3

496 42 9
                                    

'Hyung sen böyle değildin. Saçmalamıyorum şuan. Sadece gerçekten istediğim bir şeyi söylüyorum. Onunla birlikte ol.'

Sözlerinin abisini daha fazla kızdıracağını biliyordu küçük olan. Fakat yine de denemeliydi. Denemeli ve istediği şeyi kabul ettirmeliydi.

Jongin ise çoktan yataktan kalkmış, odada volta atmaya başlamıştı. Küçüğün sözleri hem canını yakıyor hemde onu sinirlendiriyordu. Aşırı bir tepki vermemek için kendiniz zorlasa bile başaramadı. Ve bir noktada patladı.

'Azıcık mantıklı düşünür müsün lütfen. Ne dediğini bilmiyorsun sen!?'

Gerçekten saçmalıyordu şuan. Başta birini beğendiği için sevinmişti ama şimdi bu dedikleri, bunlar fazlaydı. Karşısındaki çocuğun gülmesi onu daha da sinirlendiriyordu.

'Biliyorum hyung. Yakında öleceğimi bildiğim gibi ne dediğimi de biliyorum. Ve senden son kez kardeşin olarak bir şey istiyorum. Onu sev lütfen. Hayır hayır, onu sevmek zorundasın. O gülümsemeli ve ben ölmeden bunu görmeliyim. Gülerken hayallerimdeki gibi güzel mi bunu bilmek zorundayım hyung. Onun kabuğunu kırabilirsin, artık ağlamasın. Buraya her gelişinde saatlerce ağlıyor hyung. Ve bu benim kalbimi acıtıyor. Lütfen, lütfen yanında ol. Onu koru ve sev.'

Göz yaşları yanaklarını ıslatsa bile hala gülüşünü koruyordu hasta çocuk. Asıl Kai'nin kalbi acıyordu. Kardeşinin böyle olması incitiyordu onu. Ve son ana kadar onu mutlu etmek için her şeyi yapacaktı adı gibi biliyordu bunu.

'Peki'

'Hyungg! Biliyordum, seni çok seviyorum. Şimdi kalan tek şey onu sana göstermek. Oldukça yakışıklısın ve çekicisin ayrıca azıcık aptal olsanda bir doktorsun. Her türlü giderin var yani.'

Jongin kahkahasını bastıramadı. Elleri küçük olanın saçlarını buldu ve dağıtmaya başladı. Az önceki gergin hava yerini neşeli kıkırtılara bırakmıştı.

'Abiye aptal demek Soo. Ve giderim varmış. Ah teşekkürler.'

İkisi de kahkaha atarken birbirlerini gıdıklıyorlardı. Sonunda nefes nefese yatağa uzandılar. Jongin kardeşini kolları arasına almıştı. Biraz kırık, biraz endişeli ama çok mutlulardı. Geleceği düşünmeden sadece yattılar.

Jongin kardeşinin minik nefeslerle, kolları arasında uyumasını izledi. Ay yerini güneşe bıraktığında odadan ayrıldı sessizce. Kapıyı kapatmadan önce her zaman yaptığı şeyi yaptı.

'Tanrım lütfen onu benden alma. Bir gün bunun olacağını biliyorum. Ama lütfen o gün, bugün olmasın.'

-----

'Sehun gelebilir miyim?'

Sarışın çocuk kitabından kafasını kaldırdığında kapısının önünde duran abisini gördü. Yine şefkatli gülümsemesi vardı yüzünde. Abisini kıskanırdı Sehun. Yanlış anlaşılma olmasın. Kötü bir kıskançlık, çekememezlik değildi onunki. Suho sadece çok güzeldi. Şefkatliydi bir melek gibi. Tek isteği onun gibi olmaktı.

İğrenç biri yerine güzel olmak.

'Gelebilirsiniz Bay Oh.'

Suho çocuğun dudaklarındaki yaramaz gülümsemeyi gördüğünde rahatladı. Onun için endişeliydi. Ve evet, Tao arabada olanları anlatmıştı. Tam biraz düzeliyor derken tekrar kendinden vazgeçme ihtimali korkutuyordu büyük olanı.

'Evet yine Küçük Prens okuyoruz Hun. Anlamıyorum bazen seni. O kitabı zaten bin kere okudun.'

Böyle demesine kızacağını biliyordu. Sehun tam bir Küçük Prens aşığıydı. Doktoru ona ilaç vermemişti hiç. Çünkü onu hasta olmadığını yalnızca kendisi hakkında yanlış düşünceleri olduğunu savunuyordu. Ailesinin aksine Suho da böyle düşünüyordu. O yüzden doktor Jongin'i severdi.

20 count |Sekai|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin