second rose

2.3K 181 6
                                    

14 Nisan 2013

Calum : Tepedeyim.

Yüzündeki aptal gülümsememle birlikte telefonumun ekranına son kez baktım ve askılığa yönelip hırkamı üzerime geçirdim. İçeriye doğru "Anne," diye seslendim. "Ben çıkıyorum!" Annem geç kalmama dair bir şeyler zırvalarken kendimi dışarıya attım.

Mutlu hissediyordum, hiç olmadığım kadar enerjiktim; Calum'ın neye ihtiyacım olduğunu bilmesi beni iyi hissettiriyordu.

Adımlarımı biraz daha hızlandırıp caddenin karşısındaki tepeye doğru hızla ilerlemeye devam ettim. Hırkamın kollarını parmak uçlarıma çektiğim ve tepeye tırmandığım sırada Calum görüş açıma girdi. Arkası bana dönüktü ve elinde benden aldığına benzeyen bir gül vardı. Tek fark, renginin beyaz olmasıydı. Aramızdaki birkaç adımlık mesafeden "Hey," diye seslendim. Yüzünü bana döndüğünde kırmızı burnu ve kırmızı yanakları beni karşıladı. "Selam."

Aramızdaki mesafeyi koşarak kapattım ve kollarımı bedenine doladım. "Nasılsın, Calum?"

Elleri saçlarıma dokunurken "Daha iyi olmamıştım." diye mırıldandı. "Sen nasılsın?"

"Daha iyi olmamıştım."

Güldü ve kollarını bedenimden ayırıp elimi tuttu. Elindeki beyaz gülü kulağımın üzerinden iteklerken parmaklarının arkası tenime sürtündü, yutkundum. "Bir çiçekçinin önünden geçiyordum ve," dedi bana nefes almayı unutturan bir ses tonuyla. "Bu beyaz gül bana seni hatırlattı."

"Calum," diye fısıldadım. Fısıldadım çünkü boğazımdaki yumru konuşmamı engelliyordu.

"Eğer dalından kesmemiş olsalardı, tam açılmamış olan yaprakları sonuna kadar açılacaktı. Tıpkı senin ileride olacağın gibi. Babanın gittiği gün, tutunacağın dalının da beraberinde gittiğini düşünüyorsun fakat tutunacak yeni bir dal bulacaksın ve bir gün sonuna kadar açılacaksın. İnsanlar güzelliğinin, yeteneklerinin farkına o zaman varacaklar, Daisy."

Dolan gözlerimi kırpıştırıp elimin altındaki parmaklarını sıktım. Söyleyecek kelime bulamıyordum. Kısa sürede bu kadar güzel bir gözlem yapmış olması beni duygulandırmıştı.

"Şşt," diyerek beni göğsüne çekti. "Ağlaman için söylemedim, sulugöz."

"Duygulandım," dedim ama yüzüm göğsüne yaslı olduğu için sesim boğuk çıktı. Kafamı göğsünden kaldırıp suratına baktım. "Daha önce hiç kimse benim için böyle konuşmamıştı."

Tebessüm etti. "Bundan sonra sürekli böyle konuşacak birisine sahipsin."

Dudaklarım yukarı kıvrıldığında gözleri gözlerime değdi, ardından dudağımın kenarını öptü. Suratını buruşturduğunda kaşlarımı çattım, kıkırdadığında surat ifademe kıkırdadığını anladım. "Göz yaşın, tuzluymuş." dediğinde dudaklarımı büzüp koluna vurdum, ondan ayrılıp elini tuttum "Gel," dedim ve gülümü düzelttim "Kahveciye gidelim." Beni kendine çekip kolunu omzuma attı, "Tamam," dedikten sonra alnımı öptü ve beraber yürümeye başladık.

the girl who sells roses ✧ calum hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin