♤ 2. BÖLÜM

72 17 20
                                    

Her insanın derinlerinde cani bir tarafı vardır. kimisi bu yanını hiç bilmez polyana misali hayatını yaşar kimisi ise hiç ummadığı bir şekilde tanışır içindeki o söz geciremedigi kan tutkusuyla yanım tutuşan yanıyla.

Benim sesimle o uğursuz isim odada yankilaninca hepsinin gözlerindeki ateş bir anda harlandi. Ayvaz ve Mete üzerime doğru yürürken, Savaş silahı yavaş yavaş indirdiğin de kimseden ses çıkmıyordu.

"Sen kimsin ve bizden ne istiyorsun?" Mete'nin şaşkınlıkla çıkan sesine tezat yüz hattalari fazlasıyla sertti bakışlarımı ona çevirip "o şerefsizin hayatını kararttigi insanlardan biriyim ve buraya gelme sebebim ise tek çaremin siz olması," durup derin bir nefesi ciğerlerime yolladiktan sonra önümde öylece dikilip gözlerini kırpmadan bana bakan Savaş'a döndüm.

"Senden sadece onun nerde olduğunu öğrenmeye geldim. Bana.... yardım et!!"

Uzun zamandır arıyordum fakat ona dair ne bi iz, nede bir ipucu bulabilmiş değildim. Savaş Dağhan ise onu, kafasını gömdüğü çukurdan çıkarabilecek tek kişiydi. Nedenini bilmiyordum fakat aralarında geçmişe dayalı olduğu belli olan bi düşmanlık vardı. Ve dediğim gibi tek çarem şuanda karşımda duran adamdı!!

Kaşları çatılmıştı yüzünde ise sert hatlarını tamamlayan o yıkılmaz öfkeli bakışları...

"Yardım dilenmek için çok yanlış kişiye geldin şimdi daha fazla sınırlarını zorlamadan uzaklaş burdan!!!"

Yardım dilenmekmi!!!!! Hadi ama bu kadar aciz gibi durmuyorum ona doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi biraz daha kapattım ķısık bi sesle, "Senden ricada bulunmuyorum bana olan can borcunu ödemeni istiyorum." Dedim.

Yiğit şerefsizlik konusunda bayrak salliyordu. Savaşın henüz 6 yaşında küçük  bir kız kardeşi vardi. 'Selin' abisinin hatalarını saçmalıklarını küçücük bedeniyle yigitin elindeyken ödemişti.

Güneş ve beni tutup işkence çektirdiği o eve getirmişti. Henüz küçücük olmasına rağmen büyümüşte küçülmüş gibiydi ve yaşına göre çok fazla korkusuzdu sanırım bu huyu abisine benziyordu. Gözlerimin önüne onun acı dolu çığlıklarla çırpındığı görüntü gelince tırnaklarımı etime batırıp gözlerimi kapattım. Geçmişti sakın olmalıydım o ailesinin yanında huzurluydu şuan, tabi umarım..

Onu karşılık bekleyerek koruyup kurtarmamistim. O masumdum bu hayatta kimsenin olmadığı kadar masumdu ve öyle kalmalıydı. Ordan nasıl kurtuldugumuzu ben bile çözebilmiş değildim fakat olmuştu işte şuan ona kafamı yoramicak kadar sıkıntılı bi durumdayım. Gözlerimi açtığımda savaş gözlerini bir santim bile gözlerimden ayirmamişti.

Fazla suskundu.

Ayvaz'ın hareketlendigini hissettiğimde bana doğru iyice yaklaşıp gözlerime baktı. Kahvenin en koyusu olan gözleri şaşkındı. "Sen.., Dolunay kervanci misin?" Dedi.

Başımla onaylayıp ağzımı açmıştım ki savaş hiç bir şey demeden büyük masanın arkasındaki başka bi yere açıldığını anladığım kapıya doğru hızla  ilerledi. Hiç bişey demedi kim olduğumu biliyordu buna eminim ama hiç bişey demedi hani Savaş Dağhan kimseye borçlu kalmazdı. Noldu..!

"Abi bu o...." Mete'nin sözlerini bıçak gibi kesen savaş'ın havaya kalkan eli oldu sırtı bize dönük olduğu için yüzünü göremesemde tepkileri normal değildi. Yada savaş gerçekten dedikleri gibi normal biri değildi.

Tirnaklarimda hissettiğim uyuşmayla hâlâ daha elimi sıktığımın farkında değildim.

"Bana yardım etmek zorundasın!!!!" Aniden patlayan öfkemle odanın bütün duvarlarına sesim çarptı. Ofkeliydim ve birden bire vücudumu saran sıcak içimdeki patlayan volkandan geliyordu.

Karşımdaki anlamsız bakışlı iki adama bakıp sinirle çantamı aldım. "Eninde sonunda borcu olan herkesle ödeşicem. Bunu o savaş beye iletin dedim ve masaya bıraktığım çantamı hızla alıp odadan dışarı çıktım.

Böyle olacağını düşünmemiştim. Ya bana yardım eder yada adamları tarafından kapının önüne atılırım diye düşünmüştüm. Ama şuan tam ortadaydim yardım edecekmi? etmicekmi? Kestiremiyordum. Benim kim olduğumu hepsi biliyordu.

Çaresizliği en ucra köşelerimde hissediyorum. Hayattan beklediğim hiç bir şeyim kalmadı sevip değer verdiğim herkez o adi adam yüzünden ellerimden kayıp gitti.

Hayatımın bu hala gelmesinden sorumlu olan bir kişi vardı ve onu bulabilmek için gerekirse az önceki buz dağı kadar soğuk ve sert olan adama yalvarırdım.!!

İnsanoğlu hep bir ümitle yaşar. Beklentiler, hayaller, sonu bilinmesede girilen tehlikeli veya sakin yollar. Ben bir patika yola adım atmıştım. Geride bıraktığım sade, ışıltısız, soğuk siyahtı. Geri dönmeye gücüm yoktu. İnceldiği yerden kopartıp gelmiştim benliğimi. Karşımda cansız, sönük ışık, yakınlaştıkca göz kamaştıra bilirdi. Bunu adım atmadan bilemezdim. Yürümem gerekiyordu. Ayağıma takılan dikenlere inat, pes etmemem gerekiyordu.!

Kulüp son haline bakılırsa hiç bişey olmamış gibi devam ediyordu. Çıkışa doğru ilerlerken beynimin bana yaptığı eziyeti, sorguları duymamaya çalışıyordum. Yüksek ses bu konuda yeterince yardımcı oluyordu.

Kapının önüne çıktığımda ceketimi üzerime giyip taksi beklemeye başladım. Karmaşık insanları sevmezdim. Kendiyle çelişen insanlar bana güvenilir gelmezdi fakat Savaş Dağhan da farklı bişeyler vardı.

Gözleri beni hiç yabancilamadi sanki tanıdık bişeyler arar gibiydi. Ya o öfkesi kendini dizginlerken fazlasıyla zorlaniyordu. Soysuz ve onun arasındaki bu bitmez kavganın nedenini bilmiyordum. Onun isminin geçmesi durumunda o hali; şok, şaşkınlık, kin, nefret, intikam, hangisiydi?

Yanımda hissettiğim hareketlilikle ağır bir şekilde kafamı sağ tarafa çevirdim. Sarışın, açık kahve gözleri iri yapısı ve yavşak gülüşüyle daha önce görmediğim birisiydi.

"Selam haylaz kız, içerde yaptığın şeyleri gördüm..." Deyip biraz daha bana sokulup başını aşağı eğdi. "Can sıkıntısından büyük bir kavga çıkarttın fakat izlemeye kalmadın" benden bir cevap bekler gibi susup yüzüme baktı.

Donuk gözlerle ona bakarken konuşmayacağımı anlamış olacakki devam etti. İçki kokulu nefesi rahatsız edecek dereceye ulaşmıştı. "Anlaşılan konuşkan biri değilsin gece daha bitmedi sana biraz aksiyon yaşatmama ne dersin?"

-hah bende hayatımda ne eksik diyodum-

Karşımdaki sarhoş, kendini çapkın zanneden adamı baştan aşağı süzdüm. Belinde silah veya herhangi bişey yoktu.

Bakışlarım sertleşirken etrafa ufak bir göz attıktan sonra, "yerinde olsam nefesim kesilmeden burdan uzaklaşırdım." Dedim. Gür bir kahkaha atmasıyla kaşlarım dahada çok çatıldı. "Yerinde olsam bu yakışıklıyı kaçırmazdım." Eli havaya kalkıp saçıma uzanmaya çalıştığında refleks olarak kolunu dirseğinden tutup iki kemiğinin arasına baskı uyguladım. Hareketim onu şaşırtmış olacakki kaşları havaya kalktı. Alnı kırışıp canı yanmaya başladığında hızla kolunu itip bi adım geri gitmesini sağladım. Bu iş uzamaya başlamıştı.

İki elini havaya kaldırıp yamuk bir şekilde sırıttı. "Woov asi kızları severim helede emerse bayılırım." Yumruklarımı sıkıp derin bir nefes aldım. Bütün hıncımı bu adamdan cikaracaktım. Tam yumruğumu havaya kaldırıp o yavşak gülüşünün üzerine konduracaktım ki duyduğum sesle kapama düğmesine basılmış robot gibi kala kaldım.

"Bayıltırız o zaman koçum!!!"

Ta ta ta taaaaaaaaam kısa bir bölüm oldu biliyorum evet :))))))

Ellerinizi yıldızlarda gezindirin yeni bölüm çok yakında gelicek soğuk esintilere hazır olun :))

Soğuk AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin