2

563 42 2
                                    

Aşırı pöff'lük bir bölüm oldu. Kendince aşk acısı çeken şahıs ,ben, uyumadan önce bir şeyler yazdı bozdu. Umarım en azından ufacık hoşunuza gider. İyi okumalarr

----------

'3 gün sonra 12 de.' Ve o çarpık gülüş.


Sehun'un kafasında sadece bunlar yer etmişti. Bir de Jongin'in, kafasında dolaşan elleri. Tabi kokusu da vardı. Belki ufak kahkahaları...

Sehun eğer Jongin'i düşünmeye başlarsa işin içinden çıkamazdı. Şuan kafasına daha net oturmuştu bu gerçek. Oysa böyle şeyler düşünmemeliydi o. Pisti. İğrençti.

'Bana dokunmaya kalkma velet. Sen iğrençsin. Sadece hastalıklı bir çocuksun.'

Elleri kulaklarına gitti. Sanki onları kapatırsa kendini soyutlayabilirdi bu berbat dünyadan. Ya da belki iğrenç benliğinden. Ama yanılıyordu. Dünya üzerindeki her şey somuttu onun için.Ve kolları fazla kısaydı.

Baş ağrısı dayanılmaz bir hal aldığında arabayı durdurttu Sehun. Şoför Huang ona endişeyle baktığında 'yürüyeceğim' dedi yalnızca. Sesinin çıkıp çıkmadığından emin değildi. Hastane girişinde oldukları için Tao sesini çıkarmadı. Arabayla yavaşça Sehun'un arkasından gitti.

Titreyen bacakları ve arada duraksaması büyük olanı zorluyordu. Ama inatla arabayı sürmeye devam etti. Daha sonra olanları Suho'ya bildireceği için sessizce özür diledi Sehun'dan.

Ve Sehun. Kaybolmuştu. Tek bildiği 10 yaşında ve iğrenç olduğuydu. O anda takılı kalmıştı. Üstünden yıllar geçmesine rağmen bunu atlatamıyordu.

'Belki istemiyorum' bunu çok düşünmüştü fakat o kadar basit değildi. Birini sevdiğiniz halde ona yaklaşmaktan korkmak çok zordu. Ve fazlasıyla acıtıyordu. Sürekli Jongin'i düşündüğü halde onunla sadece rüyalarında tam anlamıyla bir olmak garipti, tanımsızdı. Ve Sehun tanımsız hiçbir şey için uğraşmazdı. Onun için tanımsız 0'dı. 0 ise Sehun.

Bacakları onu aşina olduğu odaya sürüklerken kafasında binlerce şey vardı. Beynini zorluyordu bu yoğunluk. Ama geri kalan her şey gibi umrunda değildi. İstediği tek şey okyanus kokulu adamdı. Geldiği kapıda 'Kim Jong In' yazıyordu. Evet, Sehun psikiyatr kısmını atlamıştı.

Kapıyı tıklatıp içeri girdiğinde, adamın nasıl bir heyecanla onu beklediğini bilmiyordu. İkisi de mutluydu. Kalpleri kuş gibi atıyordu.

Fakat Sehun odaya girdikten sonrası pek etkileyici değildi.

Kapıyı kapatmış ve arkasına yaslanıp yere kaymıştı. Terliyor, titriyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Esmer adam korkmuştu. İşi bu tip insanlarla ilgilenmek olsa da Sehun onu korkutmuş, içinde bir yerleri acıtmıştı.

Yavaşça yaklaştı yerdeki adama. Korkak adımlar atıyordu. Yanına çöktüğünde, sarışının ellerini, dikkatlice kucağına aldı.

'Sehun' sesi mırıldanır gibiydi. Fakat sarışın ona duyduğu çekim sayesinde kaçırmamıştı bunu. 'Sana sarılabilir miyim?'

O kadar minik bir sesle ve içten sormuştu ki... Sehun'un düşüncelerini bir ninni edasıyla bölmüştü. Küçük olan, ellerini kurtardı esmerin kucağından. Jongin hayal kırıklığıyla kafasını eğiyordu ki, boynuna dolanan kolları hissetti.

'İlk kez' diye geçirdi doktor içinden. Sehun ilk kez ona dokunmak için hamle yapmıştı, teması başlatan ilk kez oydu. Ki bu, Jongin için dünyalara bedeldi.

Bütün randevuyu yerde birbirlerine sarılarak, belki biraz ağlayarak geçireceklerini ikiside tahmin etmemişti.

-----
'Hoşgeldin Hyung!'

Kardeşinin neşeli sesi tüm stresinden kurtarmıştı Jongin'i. Sadece onun yanındayken Sehun'u aklından çıkarabiliyordu. Ve bu Jongin için bir lütuftu. Aklını bir süredir sadece sarışın için yoruyordu esmer.

'Yah! Yavaş ol biraz. Yanına geldiğimi tüm hastanenin bilmesine gerek yok.'

Abisinin burun kıvırmasına kahkaha attı Soo. Aslında içinde bir yerlede seviniyordu hasta olduğuna. Bu hastalık sayesinde abisiyle ilişkisi baştan kurulmuştu sanki. Artık daha yakınlardı, tam bir abi-kardeş olmuşlardı.

Bu Soo için değerli bir şeyken Jongin için bir talihsizlikti. Bu düşüncesini belirttiğinde çok kızıyordu Kyungsoo'ya. Ona göre kardeşini her şekilde seviyordu Jongin. Böyle bir şeyin aralarını düzelttiğini düşünmek yanlıştı onun için. Ama Soo... Soo'ydu işte.

'Yanıma gel hyung. Sana bir şey anlatmam lazım.'

Küçük olanın heyecanlı tavrı güldürmüştü Jongin'i. Sedyenin kenarına kıvrıldı. Bir kolu Soo'ya yastık olmuştu ve diğeriyle de ona sarılıyordu.

'Anlat bakalım minik.'

Soo kaşlarını çatsa da pek uzun sürmedi bu tepkisi. Tekrar heyecanlı haline büründü.

'Hyung sözlerim bitene kadar bölmeni istemiyorum. Ağzını bile açmayıp sadece dinleyeceksin.

Son bahçeye çıkışım için bana kızdığının farkındayım. Ama ben bir şey arıyordum hyung. Bir melek bulmalıydım. Ve buldum da. Hoş, işler pek istediğim gibi olmadı ama yine de onu gördüm.

Etrafında ışıklar sıralanmış gibi duruyor hyung. Sanki güneş sadece onu parlatmak için yaratılmış gibi. Meleğim güzelliğiyle her yeri aydınlatıyor. Etrafa yaydığı aura aşırı masum.

Fakat bir sorun var. Tüm o güzelliğine rağmen sürekli ağlıyor. Yani 2 kere gördüm onu aslında. Ama ikisinde de ağlıyordu. Lütfen ağladığında çirkinleştiğini düşünme! Aksine daha masum, daha güzel gözüküyor.

Falat bir sorun var hyung. Ben onunla birlikte olamam. Onu ne zaman görsem kalbim hızlanıyor ve biliyorsun ki bu benim için iyi değil. Sağlığım bozuluyor, tekrar yataklara düşüyorum fakat aklımda hala o-o var hyung. Bu yüzden sen-sen bana ya-yardım edeceksin.'

Firar eden gözyaşlarını sildikten sonra dudaklarını ısırdı çocuk. Bakışlarını kaldırıp tüm saflığıyla gülümsedi abisine. Ve devam etti.

'Onunla ilgilenmeni istiyorum Kim Jongin. Yanında ol ve onu mutlu et. Sen, ben yapamazken, onunla ilgilenebilirsin. Kardeşin için, kardeşinin sevdiği çocukla birlikte ol lütfen.'

Jongin zaten anlama güçlüğü çekiyorken son cümlesi kanını iyice dondurmuştu. Bir süre boş boş karşısındaki çocuğa baktıktan sonra gözlerinin yandığını hissetti. Gözleri yanarken içi öfkeyle kavruluyordu.

'Ne diyorsun sen!'

20 count |Sekai|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin