararlı.

Çünkü gelmeleri artık yasallaşmıştı. Gök yüzünde kara bir bulut topluluğu gibi yaklaşıyordu karanlık. Uçuşan siyah kıyafetlerinin içinde korku saçan karanlık. Onları ben çağırdım, onları ben davet ettim ve öylece kaçacak mıydım? Misafirlerimi ağırlama zamanı.

Pencerenin önünden ayrıldım ve hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm. Bu yaptıklarımın bedelini ben ödeyecektim. Elimi kapı koluna atmamla yaşlı elimi yakaladı.

Kısık sesle "Dur yapma! Delirdin mi sen? Kapıyı açınca her şey düzelecek mi sanıyorsun? Her şey daha da kötüye gidecek. Pera kitabı elimizde,  unuttun mu? "

Elimi kurtarmaya çalışarak:
"Şuan her şey mükemmel mi sanki!  İnsanları görmüyor musun hepsi benim yüzümden bu durumda. Bırak kolumu ve geç olmadan burdan git. Aksi taktirde sanada benim yüzümden bir şey olmasına dayanamam."

Yaşlı bu defa gerçekten sinirlenmişti. Bileğimi daha da çok sıktı.

"Sen hiçbir şey bilmiyorsun. Gel çabuk." Deyip beni merdivenin altındaki bölmeye götürdü.

Yere çömelip ahşap zemin üzerindeki küçük dikdörtgen halıyı kaldırdı. Ve kafasını bana çevirerek gülümsedi. Ve gülümsemesine             "Unutmamışım." Kelimesini ekledi.

Gece GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin