~3~

1.5K 196 80
                                    

15 gün oldu değil mi? Tamam, biraz geç yazmış olabilirim ama inanın içimden yazmak gelmedi. Vote de gelmiyor iyice canım sıkıldı. Her neyse yazdım, olmuştur umarım. Bu arada doktor erkek. Bölümü 4 yılın ardından bombadan bile daha büyük patlama yaratan Adele-Hello ile dinlemenizi öneriyorum, medyaya koydum, isterseniz ordan dinleyebilirsiniz. Sizi seviyorum, iyi okumalar. Yazım hatalarım varsa, üzgünüm. Vote ve yorumları unutmayalım :')

Gözleri boş duvara odaklanmışken, kalbi ağrıyordu. Psikologa dahi gitmek istemiyordu artık, ailesinin Baekhyun'un yanında olması yeterdi... Gözlerini duvardan çekip doktoruna yöneltti.

"Nasıl bir boşlukta olduğumu biliyor musun? Kendi tükürüğümde boğuluyorum ben. Vücudum artık açlık veya susuzluk yüzünden değil pişmanlık yüzünden kavruluyor. Her klozetin önüne eğildiğimde kendimden bir kere daha nefret ediyorum. Her yediğimi o iğrenç deliğe çıkardığımda acı çekiyorum. Ve bu yüzden insanlar beni yargılıyor. Herkes acı çektiğimi mükemmel derecede iyi görüyor. Herkes çelimsiz vücudumu eleştiriyor. Çünkü onlar gibi değilim. Hiçbir şey yiyemiyorum, su içemiyorum. Yaptığım tek şey uyumak. Sahi, artık uyumak bile korkunç gelmeye başladı bana..."

Zayıf bedenini kollarıyla saklamaya çalıştı, gözlerini bacaklarına devirdi. Utanıyordu. Gerçekler Baekhyun'un öleceğini söylerken elinden sadece utanmak geliyordu. Şu günlerde bedeni iyice çökmüştü. Uyumak istese kabuslar görüyordu. Aç kalsa dahi midesi bulanıyordu. Evden sadece kliniğe ya da kütüphaneye gitmek için çıkıyordu. Yalnız kalmak onu bazen iyi hissettiriyordu ancak şeytanlar kafasının içine işliyordu.

"....Artık istesem bile ağlayamıyorum. Boğazım düğümleniyor, gözlerim doluyor ama akmıyorlar. İçimde birçok şey biriktiriyorum ama onları kusamıyorum doktor. Kalbim acıyor. Vücudum sürekli uyuşuyor ve midem boş olduğu için mide asidim sürekli ağzımda iğrenç acı tadı bırakıyor. Tıpkı insanların hayatımda bıraktığı tat gibi..."

Gözlerini bacaklarından çekip doktora baktı. Gözleri gözlerine kenetlenmiş, dudaklarında minik bir tebessüm vardı. Hatta o kadar minikti ki, halüsinasyon bile görüyor olabilirdi... Doktor, elinde çevirdiği kalemi sertçe masaya bıraktı.

Sessizlik içinde boğuluyordu,siyah saçlı çocuk. Ve bu sessizlik sayesinde; beyninin içinde kazanmak için çıldıran şeytanlar tekrar iş başına geçmiş, aklını kurcalamaya tekrar başlamışlardı. Şuan istediği tek şey ortadan kaybolmaktı. Görünmez olmak istiyordu. Sahi, zaten görünmez gibiydi. Zayıf bir ruhu, cılız bir vücudu vardı. İnsanlara göre kalbi yoktu, hatta beyni dahi yoktu. Onlara göre; beyni olan biri kendi ayaklarıyla kendini ölüme sürüklemezdi. Ama Baekhyun, kendini bilerek sürüklemişti ölüme, en sonunda da pişman olmuştu.

"Yakışıklı olduğunu biliyor musun? Koyu kahve renginde küçük gözlere, gül kurusu dudaklara ve ve süt gibi beyaz bir tene sahipsin. Ayrıca göz altındaki morluklar da yüzünü güzel gösteriyor."

Doktorun dudağındaki minik tebessümün nedenini şimdi anlamıştı, siyah çocuk. Gözleri neşeyle parlıyordu doktorunun. Sanki doktorunun ağzından dökülen kelimelerin, Baekhyun'u gülümsetmesini bekliyordu. Sedyenin üzerindeki siyah montununu çelimsiz vücuduna geçirirken doktorunun gözlerine bakıyordu Baekhyun. 'Gerçekten yakışıklı mıyım?' diye düşündü birden. Hah, yakışıklı olsa bile bunu bilmeye ihtiyacı yoktu. Ölecekti çünkü. Ayrıca insanlar yakışıklılığa baksalardı şuan az da olsa mutlu olurdu...

"İyi günler," dedi, neden kısık çıktığını bilmediği pürüzlü sesiyle. O yumru yine boğazında oluşmuştu, yutkunmasını engelliyordu. Kapıyı açıp dışarı çıktı ve klinikteki kalabalığa karıştı.

Ruhu artık eskisi kadar incinmiyordu. Küçükken insanların her eleştirisine alınan ruhu; şimdi sadece acı çekmekle meşguldü. Beyninin içinde koşuşturan şeytanlar, kalbini parçalayan yine şeytanlar... Bütün suçun kendisinde olduğunu söylüyordu sürekli. On bir yaşındayken insanların her dediğine kırılmasaydı belki şuan istediği kiloda olacaktı. Ama on bir yaşında kendini bu iğrenç hastalığa bulaştırdığı için klinik koridorlarında ve banyoda sürünüyordu. Bu yaşına kadar sadece kilolarını değil, ailesini de kaybetmişti Baekhyun. Her ne kadar annesiyle konuşsa da, o Baekhyun ile konuşurken kısa cevaplar vererek her seferinde değersiz olduğunu yüzüne çarpıyordu; Ve o resmen 'kendi tükürüğünde boğulmak' sözünün ispatlanmış haliydi.

εїз εїз εїз εїз εїз εїз

Hastanenin biraz ilerisinde olan eski kütüphane binasına gelmişti. İçerisi kahve ve kitap kokularıyla bir harmoniyle kaplanmışken, kitap sayfalarının çevrilme sesi hariç ortalık sessizdi. İçeride tahminen en fazla on iki kişi vardı. Altı kişi büyük bir masanın etrafında oturmuş bir şeyler okuyor, altı tane kütüphane görevlisi de kitapları düzenliyordu.

Buraya en son babasıyla on iki yaşında gelmişti. Belki de on iki yaşındaki en güzel anını babasıyla kütüphanede geçirmişti. Babası ona, yağmur damlası şeklinde sembolü olan bir bileklik hediye etmişti. İlk kitabını babasıyla birlikte seçmiş, hatta doğru düzgün sohbet ettikleri ilk yer burasıydı. Çok hızlı zayıflaması yüzünden babası onunla kitapların arasında konuşmayı seçmişti. Kötü hissediyordu şimdi. Ailesini kaybetmişti, okuduğu okulu, her şeyini... Hayatında sadece kendisi vardı. Ama Baekhyun'da bu dünyadan gidecekti. Toprağın altında böceklere yem olacaktı. Ne kadar genç olursa olsun; Sonuçta yaşadığı hayatı kendisi seçmişti. Sonuçta birçok uyarıya rağmen daha kilo vermeye devam eden kendisiydi. Kısaca; Baekhyun'un katili, Baekhyun'du...

Çalan telefonu yüzünden elindeki kitapları boş masanın üzerine bıraktı ve dışarıya çıktı. Hava güzel ve sıcaktı; ama siyah çocuk üzerindeki kalın montla bile üşüyordu. Açtı ama kusacağını bildiği için ağzına tek bir lokma bile sokmuyordu.

Baekhyun telefonun yeşil düğmesini kaydırıp telefonu kulağına götürdü. Ama Baekhyun konuşamadan karşısındaki adamın pürüzlü ve nefes nefese kalmış sesi kulaklarını doldurmuştu. Konuşurken kelimeleri karışıyordu. Bazen öyle anlar olur ki bir anda içinizde bir titreme oluşur. Korku, sevinç ya da herhangi bir duygu yüzünden. Mesela işlediğiniz bir suçun babanızın öğrendiği anda içinizde oluşan o gıdıklayıcı his gibi... Şu anda kalbi çok hızlı atıyordu siyah saçlının ve korkuyordu... Deli gibi...

"Bilimsel araştırmalara göre bir karga yüz elli yıl, kelebek ise üç gün yaşarmış."

Adamın sesi kesilmişti bir müddet, Baekhyun'da o 'bir' müddet de kütüphane duvarının önündeki kahverengi banka oturmuştu. Karşısındaki kişinin devam etmesini bekliyordu ama aldığı tek şey ardı ardına gelen yutkunma ve bardak sesleriydi. Sonra kulağına bardağın kırılma sesiyle adamın sesi doldurdu. Ama bu sefer bir şeyden emindi. Baekhyun'la gizli numaradan konuşan bu adam; Ağlıyordu ve sarhoştu...

"Günlerden bir gün bir gökyüzünde uçan çirkin kül rengi karga, kozasından yeni çıkmış siyah bir kelebek görmüş ve onun üç gün yaşayacağını bilmeden onu izlemeye başlamış..."

Sustu yine. O bardak sesleri yine kulaklarını doldurmaya başlamıştı, sonra adamın kısık bir şekilde 'Bir tane daha,' dediğini duyabilmişti Baekhyun. Adamın sesi konuşmanın başındaki kadar gür ve kalın çıkmıyordu; aksine cümlersinin sonuna doğru sesi kısılmış, sesi kesikleşmişti.

Siyah çocuk, etrafı bulanık görmeye başlamış, kalbi daha fazla göğsüne vurmaya başlamıştı adam konuştukça. İkisi arasında bir kavga vardı ve zararı akciğerleri görüyordu. Baekhyun'un midesiyle olan kavgası ve vücudunun zarar görmesi gibi. Boğazında hastanede oluşan o yumru tekrar oluşmuştu.

"...Ve karga o gün, o yirmi dört saat içinde, hiçbir şey bilmeden kelebeğe aşık olmuş..."

"Kimsin sen," dedi boğuk sesiyle Baekhyun. Ama hattın karşısından küçük bir kahkaha tınısı gelmesi beklemediği bir şeydi. Hatta aklının ucundan bile geçmeyen tek şeydi. Bir kitaptan alıntı yapan bu kişiyi merak etmek haddine değildi belki ama özel numaradan arayan bu deliyi merak etmek haddineydi.

"Kim olduğumu söylememe gerek var mı, sevgilim? Yerle bir ettiğin hayatınım ya da harabenim işte. Umarım eserinle gurur duyuyorsundur. Ve umarım eserinle gurur duyduğun gibi kendinle de gurur duyuyorsundur."


HEAVEN OF BUTTERFLYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin