vingt

1.2K 148 50
                                    

M I C H A E L (A)'NIN
BAKIŞ AÇISI

Bugün, Luke'suz geçireceğim ilk gün olacaktı. Ailesiyle biraz zaman geçirmek istediğini söylemişti, ben de öyle yapsam iyi olurdu.

Bir çiçekçiye girip biraz lale aldım. Bunlar annemin en sevdikleriydi. Çünkü bayağıdır onu görmemiştim ve bu kötü hissettiriyordu.

"20 dolar ediyor." Kasiyer bana gülümsedi.

Cebimden 20 dolar çıkarıp kasiyere verdim ve hızla "Teşekkürler" diye mırıldanıp tekrardan arabama doğru yürüdüm.

Birkaç dakika sonra annemin evine geldim ve demir kapılardan içeri girip çimlerin üstüne oturdum, annemin olduğu yerin yanına.

"Hey, anne. Bunları senin için aldım." Hafifçe gülümsedim ve laleleri toprağın üstüne koydum.

"Seni uzun süredir ziyaret edemediğim için özür dilerim. Bir sürü olay oldu. Bunları artık sana anlatabileceğimi düşünüyorum."

"Şey, sana anlattığım çocuğu, Luke'u, biliyorsun değil mi? O sonunda bana çıkma teklif etti, yani çok mutluyum." Luke'u düşününce gülümsedim. Ama konuşmaya devam ettiğimde gülümseme yüzümde soldu. "Ama Ashton benimle konuşmayı kesti, onu Luke'la konuşmak için bıraktığımı sanıyor. Ki yapmadım. Ama şimdi o beni Luke'un eski en yakın arkadaşı için bıraktı."

"Seni özlüyorum anne, çok özlüyorum." Bir damla göz yaşı yanaklarımdan süzülüp toprağa düştü.

"Neden beni bıraktın?" Başka bir gözyaşı yanaklarıma inince yüzümü sildim.

Önümde duran gri taşa bakmaya başladım, "Seni özlüyorum, anne. Keşke şu an benimle olup her şeyi konuşsaydık. Keşke şu sikik kanser yüzünden beni erken bırakmasaydın." Hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Mezar taşına doğru yaklaşıp başımı yasladım.

Gitmem gerektiğini farkedene kadar bu pozisyonda durdum.

"Seni seviyorum, anne. Çok seviyorum. Sonra görüşürüz. Yakında tekrar geleceğim." Mezar taşını öpüp ayağa kalktım. Uzun süredir oturduğumdan bacaklarım uyuşmuştu.

Yürümeye başlamıştım ki arkaya bakıp "Seni seviyorum." Diye fısıldadım ve bir öpücük gönderdim.

Tam kapılara yaklaşmıştım ki birden yağmur bastırdı. "Siktir." diye hırladım ve arabaya doğru koşmaya başladım.

Hemen içeri girip kapıyı çektim. Mezarlığa bir bakış attım ve annemin cenazesini hatırladım.

"Neden? Neden bunun benim annem olması lazımdı? Kimse bu sikik şeyi haketmez!" Bağırdım ve direksiyonu yumrukladım. Tekrardan titreyerek ağlamaya başladım.

Telefonumu çıkardım ve Luke'a bir mesaj attım.

michael: luke?

luke: ne var ne yok kedicik?

michael: ailenle olan işini bitirdin mi

luke: daha değil ama bana ihtiyacın mı var? eğer öyleyse şimdi çıkabilirim. fazla önemli bir şey yok.

michael: lütfen

luke: neredesin? arabaya bindim şimdi

michael: evin yakınındaki mezarlıktayım.

luke: hemen geliyorum. orada kal bebeğim xx

michael: teşekkürler.

Luke'un gelmesi ve arabamı bulabilmesi uzun sürmemişti. Arabayı benimkinin yanına park etti ve dışarı çıktı, onun binebilmesi için kapıları kilitlememiştim.

"İyi misin bebeğim? Gel buraya." Kollarını bana sardı, ona minnettardım. Omzunda ağlamaya devam ettim.

"Siktir, değilim." Hıçkırdım.

"Ben küçükken babam gitti. Annem de birkaç ay önce öldü. Sadece onun mezarını ziyaret etmek is-" ağlamadan cümlemi tamamlayamadım. "İstemiştim. Onu çok özledim, Luke."

Her şeyi anlattığımda Luke'un gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Her şey geçti kedicik. Artık buradayım. Seni seviyorum." Luke sırtımı sıvazladı ve kafasını omzuma yasladı.

"Teşekkürler Luke. Her şey için."

~
Okurken ağlamıştım zaten, ama çevirirken de tekrar ağladım. Bu kitabı seviyorum.

tricked //muke {türkçe}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin