~8~

1.1K 130 37
                                    

*Selena Gomez - Perfect 

Her insan yaptığı 'hatalardan' pişmanlık duyardı. Duyardı duymasına ama her seferinde o hatayı tekrarlardı. Bir insan diğer insanın kalbini ayaklarının altında ezerdi, gözlerine baka baka onun acısıyla dalga geçerdi, bir oyuncakmış gibi onunla oynardı, bazen de severdi ama. Çok severdi, o insanın her bir noktasına ayrı bir aşık olur, sanki onun kalbi olmasa yaşayamayacakmış gibi hissederdi. Daha sonra bir şeyler olur, aşık olduğu kişiyi de üzerdi insan. Bir kere daha pişman olur, kalbi buz tutardı. Belki de onu üzdüğü için, en yakın olan yolu; kendini affettirmeyi değil de, aklını yiyip bitiren yolu seçerdi: İntihar etmeyi... Ölüm daha kolay gelirdi o insana.

Aradan neredeyse bir hafta geçmişti. O cümleleri söyledikten sonra ne o aramış, ne de ben aramıştım. Sadece arada sırada bir kaç mesaj atıyor, içimi titretiyordu. Ama asla kendini affettirmek için bana gerçek kimliğini açıklamamıştı. Daha hala aynı kişiydi işte. Neul'dü, içimi titreten sözler söyleyen adamdı, yalancı bir kargaydı ama konuşurken çıkan boğuk sesi güzeldi... Cümleleri güzeldi, kalbi güzeldi... Konuşurken gözlerimin içine bakması, gözlerini kısması, sessiz kaldığında dolgun dudaklarını küçük bir çocuk gibi büzmesi güzeldi... Ne bileyim... Belki de sadece gözümde büyütüyorum onu. Hayır, hayır büyütmüyorum. O gerçekten bunlardan daha fazlasıydı. O mükemmeldi. Tanrı'nın bir numaralı kulu olmalıydı ki bu güzelliği hak etmişti. Ben onun kadar şanslı ve güzel değildim çünkü Tanrı tarafından sevilmiyordum. Eğer sevseydi böyle bir hayatım olmazdı. Evet, eskiden obez ve şuan nervoza hastalığına yakalanmam benim suçum olabilirdi ama insanların kendilerinden farklı birini gördüklerinden tiksinç gözle bakmaları Tanrı'nın suçuydu. Ama psikolojik olarak tamamen çöküş durumuna geçtiğim sırada Neul'ü göndermesi Tanrı'nın birazda olsa iyi kalpli olduğunu gösterirdi galiba. Neul'ü özlemiştim. Sesini duymayı, beni sevdiğini hissetmeyi. Sanki sadece onunla telefonda konuşunca beni sevdiğini hissediyormuşum gibiydi, konuşmayınca bir hiçtim. Koskocaman sessizliğe sığınmış bir hiç.

Koridorda duran küçük televizyonda büyük harflerle 'BYUN BAEKHYUN' yazısını gördüğümde usulca ayağa kalkıp açık kapıdan içeriye girdim. Doktorum elinde oynamayı tik haline getirdiği kalemi masanın üzerine bıraktı ve ayağa kalktı. Kahverengi gözleri yorgunlukla çökmüşlerdi. Ben sedyeye otururken o masasının kenarına kalçasını dayadı. Burnunun ucu ve çevresi odanın normal sıcaklığına rağmen kıpkırmızıydı. İlk defa odaya girdiğimde bana selam vermemiş ya da dudaklarına her zamanki gülümsemesini takmamıştı. Aksine yorgun ve hasta görünüyordu bu sefer.

"En son iki hafta önce gelmiştin, yanılıyor muyum?" Kafamı olumsuz anlamında salladığımda yanıma yaklaştı, "Nasıl hissediyorsun," dedi sonra. Nasıl hissediyor olabilirdim ki? İki haftadan beri kırk kiloya düşmüştüm. Uykusuzdum, yediklerimi sıklıkla çıkarmasamda haftada en az iki kere doymuş oluyordum. Vücudum artık sızlama başlamıştı. Kalbim yine göğsümle savaşa girmişti, beynim artık bedenimi yönetemeyecek duruma gelmişti. Sıcağı hissedemiyordum. Bedenim sıcak bir ortama girsem dahi buz kesiyordu. Gözlerim olur olmadık yerde kapanıyor, bedenim karanlığın içine gömüldüğünü hissettiği anda ölüm korkusuyla gözlerini açıyordu. Kalbim pişmanlıkla kavrulurken, beynim Neul'ü düşünüyordu, ailemi düşünüyordu, ölümü düşünüyordu.

"Cevap vermeyeceksin galiba, pekala... İki haftadan beri psikoloğunun yanına gittin mi, Baekhyun?"

"Psikoloğa ihtiyaç duymamı sağlamayan birisi vardı ama şimdi yok." Buruk bir şekilde gülümsedi bana. Gözleri bir anda parlamaya başlamış, gözlerimi esir almıştı, "Neden şimdi yok," diye sordu daha hala gözlerimin içine bakarken. Sanki en zayıf noktamı bulmuş gibi davranmaya başlamıştı. Gözleri muziplikle parlıyor, dudaklarındaki buruk gülümseme biraz daha büyüyordu. Sesinde de meraklı bir tını vardı belli etmemeye çalışsa da, "Onun gibi bir yalancıyla konuşmayacağımı söyledim ve telefonu yüzüne kapattım--" "Bir erkek değil mi?" sözümü kestiğinde söyledikleriyle irkildim. Eşcinsel olduğumu sadece psikoloğum ve Neul(?) biliyordu. Ben nerden öğrendiğini düşünürken konuşmasına devam etti "Uzun süredir biliyordum,  psikoloğunla sürekli konuşuyoruz. Sen bunun sadece ikinizin arasında kalmasını istemişsin. Başta psikoloğun söylemek istememişti. Ben bir şeyler olduğunu sezmiştim. Sonra doktorun olarak benimde bu sırrınızı bilmem gerektiğini söyledim, bana hak verdi ve her şeyi anlattı," Bu zamana kadar kendi ağzımla sadece psikoloğuma eşcinsel olduğumu anlatmıştım. Bu durumu Neul'ün de bilmesi, onun doktorlarımla arasında bir bağın olduğunu gösteriyordu, demek Neul bu kadar yakınımdaydı. Bu sırada sinirden tırnaklarımı avuç içime geçirmiştim ve kanadığını yere düşen kırmızı sıvılardan anlayabiliyordum. "Sinirlenme lütfen. Benden başka kimsenin bildiğini sanmıyorum. Benim de bilmem gerekiyordu. Senin her ne kadar fiziksel sağlığın benim için önemliyse bir o kadar ruhsal sağlığın da önemli. Tedavi için her iki sağlığını da düşünmem gerek. Eşcinsel olduğunu öğrenmem seninle aramızdaki ilişkiyi asla etkilemez, emin olabilirsin. Her neyse, eğer istemiyorsan benim bunu hiç öğrenmediğimi say," Doktorum bunları anlatırken gözlerinin karşısında ezilip büzüldüğümü hissedebiliyordum. Gözlerimi ince bacaklarıma çevirdim. Benim utandığımı fark etmiş gibi konuyu değiştirdi.

HEAVEN OF BUTTERFLYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin