Kafasındaki sorulara aldırmamaya çalıştı Mert. Çünkü daha ne kadar kurcalarsa o kadar çıkmaz bir yol alacağını kendiside çok iyi biliyordu. Sigarasını hızlı hızlı yudumlayıp yere attı. Hışımla eve girip, kendini sözde yatağına fırlattı. Böyle bir şeyi nasıl düşünebilirdi, Bahar'ın aksine...
***
Sabah Bahar erkenden uyandı fakat kalkamadı yerinden. Çünkü herkesin uyuduğunu farkedip, kimseye seslenemedi. Kendi de kalkamadı tabii. Belki bir saat belki de iki saat yataktan kalkmadı. Artık sıkıntıdan patlamak üzere olduğunu düşünerek ilk önce Cansu'ya seslendi. Bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha. Hiçbirinde yanıt alamadı Bahar... Garip bir şekilde Merti çağırmak istemedi o an. Hayır diye geçirdi içinden Mert'i çağırmamalıydı. Zaten evinde kalarak büyük bir yük oluyordu. Bir de sabahları küçük çocuklar gibi Merti asla çağıramazdı.
Mert ise uyanmıştı bile.Yatağın ortasına oturmuş, kara kara düşünüyordu yine. İlk uyandığında aklına Bahar gelmişti fakat dün geceki verdiği karardan dolayı yanına gitmemiş, bakmamıştı. Bundan sonraki kararları da hep bu yönde olacaktı... Sigarayı yakıp yakmamak arasında kalırken kendi isminin yankılanmasını duydu içeriden. Bu... Bu Baharın sesiydi. Yerinden nasıl kalkıp Baharın odasına koştuğunu bilemedi. Sert adımlarla içeri girip hızlı inip kalkan göğsüyle Baharın yanına koştu.
-Bahar! Bahar, iyi misin? Ne oldu? Niye bağırdın?
Düzensiz nefeslerinin arasından konuşabilmeye çalıştı.
Bahar da onun bu haline şaşırsa mı gülse mi bilemedi
-Şey, lavaboya girmem gerek de...
Mert ne demek istediğini anladı. Ama kararından dönmeyecekti.
Soğuk bir sesle cevap verdi
-Uyandırırım Cansuyu şimdi...
Dedi ve Baharın cevabını beklemeden arkasını dönüp gittiğinde Bahar neye uğradığını şaşırmıştı. Biraz önce nefes nefese gelmiş, nasılsın diye soruyor fakat şimdide hiç bir şey söylemeyip gidiyordu. Mertin bu hallerine çok üzülmüştü ama hiçbir şey söylemedi. Ne söyleyebilirdi ki...
Aslında aklına bir şey geliyordu fakat bu seçenek gelmesiyle gitmesi bir oluyordu. En sonunda karar vermişti, bir şey söylemeyecekti ama yapacaktı...
***Mert, aklından Baharı silmeye çalıştı. Düşünmeyecekti. Evet, düşünmemeliydi. Yavaş ve düşünceli, adımları her an Bahar'ın yanına gidecekmiş bir şekilde Aslan ve Cansu'nun kaldığı odanın kapısının önüne gelip kapıyı tıklattı.
İçeriden Aslan'ın gel sesini duymasıyla içeri daldı.
-Aslan, Cansuyu uyandırır mısın? Bahar onu istiyormuş da...
Daha Aslanın cevap vermesini beklemeden arkasını dönüp odadan çıktı. Aklında dönüp duran sorulara, düşüncelere engel olamıyordu. Yorulmuştu... Ve bugün ziyaret etmesi gereken bir yer vardı...
Bu aklına gelen ziyaretle yorgun adımları, bir ceylanın sekmesine dönmüştü.
Hızlı hareketlerle odasına geçip üzerini giyindi. Odasından çıkarken Aslan ile karşılaştı. Aslan, Mertin izinli olduğunu bildiği için bu acele tavırlarına şaşırmıştı.
-Nereye?
Mert Aslanın sorusunu cevaplamadı. Salona geçip arabasının anahtarını ve sigarasını alıp dışarıya çıkarken Aslan sorusunu yineledi
-Mert, nereye dedim!
Mert de bıkkınlıkla
-İşim var Aslan!, deyip kapıyı da sertçe çarparak dışarıya attı kendini. Aslan ise akıllıca davranıp üzerine ceketini ve arabasının anahtarlarını alarak o da dışarıya attı kendini. Mertin arabasını yeni çalıştırdığı görerek hızlıca arabasına atlayarak çalıştırdı arabasını. Bir yandan Merti takip ederken bir yandan da söyleniyordu.
-Gerizekalı herif! Yine ne var aklında kim bilir!
Arkadaş sabah sabah şunlara bak ya! Bahar orda zırlar durur, Mert bey burda atarlanır. Bu ne lan? Derdi ne yine ki-
Aslan sözünü kendisi bölüp gözlerini kısarak Mertin girdiği yola baktı. Burası...Evet, burası bir mezarlıktı... Şimdi anlamıştı Aslan ne olduğunu. Kafasını iki yana salladı. Mert eğer buraya gelmişse çok sıkıntılı demekti çünkü Mert, asla onların öldüğünü kabullenmemişti. Arabasını uygun bir yerde durdurup kafasını geriye yasladı. Gözlerini kapatarak Merti beklemeye başladı
Mert, buraya gelmeden önceki halinin aksine hızlı değil yavaş hareket ediyordu artık. Durgunlaştı. Yavaş yavaş biriciğinin yanına yürüdü. Deniz Hisar yazılı taşı görmesiyle olduğu yerde durdu. Hareket dahi edemedi. Onun isminin burada yazılı olması Mertin kaldıramayacağı bir yüktü. Çok ağır...
Yine ufak adımlarla taşın kenarına usulca oturdu. İlk önce ne diyeceğini bilemeyerek
-Merhaba..., dedi. Bir yarım dakika geçtikten sonra acı bir gülümsemeyle devam etti
-Ne kadar da özlemişim... Ne kadar da özledim... Saçlarını... Gülüşünü...
Ardından elinin tersi ile yaşlı gözlerini sildi.
-Söz vermiştik be... Sadece... Sadece mutlu olalım diye. Niye gittin be güzelim? Hiç mi bilmezdin huyumu... Seni nasıl sevdiğimi... Sen yokken nasıl deli olduğumu... Hiç mi bilmezdin... hiç mi bilmezdin sensiz tutunamayacağımı, yapamayacığımı, yaşayamayacağımı... Hiç mi tanımadın beni... Bari, bari onu da götürmeseydin yanında. Belki... belki o zaman onun için daha iyi yaşardım. Sahi, kızım nasıl? Yine gülüyormu senin gibi? Yine mi yaramazlık mı yapıyor yoksa? Kızma kızıma olur mu? Kızma...Yine göz pınarlarından boşanan yaşlarını sildi Mert. Devam etti tekrar
-Huysuzdur o şimdi. Babasını özlemiştir.
Titrek sesiyle söylediği bu kelimeler Mertin hıçkırıklarına sebep oldu. Elini yumruk yapıp taşa sertçe geçirdi.
-Nasıl dayanırım Deniz! Nasıl! İkinizin acısını da nasıl dayanırım!
Tekrar geçirdi yumruğunu. Tekrar ve tekrar... Sürekli aynı kelimeyi geveliyordu ağzında. Nasıl diyordu...
Söylediği tonda da yumruğunu geçiriyordu taşlara. Şimdi de kelimeleri ile birlikte yumrukları da yavaşlamıştı. Kafasını toprağın üzerine gömerek hıçkırıklarına orada devam etti.***
Şu an ikiside hıçkırıklarla ağlıyordu. Yalnızca bir fark vardı. Bahar, Cansu'nun kollarındayken, Mert ise ölmüş karısının toprağının kollarındaydı.
Bahar, ağlamasının arasında konuştu
-Ne olur Cansu, ne olur gidelim...
Cansu duyduklarıyla gözlerini olabildiğince açarak
-OLMAZ!, diye bağırarak Baharı, hem de garip bir şekilde kendisini de şaşırtmıştı.
Bahar ona soran gözlerle baktığında Cansu ona açıklama yapma gereği duydu
-Ya Bahar, bak bu fırsat bir daha asla elime geçmez. Ben daha Aslanla kalamam. Lütfen yapma böyle. Hem Mertle konuş. Niye böyle yaptın falan de...
Baharın gözleri öfkeyle parladı
-Saçmalama Cansu, asla konuşmam. Belli ki evinde istemiyor artık... Yüzsüzlük mü edeyim?
Cansu derin bir iç çekti
-Bahar, belki o an canı bir şeye sıkıldı. Nereden biliyorsun sana öyle davrandığını?
Bahar olabildiğince hiddetlendi
-Yeter Cansu! Sen çok istiyorsan kal burada ben gidiyorum!
Cansu derin bir nefes çekti içine yine.
-Tamam Bahar, gidelim...
Cansu'nun da bunu kabullenmesiyle gülümsedi Bahar.
-O zaman eşyalarımı sen toplar mısın? Malum, kalkamıyorumda...
Cansu da hızla ayağa kalkıp ellerini belinin iki yanına yerleştirip
-A-aa beni zorla sevgilimden ayırıyorsun, bide bana hizmetçi muamelesi yapıyorsun!
Bahar, Cansu'nun şaka olarak söylediğini bildiği halde suratı düştü. Cansu da pot kırdığını anlayarak eliyle ağzını kapadı
-Ah, canım Özür dilerim ya, gerçekten...
-Önemli değil. Asıl ben Özür dilerim. Sana iş yaptırmak istemezdim ama biliyorsun işte...
Cansu tekrar kırdığı pota lanet okurken avucunun içiyle alnına vurdu. Salak kafam, zaten kız üzgün... Diye geçirdi içinden.
-Bahar, gerçekten kusuruma bakma.
-Tamam Cansu, uzatma...
Cansu da gülümseyerek cevap verdi. Ardından Baharın henüz dört gün önce yerleştirildiği eşyalarını, dolabın üstünden aldığı valize doldurmaya başladı. Bunları yaparken ise suratı hep asıktı.
Bahar dayanamayarak
-Hayırdır? Suratın niye beş karış senin?
Cansu Baharın sözleriyle birlikte gözlerini devirdi
-Sevdiğim adamın yanından ayrılıyorum şu an Bahar... Sence neden olabilir?
Bahar, Cansu'nun sözleriyle gülümsedi. Fakat acıyla bütünleşmiş, mutluluktan yoksun bir gülümsemeydi bu...
-Ben de... dedi Bahar. Ben de sevdiğim adamın yanından ayrılıyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATMAYAN GÜNEŞ
RomansaHayata bir kız uğruna küsmüş adam ve gerçekten Bahar ı olacak bir nişanlı genç kız... Yardım etmek mi istiyorsun? O zaman dinle; yaşama sevinci getir bana çokça olsun çabuk tükenmeyenlerinden. İhtiyacım var bu ara unutmak üzereyim mutluluğu, unutt...