~4~

1.3K 173 68
                                    


Bu bölümde Baekhyun'u 1. tekil kişi olarak anlattım, hastalığı ve fanfic'in tam olarak içinde olmanız için. Şarkı olarak "Alex&Sierra - Little Do You Know" öneriyorum. Çok severim kendilerini. Vote ve yorum yapmayı kesinlikle unutmuyoruz lsfşdks. İyi okumalar...

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp kapattım. Gözümden bir damla yaş kalbime doğru akarken, oturduğum banktan kalktım. Adamın son söylediği cümleler beynime işlenmişti tane tane. Hepsi teker teker, kesik kesik birbirini kovalarken, adamın sesindeki burukluk canımı yakmaya yetmişti. Sevgilim demişti bana. Belki, yalnız olmadığımı hissettirmek için demişti bunu. Ama daha çok kahretmişti yorgun kalbimi. Daha çok yalnız hissettirmişti. Üstüne üstlük kendini benim yerle bir ettiğim harabeye benzetmişti. Bir insanın hayatında nasıl bu denli bir şey yapacak yerim olabilirdi ki? O insan, nasıl olur da o kadar yer kaplamama izin verirdi...

Kütüphaneye tekrar girmeden, alışveriş merkezinin önünde müşteri indiren bir taksiye bindim. Gözyaşlarım durmaksızın yanaklarımdan süzülüyordu ve beni ağlatan bu adamın kim olduğunu merak ediyordum. Asıl şimdi o kendi eseriyle gurur duymalıydı. Sadece birkaç saat önce ağlayamamaktan yakınırken, şimdi gözyaşlarım bir yağmur misali akıyordu yanaklarımdan. Taksi şoförüne kendimin bile zor duyduğu sesimle evimin adresini verirken telefonumun titreştiğini hissedip ekrana baktım. Yine o gizli numara aramaya başlamıştı.

Ne oluyordu bugün böyle? İlk önce doktorum bana yakışıklı olduğumu söylemiş, sonra bu tanımadığım adamın sözlerine alınmış hatta ağlamıştım. Birilerinin beni bu yığındayken farketmesi en son istediğim şeydi. Ben, insanların dediklerini siklemeyen ama buna rağmen kilo vermeye hızla ve yanlış yöntemlerle devam eden biriydim. Herkes benim farkımdaydı, onların dediklerini duyuyordum ama küçükken yaptığım gibi kendimi öldürmeye çalışmıyordum. Aksine yaşamak nefes almak istiyordum. Her akşam rahat bir şekilde yatağa girmek, yediğim ya da içtiğim şeyleri midemden çıkartmak istemiyordum. Ölme ihtimalim yüksek değildi belki o kadar. Ama böyle giderse safra kesemin alınıp hastalığın yavaşça kalbime sızacağını biliyordum.

Ah, benim şu güne kadar yaşamam bile mucizeydi belki. Kansızlığım vardı, ilaçlarımı doğru düzgün almıyordum. Doktorumun tavsiyeleri bir kulağımdan girip diğer kulağımdan çıkıyordu. Bir bataklığa girmiştim; şimdi o bataklıkta çırpınarak daha derine batıyordum.

Üçüncü defa elimde titreyen telefonumu açtım.

"Tanrı'm, ömrümden ömür gitti sandım. İyi misin?"

Adamın endişeli sesi kulaklarımı doldurmuştu sadece birkaç saniye içince. Biraz önceki konuşmada olduğu gibi sesi titremiyor ya da kesik kesik konuşmuyordu. Basbayağı merak etmişti beni. Kalbim titremişti sanki.

"Köprücük kemiklerinden öptüğüm adam... Ne kadar merak ettim seni, haberin var mı bundan? Bir daha ben aradığımda geç açma telefonunu..."

Gözyaşlarım annesinin sesini duyan bebek gibi kesilmişti birden. Kurduğu cümlenin ilk başında dediği şey içimi bir hoş ederken, yüzümü küçük bir gülümseme esir almıştı. Elimin tersiyle sildim yanaklarımı. Sonra hafif bir öksürükle boğazımı temizledim.

"Kim olduğunu merak ediyorum? Kendini tarif etsene bana."

"İnsana benziyorum işte. Bir burnum, iki gözüm, ağzım var."

Cevap vermedim. O da sustu, devam etmedi. İkimizde sessiz kalmıştık telefonda. Ne o, ne de ben konuşuyorduk. Sadece lastik, acı acı bağıran korna ve bardak sesleri duyuluyordu telefondan. Kafamı bacaklarımdan kaldırıp taksi şoförüne baktım. Dikiz aynasından bana bakıyordu en az elli beş yaşındaki adam. Dudaklarında minik bir tebessüm vardı benimki gibi. Belli ki taksisine ağlayarak binen birinin, sadece bir telefonla gülümsemesi onu da mutlu etmişti.

"Gülümsemen hoşuma gidiyor, güzelim. Silme dudaklarından o güzel gülümsemeni."

Derin bir iç çektim. Bu adam konuştukça merakım giderek daha da artıyordu. Ayrıca daha yirmi dakika önce beni ağlatan bu adamın şimdi gülümsetmesi bir sihir gibiydi. Her kelimesini özenle seçiyordu belli ki.

"Bir kelebeğe benziyorsun, Baekhyun. Dünyayı beğenmediğin için de intihar ediyorsun arkanda bıraktıklarını umursamadan. Farkında da değilsin; Sen kendini öldürürken beni de öldürüyorsun."

"Adımı nerden biliyorsun?"

"Biliyorum işte bir yerden. Sadece sesini değil, nefesini bile dinlerim senin. Bana ne yaptığının farkında mısın?"

"Benimle neden sarhoşken konuşuyorsun? Şu telefon şakaları yapıp insanların duygularıyla oynayan sıradan ayyaşlardan mısın yoksa?"

"Evet. Her gün bir miktar sen alıp sarhoş oluyorum."

Yanağımın içini ısırdım. Bu adam kitaptan fırlamış gibi konuşuyordu benimle. Sarhoş olmasına rağmen kelimeleri doğru söyleyebilmek için özen gösteriyordu. Benim için hem de. Kendini sevmeyen benim için; O beni, benim içinde seviyordu. Şimdi 'Sevildiğini bilmek nasıl bir duygu,' diye sorsalar hiç utanıp sıkılmadan verebilirdim cevabını. Kalbim göğsümü delecek derecede hızlı atıyordu.

"Bir müddet sonra benimle konuşmaktan sıkılacağını tahmin ediyorum. Adımı bilmiyorsun veya seni nasıl tanıdığımı. Sadece gözünde alkolik bir adamım değil mi?"

Onu onaylayan bir nida çıktı dudaklarımdan. Sonra kahkaha sesi yine geldi kulaklarıma. İkinci oluyordu bugün onun kahkahasını duyalı. Taksi durduğunda şoförün söylediği parayı uzatıp çıktım arabadan. Karşımdaki adamın sesi o kahkahadan sonra tekrar kesilmişti. Sadece nefes seslerini duyuyordum. Ve bu beni sebepsizce huzurlu hissettiriyordu. Beynimi yiyip bitiren şeytanları uzaklaştırıyordu.

"Bazen böyle kitap okurken aklıma geliyorsun ve dikkatim dağılıp o cümleyi tekrar tekrar okuyorum. Sadece şu telefondan benimle konuştuğunu bilmek bile kalp atışımı hızlandırıyor."

Anahtarımı kapının kilidine yerleştirip üç kere çevirerek içeriye girdim. Evin sıcak havası, artık buz kütlesi gibi olan cansız bedenime çarptı.

"Bu kadar güzel konuşma," dedim bedenimi koltuğa bırakırken. Kıkırdama sesi duydum hattın diğer ucundan.

"Bu kadar güzel konuşmayayım," diye tekrarladı söylediklerimi tane tane. "Neden," diye ekledi sonrasında kıkırdayarak. Daha sonra bir bardak kırılma sesiyle homurdanması duyuldu.

"İki tane masa gördüm ve bardağı masaya koymamla bardak kırıldı. Burası çok sahtekar bir bar."

İstemsizce dudaklarımdan bir kahkaha tınısı çıkmıştı.

"Sen kahkaha atınca zaman kavramını yitiriyor be sevdiğim. O kadar güzel gülüyorsun ki,"

"Bu kadar güzel konuşman, kalbimin çıldırmasına neden oluyor be adam!"




HEAVEN OF BUTTERFLYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin