BEBEK

295 11 2
                                    


Hastaneden çıkalı ve İstanbul'a geleli tam bir hafta oldu. İstanbul'a gelince Mert'in evinde ona bakmıştık. Kiminle mi? Mert'in halası, teyzesi, annesi, Deniz ve Selim. Bir de bunların çocukları var. Kimisi çocuk, kimisi de şeytan. Neyse ki kocaları sadece iki kere toplu ziyaret yapıp gittiler.

Selim'de anlamadığım şekilde bir garip davranıyor. Mesela Mert'in halası ne zaman benimle konuşmaya çalışsa hemen onu susturarak araya giriyor. Mert'de derin bir nefes alıyor. Onların bu garip davranışları tabiî ki de gözümden kaçmadı.

"Mert hadi kahvaltını yap da dikişlerini aldırmaya gidelim çocuğum." diyerek koltukta oturan Mert'in kucağına tepsiyi bıraktı halası, Ayşe Teyze. Diğerleri sanırım bahçedeydiler. Çokta umurumda oldukları söylenemez.

Ayşe Teyze koltuğa oturdu ve bana döndü:

"Eylül kızım Az-" Mert öksürerek halasının sözünü kesti ve:

"Hala bu çok tuzlu ben bunu yemem." diyerek elindeki tepsiyi ittirdi.

"O zaman biz gidelim hadi Mert." diyerek ayağa kalktım. Mert'de yavaşça ayağa kalktı ve kapıya ilerlemeye başladık. Şu bir hafta da Mert daha çok hareket etmeye başlamıştı. Ama dikişlerini fazla zorlamıyordu. Aslında o na kalsa zorlar da biz izin vermiyoruz tabi ki de.

"Biz de hemen geliyoruz." diyerek bahçeye diğerlerinin yanına gitti Ayşe Teyze.

"Aman gelmezseniz ölürsünüz zaten." diye söylenmekten alamadım kendimi.

Şoförün açtığı kapıdan önce Mert, sonra da ben bindim. Kapı kapanır kapanmaz " Sizin amacınız ne Mert?" diye sordum.

"Ne amacı?" diye sordu saf ayağına yatarak.

"Neden halanla konuşmamızı sürekli engelliyorsunuz? Selim, Selim olmazsa sen engelliyorsun ve ne zaman senin yanından uzaklaşsam hemen Selim peşime takılıyor."

"Ha sen onu diyorsun. Halam biraz boş boğazdır. Nerede ne diyeceğini bilmez, bilse de umursamaz. Biz seni düşünüyoruz. Onun için yani başka ne olacak?"

"Umarım bu-" derken önce ön kapı, daha sonra arka tarafın kapısı açıldı. Öne Ayşe Teyze binerken Mert'in yanına annesi, benim yanıma (zorla) Deniz sıkıştı.

*MERT'İN AĞZINDAN*

Sonunda hayatımız normale döndü. Normalden kastımda anormalin normali. Dikişlerim üç gün önce alındı ve artık istediğim gibi hareket edebiliyorum.

Annem ve diğerleri bir daha gelmemek üzere az önce gittiler. Eylül derin bir nefes alıp kollarımın arasına girdi. Bende ona sıkıca sarılarak saçlarından öptüm. Tam konuşmaya başlayacakken telefonum çaldı. Arayan babamdı.

"Ne var?" diyerek açtım telefonu.

"Bu iş çok uzadı. Hemen şirkete gel." diyerek telefonu suratıma kapattı. Sinirle elimdeki telefonu sıktım.

"Bir sorun mu var Mert?" diyerek suratıma bakmaya başladı Eylül. Dudağına küçük bir buse kondurup ayağa kalktım.

"Babam şirkete çağırıyor. Ne zaman gelirim belli olmaz."

"Eee ben ne yapacağım?"

"Güzelim sakın evden çıkma. Ne istiyorsan söyle kapıdakilere alsınlar. Ben zaten Enis'e haber vereceğim. Büyük ihtimal gelir." derken kapıya ulaşmıştık.

"Kendine dikkat et." diyerek kapıyı açtı Eylül. Ceketimi giyip alnına bir öpücük kondurdum ve "Sende güzelim sende." diyerek evden çıktım.

BELKİ BİR GÜN O'da SEVERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin