-26- Final-

658 61 51
                                    

Beyaz yoğunluğundaki odada beklemekte olan Daesung ve Dong Min birbirleriyle konuşmadan duruyorlardı. Konuşacak kelimeleri sanki Hyun Ah'a bırakmış gibilerdi. Sonunda dayanamayan Dong Min kendine kendine konuşur gibi Daesung'a haber verdi.

"Ben gidip bir hemşireye sorayım. Uyanması gerek..."

Odadan çıkınca Daesung yatağın kenarına gelip oturdu. Son bir ayda solan yüzüne dokundu. Onu nasıl üzdüğünü görünce içine bir acı saplandı. Ama bu son bulacaktı. Hyun Ah isterse her şeye geride bırakabilirdi. Yüzüne düşen bir tutam saçı geriye ittiğinde Hyun Ah'ın gözleri ağır ağır aralandı. Daesung'un yüreği birden heyecanla doldu. Ne diyeceğini bilemedi. Yutkundu. Yüzünden elini çekti. Ayağa kalktı ve tekrar oturdu. Hyun Ah anlam veremez halde hareketlerini izlerken hala vücudundaki sersemliğin etkisindeydi. Aklına ilk gelen kelimeleri mırıldandığında Daesung'un içi burkuldu. Elleri çelimsizce karnına gittiğinde konuştu.

"Bebeğim..."

Daesung yutkunku. Çelimsiz eli ellerinin arasına aldığında konuşmaya başladı.

"Bebeğimiz yaşıyor."

Hyun Ah'ın gözlerinden bir ışıltı geçtiğinde Daesung acele ile cebinden bir kutu çıkardı. Hyun Ah dikkatle hareketlerini incelerken Daesung'un elleri titriyordu. Kutuyu zar zor açıp içinden bir yüzük çıkardığında Hyun Ah'ın göreceği konuma getirdi. Daha önce böyle heyecanlandığını hatırlamıyordu bir kızın karşısında:

"H-h-hyun Ah..." yutkundu, gülümsemeye çalıştı.

"Bundan sonra her sabaha birlikte gözlerimizi açalım mı?"

Hyun Ah tepkisizce bakıyordu. Bunların hala rüya olduğunu sanıyordu. Sersemce gülümserken Daesung devam etti.

"Hoş bir durum bence.. Yani sabah görmek... Şey yani sana bakmak..."

Bocalamıştı iyice. Hyun Ah sonunda gülümsediğinde:

"Sana bakmak fena fikir gibi durmuyor."

Daesung yüzüğü Hyun Ah'ın parmağına geçirdiğinde eğilip dudaklarına minik bir öpücük kondurdu.

***

Pembe beyaz balonlar her tarafa yayılmışken küçük bir amatör grup köşede neşeli şarkılar çalıyordu. Herkesten kaçarak bulduğumuz bu yeri tek kelimeyle tarif edecek olursak: özgürlüğe açılan kapı diyebilirdik. Uçurum kenarında olan bu yeri kasaba halkından başkası bilmiyordu. Şu anda da kimsecikler yoktu. Papatyalar serpmeme gerek kalmamıştı. Her tarafımız dağ çiçekleriyle doluydu. Karavan 100 metre ötemdeydi. Orada yeni yaşamım Hyun Ah duruyordu. Her şey 2 hafta içinde gerçekleşmişti. Resmi dairede hemen evlendikten sonra burada arkadaşlarımızın gözü önünde göstermelik bir tören yapıyorduk. Ji Yong ve diğer üyeler çevreme geldiklerinde gülümsedim.

"Teşekkür ederim."

Sırtıma vurduklarında Taeyang mızmız bir sesle:

"Benden önce çocuğunun olması haksızlık!" dedi.

Seungri o taraklarda bezim yok bakışını atarken gitar çalan kızı süzüyordu. Seung Hyun bu düğün işinde kendini affettirmek için her işe koşmuştu. 2 hafta boyunca şirketten gelen çağrılara bakmıyordum. Evlendiğim gerçeğini bu tören fotoğraflarıyla açıklayacaktım. Hoş haberi vardı ve beni engellemesini engellemek için kaçıyordum. Kasabadan topladığımız yiyecekler eski bir ahşap masadaydı. Buranın en lüks nesnesi Seung Hyun'un şaraplarıydı. Beyaz dökümlü gömleğimin altına siyah bir kot giymiştim. Böyle rahat bir ortamda smokin giymek saçmalık olurdu. Bir büyük otobüs durduğunda oraya doğru parmağımı kaldırarak konuşmaya başladım.

Loser✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin