Sorsan ikimiz de maviydik; ama birimiz deniz, birimiz gökyüzü.

2.2K 174 0
                                    

Ahmet günler geçtikçe kendini daha da kapatmıştı içine. Kimseyle konuşmak istemiyor, bunun için de özel bir çaba harcıyordu. Yanında duran kızın bıcır bıcır konuşmasına bile tepki vermiyordu. Öyle sessizce gökyüzünü izliyordu. Sıkıldığı zaman nadiren de olsa uyuma taklidi yapıyordu. Bu kızı susturan tek şeydi çünkü. Kardelen 2 haftadır mücadele ediyordu. Ona kendini hatırlatmak için yapmadığı şey kalmamıştı. Öncelikle ikisinin fotoğraflarının çoğunlukta olduğu albümden başlamıştı işe. Bu tutmayınca, onu -biraz da zorla- kulübelerine götürmüş, eski anıları canlandırmaya çalışmıştı. Bir şey hatırlaması umuduyla gözlerinin içine bakması yine sonuçsuz kalınca farklı seçeneklere yönelmeye başlamıştı. Önce beraber okudukları liseye getirmişti onu. Yan yana oturdukları sıraya yerleşmiş, onu da yanına çağırmıştı. Ahmet kızı kırmamak için her dediğini yapsa da hiçbir şeyi hatırlamıyor olmak onun da canını sıkıyordu. Boş boş etrafa göz gezdiriyordu. Elinden geldiğince Kardelen'in anlattıklarına kulak kabartmaya çalışıyordu.

'' Bir keresinde hoca bizi konuşurken yakalamıştı. Dersinde en sevmediği şeylerden biri de buydu. Bizi tahtaya çağırdı ve tek ayak üstünde durma cezası verdi. O gün sınıfa fena halde rezil olmuştuk.''

Onun gülümsemesine çok istese de eşlik edemiyordu Ahmet. Bir yanı bu kızdan kaçıp kurtulmak istiyordu, diğer yanıysa olması gereken yerin tam olarak burası, yani onun yanı olduğunu fısıldıyordu kendisine. Garip bir çelişkiydi. Onunla beraber olduğunda davranışlarında ister istemez bocalamalar oluyordu. Bu kızın hayatındaki yeri anlattıklarına bakılırsa bir hayli fazlaydı.

'' Bir keresinde de, benim kopyamı üstlenmiştin. Benim yüzümden düşük not almıştın. Ki hâlâ bile bu yüzden vicdan azabı çekiyorum. Gerçeği ne zaman söylemek istesem beni küsmekle tehdit ediyordun! Tabii, biliyordun sana karşı olan zaafımı, ondan kendini böyle öne atıyordun...''

Bunları söylerken azıcık kızarmıştı, Kardelen. Hele de Ahmet kendisini böyle ilgiyle dinleyince bir tuhaf olmuştu.

'' Seninle burada bazı çılgınlıklara da imza attık, Ahmet Çağlayan. Hep uslu değildik yani. Tamam, sen hep öyleydin ama ben pek değildim,'' derken dişlerini göstererek gülümsedi. Sanki o günü yeniden yaşıyormuşcasına anlatmaya başladı.

'' Tarih dersini ekmek için her hafta aramızda kura çekerdik. O haftaki tahlihliler de bizdik ve belirli bir planımız yoktu. Seninle sıkı bir kavgaya tutuşmuştuk. Sen çalışkan bir öğrenciydin ve bunu yapamayacağını söylüyordun. Ben sana göre azıcık daha haylaz olduğumdan, senin kadar kasmıyordum kendimi. Tam aksine bu tip durumları heyecanlı buluyordum. Yanlışlıkla yangın alarmını çalıştırmıştım ve sayemde üç gün okuldan uzaklaştırılmıştık. Bana bu yüzden fena trip atmıştın. Gün boyu peşinde koşturup durmuştum. Biraz fazla inatçıydın doğrusunu söylemem gerekirse. Ama bu konuda pek becerikli olmadığımızdan olsa gerek sabahına barışıyorduk. Biz seninle hiç küs kalamazdık, Ahmet. Tıpkı ayrı kalamadığımız gibi...''

Ahmet kendini düşünmeye zorluyordu,ama bir türlü istediği sonuca ulaşamıyordu. Başına saplanan o müthiş ağrı yüzünün asılmasına sebep oldu. Bunu bölense yanındaki kızın hareketlenmeliriydi. Daha bir şeyler anlatacakmış gibi duruyordu. Dudaklarını araladı. Konuşmak için harcadığı çaba işe yaramayınca yüzü düştü. Bu durum çok sinir bozucu olmaya başlamıştı.

Kardelen anlattıkları anıların işe yaramadığını fark edince çantasına uzandı. Soru-cevap yaptıkları, senelerce kavanoz içinde sakladığı renkli kağıtları sıranın üzerine boşalttı. Ahmet'in ilgisi de haliyle onlara kaymıştı.

'' Bunları kesin hatırlayacaksın ama. Derste oynardık seninle.''

Ahmet'in ifadesizce bakmasını aldırmadan kağıdın birini eline aldı.

Senin İçin (Aşka Dönüş Seri-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin