Sen De Kimsin?!

72 8 0
                                    

Hemen evime koştum. Kapı zaten aralıktı. Anahtarı aramak için oyalanmadan içeriye daldım. Babam kanlar içerisinde yatıyordu yerde.

Baba diye bir çığlık attım sessiz çığlığımdan sonra. Arın sesime gelmiş olacak ki hemen beni kendine çevirdi ve

-"Sakin ol.. Sakin ol.."
diyerek sakinleştirmeye çalıştı. ''Burada kal'' dedi ve babamın nabzına bakarak "Nabzı atıyor ambulansı arayın!'' dedi bağırarak.

Bütün Yıldız apartmanı bizim kapının önündeydi. Bana yıllar geçmiş gibi gelen bir aradan sonra ambulans geldi. Annem ambulansın arka tarafına geçti. Bizde Arın'ın arabasıyla ambulansı takip ettik.

Hastaneye vardığımızda doktorlar kapıda hazır bekliyorlardı ve babamı hemen ameliyata aldılar. Babama kim ateş ettiyse ilk önce annemi bayıltmış olacak ki alnında biraz morartı vardı. Onu da zor sakinleştirdiler ve şuan bir oda da sakinleştiricinin etkisiyle yatıyordu.

Uzun bir süreden sonra Doktor Bey çıktı ameliyathaneden. Nerdeyse adamın üstüne atladım. Aynı zamanda ağlarken soru sormaya başladım.

"-Doktor Bey babam iyi mi? Ameliyat nasıl geçti? O iyi olacak mı? Tam olarak nesi var? Ne olur cevap verin lütfen.. " dedim. O da bana hitaben:

"-Sakin ol küçük hanım.. Baban iyi. Sadece bir kurşun vardı o da sıyırarak geçmiş bu yüzden hayati bir tehlikesi yok. Yakında onu görebilirsin." dedi.

Adeta içime su serpilmişti. Hemen Arın'ın boynuna atladım sevinçten ne yapacağını bilemeyerek.

Tam anneme haber vermek için Arın'dan ayrılacakken onun bana daha sıkı sarıldığını hissettim bu yüzden biraz daha durduktan sonra ''Arın anneme haber vermeliyim.'' dedim.

Beni bırakınca hızlıca anneme haber vermek için odasına yöneldim. Annem biraz halsizdi ama en azından kendindeydi. Annen babamın iyi olduğunu duyunca gözleri öyle bir parladı ki kelimelerle anlatamam. -madem bu kadar seviyorsun niye sürekli tartışıyorsun be annem-

Sonra tekrar Arın'ın yanına döndüm. Doktor Bey babamı görmemize izin vermişti. Babamın yanına gidince ona sıkıca ama canını yakmamaya özen göstererek sarıldım.

Şuan benim işime gelen tek şey okulların tatil olmasıydı. Zaten dönem ortasında taşınmamak için zor ikna etmiştim. Bir de bu kadar olayın içine okul eklenseydi bitmiştim.

Çok yakın zamanda Doktor Bey babamın taburcu olabileceğini söyledi. Annem aşağıda işlemleri hallederken ben de babama yardımcı oluyordum. Bir yandan da evde konuşulması gereken konuların alıştırmasını yapıyordum.

Bu arada Arın evine gitmiş yine bizi eve bırakmak için gelmişti sağ olsun. Babam bu halde araba kullanamazdı. Taksiyle dönecektik ama Arın itirazımı dahi dinlemeden telefonu suratıma kapatmıştı.

Eve girince direk yerdeki kurşunlar dikkatimi çekmişti. Tüylerim resmen diken gibi olmuştu anlamını layıkıyla taşıyarak.

Tam iki tanesi evin ortasında duruyordu. Bir tanesi Doktor Beyin çıkardığı yani babama isabet eden kurşun, diğeri ise sanırım dışarıda korkutmak amacıyla sıkılmıştı.

Babamı eve gelir gelmez rahat edebileceği bir şekilde yatırdık Arın'ın yardımıyla. Doktor Bey babam için bir sürü talimat vermişti.

"Ben gideyim artık" dedi Arın.
''Arın otursana evladım'' diyerek Arın'ı üsteledi annem. Ben de onu destekledim.

"Yok Ayla teyze. Sizde yoruldunuz zaten, dinlenin birazcık daha sonra tekrar uğrarım."
"Ben seni geçireyim o zaman." dedim..

Kapıya vardığımızda yanağına bir öpücük kondurmak için ayak parmaklarımın üstünde yükseldim: "Arın gerçekten her şey için çok teşekkürler. Her an yanımızda olduğun için." diyerek sarıldım sıkıca. O da bana karşılık verdi ve sıkıca sarıldı. Yine ağzından beni sinir edecek sözcükleri dökmüştü: "Abartma güzellik."

"Neyse bu seferlik bir şey demiyorum Arın." diyerek gülümsedim. O da bana karşılık verirken ayrıldı yanımdan.

Bana güzellik, fıstık, fındık.. Denilmesinden nefret ediyordum. Çok samimi bulmuyordum o sözcükleri. O da bunu bildiğinden sürekli beni sinir etmek için böyle seslenirdi bana. Gerçi artık ona böyle söylediği için kızmıyordum ama yine de çaktırmamakta fayda var. Yoksa tepeme binerdi bu Arın.

İçeriye girdim ve kendimi polis gibi hissettim az sonra olacaklardan dolayı.

Aynen şöyle bir diyalog geçti üçümüzün arasında:

-Baba sizi dinliyorum.
-..
-Anne hadi..
-Kızım ne diyorsun Allah aşkına?
-Anne ne dediğimi gayet iyi biliyorsunuz siz! Babamı kim vurdu? Seni bayıltan kimdi ve en önemlisi bunu neden yaptı o pislik?!
-..Annecim sen bunları düşünme bu babanla bizim aramızda. Çocuklar her işe karışmaz.
-Anne 17 yaşındayım.
-Olabilir. Hala benim çocuğumsun.
-Anne biri benim evime geliyor, silahla babamı yaralıyor, seni bayıltıyor, sen hala bana çocuk diyorsun! Çocuk olabilirim ama bunları bilmeye hakkım var!
-Kızım hadi canım odana git annenle konuşmamız lazım.
-Ya baba neden böyle yapıyorsunuz?
-Kızım senin iyiliğin için.
-Baba böyle bir iyilik olamaz biz tehlikedeyiz ve sen bana senin iyiliğin için diyorsun! Ben siz yanımda yokken kendimi nasıl koruyacağım söyler misin? Kimden korumam gerek kendimi onu bile bilmiyorum!
-Senin korunmana gerek yok sana bir şey yapmaz O.
-Nerden biliyorsun?
-Belinay yapmaz! O kadar. Şimdi derhal odana! İtiraz kabul etmiyorum kesinlikle!

Ağlayarak odama yöneldim. Ağladıkça sinirleniyor, sinirlendikçe kendime zarar veriyordum farkında olmadan. Öylece uykuya daldığımı sabah uyanınca fark ettim.

Hemen elimi yüzümü yıkadım, üstümü giyindim, elime bir hırka aldım ve babamların yüzüne dahi bakmadan ve kahvaltı yapmadan evden çıktım.

Bunu kasıtlı olarak yaptım çünkü onlara ne kadar sinirli olduğumu bilmelerini istiyordum. Dışarıya çıktım ama nereye gideceğimi bilmiyordum. Tabi bir de 'Açlık başımda duman, ilk parasızlık ilk heyecan' diye biraz alıntı yaparak söylenmeye başladım.

Bir an karşı kaldırımdan birini Arın'a benzettim. Dikkatlice bakayım derken biri bana öyle bir çarptı ki afallayıp yere yapıştım.

Karşı kaldırımdaki kişinin Arın olmadığını bana bakıp gülmeye başlayınca anladım.

Sinirle baktım ve ayağa kalktım. Artık gerçekten bir şeyler yemem gerekiyordu. Hemen telefondan Arın'ın numarasını çevirdim. Bunu zorla kabul ettirmiş olsam da borç olarak bir miktar para istedim karnımı doyurmak için. Normalde ısmarlardı ama yalnız gitmek istemiştim. Çünkü düşünmeye ihtiyacım vardı.

Hemen Eren Cafe'nin yolunu tuttum ve karnımı doyurdum. Hesabı istedim. Elimi hırkamın cebine attım. Parayı çıkarıp vereceğim sırada cebimden bir kağıt parçası düştü.

Hesabı ödeyip kağıdı aldım ve 5 saniyelik şaşkınlık arası bir bakışla kağıdı okudum.

"Prenses! Bana çok yaklaşmıştın.."

* * * * * * * * * * *

Yazım hataları varsa çok üzgünüm elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum.

Arkadaşlar diğerlerine nazaran bu biraz daha uzun bir bölüm oldu. Kısa yazdığım için her gün yayımlıyorum. Okuyan ve oy verenlere sonsuz teşekkürler. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın. ❤ Yarın yeni bölüm gelecek. Arayı uzatmayı düşünmüyorum şimdilik.

SİZCE BİR SONRAKİ BÖLÜMDE NELER OLACAK? YORUMLARINIZI BEKLİYORUM..

Bugün Gökyüzü Daha MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin