Belinay'dan:
Okula doğru ilerliyordum. Bir çocuk dikkatimi çekti. Oldukça tatlıydı. Birden sırıttı bana bakarak ve ne olduğunu anlayamadım. Elim ayağıma dolaştı ve 'ne bakıyorsun?' der gibi baktım. Manyak mı ne?
Okula girdiğimde sıra oluyordu herkes. Maalesef yanımda Arın yoktu ve kimseyi tanımıyordum.
En son gelenler en öne geçiyormuş.. Çok saçma geldi. Benim bildiğim sona gelen dona kalır. Rencide mi ediyorlardı bu şekilde acaba?
Okul Müdürümüz Fırat Orbay malum konuşmayı yaptı. İstiklal marşı okundu. En ön sıradaydım ve içeriye girmek için yürümeye başladım.
Tam kapının kolunu tutup çekmeye başladığım anda neye uğradığımı şaşırdım. Birden başımın üstüne tanımlayamadığım yapışkan bir sıvı dökülmeye başladı. O kadar korktum ki dizlerimin üzerine çömeldim. Kulaklarımı ve gözlerimi kapattım ani bir refleksle. Kendimi çok çaresiz ve yalnız hissediyordum. Ki gerçekten de yalnızdım. Yanı öyle sanıyordum.
En son kendime geldiğimde etrafımdaki insanların ben ve yanımda birkaç kişiye güldüğünü gördüm. Kendimi çok takatsiz hissediyordum. Sanki bacaklarım kopmuştu. Kalkmaya mecalim yoktu.
Sol kolumda beni kaldırmaya çalışan bir kol hissettim. Kafamı kaldırıp baktığımda bana mahcup bir şekilde bakan bir kız gördüm. Zoraki bir şekilde tebessüm ettim içinde bulunduğum durumdan dolayı.
"Hadi kalk." dedi. "Teşekkür ederim." diyerek kalktım kızın yardımıyla. Kendini tanıttı bana.
"Merhaba ben Asya." dedi.
"Ben de Belinay." diyerek karşılık verdim. "Tanıştığıma memnun oldum Belinay. Hadi gel sana evine kadar eşlik edeyim." dedi. Ne kadar düşünceli. Hiç tanımadığı birine yardım etmek.. Ne olduğum bile belli değil.
"A hayır olmaz!" dedim. O da haklı olarak şaşırdı. "Neden?" dedi ve ben de O'na anlattım durumu. "Annem beni bu şekilde görmemeli. Yoksa okulu basabilir. Tam bir fiyasko olur emin ol.""E napıcaz peki üstünü başını?"
"Buralarda mağaza var mı? Bir de kuaför saçlarımı yıkayıp kurularsam yeterli olur. Üstüme başıma da bir şeyler alırsam kafi."
"Peki sen bilirsin Belinay."Saat erken olduğu için kuaför boştu. Saçlarımı beş-on dakikada yıkadık ve kuruladık. Normalde daha kısa sürebilirdi ama şu saçımda olan tanımlayamadığım şey bizi uğraştırdı.
Oradan ayrılıp bir mağazaya girdik. Gözüme ilk çarpan kot pantolon oldu. Hemen elime aldım. Üzerine bir buluz ve elime onlara uygun bir hırka aldım. Oradan da parasını ödeyip çıktık.
Hemen okulun yolunu tuttuk. Asya'ya minnettardım. "Asya çok teşekkür ederim sen olmasan bu kadar çabuk halledemezdim." dedim. Sesimde gerçekten minnettarlık vardı. "Önemsiz Belinay."
"Ya saçmalama. İlk okul gününü feda ettin benim için.." "Ya yapma şöyle zaten kendimi suçlu hissediyorum size bu saçma şakayı söylemediğim için."Biraz durgunluktan sonra "Haberin var mıydı yani Asya?!" diye çıkıştım hemen. "Belinay dinle lütfen! Gerçekten yapamazdım. Yoksa.."
Yine saçma bir sessizlik hüküm sürdükten sonra: "Yoksa ne Asya? Yoksa ne?!" diye bağırdım. Sesim umduğumdan yüksek çıkmıştı. Yanı bi insanı tanımasam bile eğer başına birşey gelecekse uyarırım.
Yine biraz durgunluktan sonra açıklamaya başladı: "Bak Belinay! Bizim okulun geleneğidir bu. Her yıl yenilere yapılır bu şaka. Dönem ortası da olabilir fark etmez. Yeter ki yeni olsun." diye bahsetti şu saçma sapan ergen şakasından..
Sonra da söylerse okulun ispiyoncusu seçilip daha beter şakalara maruz kalabilme ihtimalinden.
Bunları konuşurken okula gelmiştik bile. Neyse ki 1. ders bitmemişti. Sınıfımı buldum ve kapıyı çaldım.
Asya diğer sınıftaydı. Tek başıma sınıfa girdim. Hoca zaten durumu anladığı için kıyafetlerime bir şey söylemedi. Geç kaldığım için özür dilemeyi de ihmal etmedim. Kendimi tanıtmamı söyledikten sonra kendimi tanıttım.
Dikkatlice baktıktan sonra hocanın sabah dikkatimi çeken çocuğa baktığını gördüm. Allah'ım aynı sınıftaymışız.
Resmen gözleriyle konuşmuştu. Umursamadım. Bana yerimi gösterdi. Ben de yürümeye başladım. Bir kızın bana ateş püskürterek baktığını fark ettim. Pardon! Bir kız mı demiştim?
"Merhaba ben Belinay." diyerek elimi uzattım ve gülümsedim.
-...Zil çalmıştı ve o benim yanımdan elimi havada bırakarak uzaklaşmaya başlamıştı bile. Çok utanmıştım. Hemen elimi indirdim ve o sırada kapıdan içeriye giren Asya'yı gördüm. Yanıma geldi ve surat ifademi fark etti.
"N'oldu Belinay?" diye sordu şaşkınca. Ben de durumu anlattım tabi.
"Bak Belinay o çocuğun adı Rüzgar. Okuldaki tüm kızlar onun fan clabına üyedir. Hatta sadece okul değil d.. Neyse şimdilik oraya girmeyeyim. Umursamazın tekidir. Kimseyi takmaz. Çok zeki bir çocuk ve tam bir sigara tiryakisi. Onun hakkında bizim bile hala bilmediğimiz çok şey var. O yüzden şimdilik sadece ondan uzak durman gerektiğini bil yeter." dedi.
Kafamı sıranın üzerine koymuştum bile. Nasıl davranacağımı bilemiyordum. Ben bir şey yapmak için plan yapmazdım ki. Yapsam bile uyamazdım. Gelişi güzel yaşarım. O an neyi gerektiriyorsa onu yaparım..
Şimdilik bu düşünceleri başımdan uzaklaştırdım. Bu sırada zil çalmıştı. Asya bana 'iyi dersler' dedikten sonra ben de ona karşılık verdim. Sınıftan çıktı.
Hoca derse girmişti ama Rüzgar halâ gelmemişti. Herhalde gelmeyecekti de. Umurumda olmaması gerekirdi fakat ne yalan söyleyeyim... Etkilenmiştim.
Ders Edebiyat'tı. Bayılıyordum bu derse. Ah şu Mona Rosa'nın hikayesi. Her iki karakterde beni çok yaralamıştı.
Mona Rosa hikayesine bir bakın derim. Kısaca bahsedeyim: Muazzez AKKAYA ve Sezai KARAKOÇ'un hikâyesi.
Sezai Karakoç üniversiteye yeni başlamıştır. Dersler devam ederken kendini bir muhacir kızına kaptırır. Kendini çok yakışıklı bulmadığı için duygularını gizler.
Bir gün tüm cesaretini toplayıp duygularını Muazzez hanıma arz eder. Muazzez hanım onu reddeder.
Okullar tatil olunca Muazzez hanım Gevye'de bir yazlıkta kalmaya başlar. Sezai Karakoç ise yazlığın tam karşısındaki bir evde bahçıvan olur. Her gün Muazzez Hanımı seyreder.
Gel zaman git zaman okul biter. Okul bir mezuniyet töreni düzenler. Sezai Karakoç Mona Rosa şiirini okur. Muazzez Akkaya'da tam karşısındadır.
Şiir bitince bir alkış tufanı kopar ve 3 kez art arda bu şiiri okur. Tam kürsüden ineceği sırada Muazzez Akkaya Sezai Karakoç'a teklifinin halâ geçerli olup olmadığını sorar. O da ''ARTIK SENİN AŞKIN BENİMKİNE YETİŞEMEZ.'' der ve hayır cevabını verir. Muazzez Hanım orada bayılır.
Ertesi gün Muazzez Hanım'ın intihar haberi gelir ve Sezai Karakoç ise hala evlenmemiştir.
Şiirin de her kıtasının baş harflerine dikkat edilirse ''Muazzez Akkayam'' ismi ortaya çıkar.
İşte böyle.. Tabi bu hikayenin gerçek olmadığını söyleyenler de var. Hoca şiiri araştırın demişti ama ben hikayeyi biliyordum zaten. Parmak kaldırıp okumak istemiştim ilk iki kıtasını.
Tahtaya kalktığım sırada kapı açıldı ve Rüzgar içeriye girdi. Hem de izin istemeden. Tabi ben şok.. Neyse sınıfa kısaca hikayeden bahsettim ve ilk kıtayı okumaya başladım kendimden geçip Rüzgar'ın gözlerinin içine dalarak...
Mona roza siyah güller ak güller
Gevye'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona roza siyah güller ak güller..Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar.Sezai KARAKOÇ
* * * * * * * *
Arkadaşlar lütfen oy verin ve yorum atın.. Hikâye hakkında ne düşündüğünüzü bilmek isterim.
Her gün yayım yapmamaya karar verdim artık. Umarım beğenirsiniz.. Okuduğunuz için teşekkürler.. ❤❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bugün Gökyüzü Daha Mavi
Teen FictionGüzel manzara deniz de değil de gökyüzündeydi sanki. Güzel manzara gökyüzü değil de O'ydu sanki.. Her güzel şeyin yanında katlanılması gereken kötü bir yanı vardır.