10

62 2 0
                                    

Birden saçımdan tuttu ve var gücüyle çekti..
"N'apıyosun salak!" diye çemkirdim suratına. O da bana bakıp sırıtmakla yetindi sadece.

Adını henüz öğrenemediğim kişi önden gitti ve saçımı tutan kişiye emir verdi. "Cüneyt arkadan gelin!" İlk başta etrafını kontrol etti. Daha sonra eliyle işaret vererek bizi yanına çağırdı.

Buradan götürüyorlardı ama nereye? Resmen arkalarından sürükleniyordum. "Yavaş yürü sersem!" diyerek tekrardan çemkirmiştim. Sanki şuan zor durumda olan ben değilmişim gibi. O da tabi ki dediğimin aksini yapmaya başladı. Birden acı bir çığlık çıktı boğazımdan. Hiç acımadan sürüklüyordu. Anlaşılan kafası güzeldi. Ya da onun için normal bir şeydi.

Acı içinde yürümeye devam ederken etrafımızda insanların olduğunu fark ettim. Tam yardım çağrısı yapacakken biri laf attı önümüzden yürüyen adama:

" Birol bulmuşsunuz yine birini.." dedi yoldan geçen sersem. Önümüzdeki adamın adı Birol'du demek.. Pardon! Adam mı demiştim ben?

Hiç tepki vermedi. Yürümeye devam etti. Tabi ben de boşu boşuna yardım istemedim.

Önümüze yine birileri çıktı. "Lütfen yardım edin!" diye bağırdığımda Birol ve Cüneyt'in kahkaha seslerini duydum. Yanımızdan geçenler de sadece sırıtmakla yetindi.

"Allah kahretsin!" derken sitem dolu bir ses çıkmıştı. Bir Allah'ın kulu da yardım etmez mi? Yokk! Etmiyorlardı..

Bu sefer önümüzde bir köpek belirdi. Havlamaya başladı. Tabi benim köpeklere olan korkum da cabası. Birol denen aşağılık herif köpeğe tekme atmaya çalıştı. Neyse ki isabet edememişti.

Tamam. Köpeklerden korkuyor olabilirdim ama asla onlara birinin zarar vermesinden hoşlanmazdım. Ayrıca o kadar insan varken bir hayvanın Birol denen varlığa isyan etmesi çok tuhaftı. Köpek hırlamaya başladı. Cüneyt'te köpek sayesinde farkında olmadan hafifletmişti elini.

Ben de fırsat bu fırsat müsait bulduğum bir yerine tekmeyi geçirdim ve gittiğimiz yönün tersine koşmaya başladım. Göz ucuyla baktığımda Cüneyt karnını tutuyordu.

Birol yine koşmaya başlamıştı ama bu sefer tek kişiydi. Biraz da tombul bir şey olduğundan bana yetişmekte zorlanıyordu. Aslında iyi koşuyordu fakat yorulunca yavaşlıyordu.

Uzun süre koştum. Tam olarak kayboldum denilebilirdi. Şuan başıma gelen güzel bir şey varsa, O da dengesizlere izimi kaybettirmiş olmamdı.

"Nasıl bir gün bu böyle?" diye sesli bir şekilde söylendim ağlamaklı bir sesle. Pazartesi pazartesi olalı böyle sendrom görmemişti!

Nerede olduğumu bilmediğim bir yerde öylece yürüyordum. "Lanet olsun! Arın yanımda olsaydı bunların hiç biri olmazdı." diyerek tekrar söylenmeye başladım.

İşte ben böyleyim. Sinirlenince, üzgünken, ağlarken, mutluyken... Ruh halim nasıl olursa olsun kendi kendime konuşurdum. Çünkü beni benden başka kimse iyi bir şekilde dinlemez. Zaten ben de kimseye anlatmam. Anlattığım kişi sıkılırsa ben de sıkılırım. Hem de öfkelenirim.. Madem dinlemeyeceksin niye başta konuşturuyorsun arkadaş! Al işte bak düşününce bile sinirleniyorum.

Bunları düşünürken karşıma en son çıkması gereken kişiler çıkmıştı. Daha doğrusu yine ben onları bulmuştum.

Cüneyt ve Birol! Gerçekten artık tâkatim kalmamıştı. Bir mucize gerekiyordu fakat bugün şansımın olmadığı gayet açıktı. Asırlar süren bir pazartesi..

Arkamı döndüm ve sakince yürümeye başladım gözlerimden yaşlar dökülürken. Sanki arkamdan gelmeyeceklermiş gibi. Artık yakalanmak umrumda değildi. Bunu aklımdan geçirmemle, biri de elini saçlarıma geçirdi. Artık yaşların gözümden akması için göz kapaklarımı kapatmam gerekmiyordu. Zaten kendiliğinden dökülüyordu.

"İşte şimdi gerçekten yandın canım." dedi Cüneyt denen şahıs. Gerçekten 'adam' kelimesi gelmiyordu Cüneyt isminden sonra. İsimden dolayı değil, bahsedilen kişinin o şahıs olmasından kaynaklanan bir durum bu.

Artık tamamen teslim olmuştum. O yürüdükçe bende ayak uyduruyordum. En azından bunu deniyordum. Acaba annem ve babam ne yapıyorlar? Umarım tartışmıyorlardır.

Düşüncelere dalmışken hayal görmeye başladığımı fark ettim. Resmen Rüzgar karşımızdaydı.

'Yok artık Belinay! Şu haldeyken bile daha bugün tanıştığın - hatta seni umursamayan- birini düşünmenin hiç zamanı değil! Bu haksızlık!' diyerek bilinçaltım beni kızgın bir şekilde uyarmıştı.

Her ne kadar uyarsamda kendimi, Rüzgar'ı görmeye devam ediyordum. Elimde olan bir şey değildi gerçekten! Sonra bana huzur verdiğini düşündüğüm, beni büyüsüne kaptıran sesini duydum. "Cüneyt derhal ellerini çek!" derken sakindi. Cüneyt kaçamak bakışlarla Birol'a baktı. Birol ise ne yapacağını tam olarak bilmiyor gibi bir havası vardı. Rüzgar "Tekrarlamamı istemezsiniz!" derken az öncekine göre sakinliğini koruyamamıştı. Birol sonunda beklediğim kelimeleri dökmüştü. "Bırak!" derken yenilgisinin verdiği sinirle tıslamıştı.

Cüneyt beni bıraktığında, sendeleyerek yere yapışıyordum ki Rüzgar son anda yakalamıştı kollarımdan.

Yine burnuma yoğun bir sigara kokusu gelmişti. Asıl sorun ise benim bu kokuyu seviyor olmamdı.

Birol bana bakarak ayrıldı yanımızdan. Rüzgar çoktan bırakmıştı kollarımı. "Kendimi çok yorgun hissediyorum. Koluna girebilir miyim?" dedim son nefesle. Kahretsin! N'pıyorsun Belinay?! Beni o mükemmel sesinden mahrum bırakarak sadece kolunu uzattı. En azından kolunu uzattı. Çekip gidebilirdi sonuçta. Ben beklerim.

O kadar yavaş yürüyordum ki, böyle bir teklifte bulunduğum için pişman değildim. Rüzgar'a baktığımda bana ayak uydurmaya çalışıyordu. Daha fazla dayanamadı ve "Çok yavaşsın." dedi. Kolumu bırakmıştı. Tam ağzımı açıp konuşmaya başlayacaktım ki, beni kucakladı. Debelenecektim ama bu gerçekten saçma olurdu. Ağırlığımı hafifletmek için kollarımı boynuna doladım. Başımı zor taşıdığım için başımı geniş göğsüne yasladım. Cidden huzurun temsiliydi kolları.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 27, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bugün Gökyüzü Daha MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin