third rose

1.7K 146 6
                                    

12 Haziran 2013

Çalan kapı ziliyle birlikte kendimi odamdan dışarı atıp kapıya doğru koştum ve mutfaktaki anneme "Ben bakıyorum!" diye seslendim. İçimdeki çocuksu heyecanı hiçbir kelime anlatamazdı. Bugün doğum günümdü, Calum annem ile tanışacaktı ve ben 17 oluyordum. Yıllardır ufak bir pastayı, annem ve Angelica'nın yanında üflemek beni ne kadar mutlu etmişse de bugün pastayı Calum'la birlikte üfleyecek olmam belki de 16 yıldır geçirdiğim en güzel doğum günüm olmasına sebep olacaktı. Kimse bilemezdi.

Kapının yanındaki aynalı vestiyere dönüp dizleri yırtık siyah kotumun üzerine giydiğim bordo kazağımın yakasını düzelttim. Normalde olsa, doğum günümü pijamalarımla geçirirdim fakat, hadi ama, Calum her şeye değerdi. Ben kendimi incelemeye kaptırmışken zil tekrar çaldığında yerimde sıçrayarak kapıya döndüm ve hızla kapıyı açtım. Daha sonra kapıyı açmadan önce derin bir nefes almadığım için kendime kızdım. Calum, bütün nefes kesiciliğiyle karşımdaydı.

"Hey," dedi gülümseyip. "Doğum günü kızı nasılmış bakalım?"

Zorlukla yutkundum ve bu bana boğazıma takılmış bir taşı yutmak kadar zor gelmişti. "Selam," dedim. "Doğum günü kızı fazla heyecanlı, sen nasılsın?"

Omuz silkerek elinde tuttuğunu yeni fark ettiğim koyu kırmızı, daha çok bordoya kaçan gülü dalgalı saçlarımın üzerinden kulağımın arkasına itekledi. "İyi bir seçim yapmışım."

Usulca kıkırdadım ve kollarımı boynuna doladım. "Teşekkür ederim, Calum," diye mırıldandım boynuna doğru. "Fakat ben şımarmadan bu alışkanlığından vazgeçmelisin. Şımarık bir Daisy, hiç çekilmiyor."

Belimdeki elleri bir an için kalçalarıma kaydı. "Sadece bana şımaracaksan, şımarmanın hiçbir zararı yok, Daisy." Kızaran yanaklarımla birlikte ellerine vurdum ve kendimi geri çekip mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Ardımdan gelen adım seslerini ve arsız kahkahalarını duyabiliyordum.

Mutfağa girdiğimde masayı hazırlayan annem beni karşılamıştı. İşin aslı, bu kadar özen göstereceğini düşünmemiştim. Masada Meksika kültürüne ait her tür yemekten vardı ve ortada da ufak ama özenle hazrlanmış olan bir pasta duruyordu. On Yedinci Doğum Günün Kutlu Olsun Küçük Daisy.

Annem bizi fark ettiğinde kafasını masadan kaldırdı ve gülümseyerek Calum'a doğru ilerledi. "Hoşgeldin, tatlım," dedi kollarını Calum'ın iri bedenine sarıp yanağını öpmeden önce. Calum, yüzündeki tebessümle "Hoşbuldum, Bayan Jackson," diye mırıldandı.

Annem kıkırdadı "Bana Marie diyebilirsin," Calum'ın suratında ufak bir gülümseme oluştuğunda kendimi ona bakmaktan alıkoyamadım.

Tanrı onu ciddi anlamda özenerek yaratmıştı.

Tanışma faslı sonunda sona erdiğinde hep birlikte masaya oturmuştuk. Annem, genellikle doğum günlerimde pastayı kesmeden önce çocukluk albümlerimi ortaya döker ve bütün anılarımı resimlediği için kendisiyle gurur duyardı.

Yemeklerimizin ortasına geldiğimizde annem ayaklanıp meşhur albümleri almaya gittiğinde Calum bana döndü. "Annen çok tatlı bir kadın," yaklaşıp nefesini boynuma üflediğinde heycandan titredim. "Kime benzediğim belli oluyor." gülümsediğimde, o da gülümsedi. Ardından hızlıca dudaklarıma bir öpücük kondurup geri çekildi.

Kalbimin düzensiz atışları beni öldürecek sanarken derin nefes aldım, Calum benim üzerimdeki bıraktığı etkiye gülerken omzuna vurdum.

Annem içeriye girip albümleri masanın kenarına koydu. "Sana Daisy'nin en komik anısını anlatmak istiyorum." dedi kıkırdayarak. Alt dudağımı ısırıp fotoğrafı Calum'a vermesini izledim.

On ikinci yaş günümde pastayı görmeyip üzerine oturmuştum.

Calum kahkahalara boğulduğunda onunla beraber gülmeye başladım "Tanrım," dedi "O kadar tatlısın ki. Şaşkınlığına bir bak." bana dönüp beni kolları arasına çektiğinde gülümsedim, annem ona başka bir fotorğaf daha uzattı.

"Bak, burada sekiz yaşındaydı. Kuzeni ona korku filmi izletmişti o yüzden gözleri kızarık." Calum'ın ağzından 'aww' nidası yükselince kıkırdadım.

Masadaki bir fotoğraf Calum'ın dikkatini çekmiş olmalı ki eline aldı. "Bu baban olmalı," diye mırıldandığında kafamı salladım. Babamın bacağına koala gibi sarılmıştım. Ama şuan ortada ona selam verebileceğim bir babam bile yoktu.

Fotoğrafları bir kenara bıraktıktan sonra dolan gözlerimi kırpıştırdım. Eski anıları yad etmek bnei duygulandırmıştı. Annem pastayı bana doğru iteklediğinde Calum elimi tutup kulağıma doğru "Dilek dile, güzelim," diye fısıldadı. Pastayı üflemeden önce alt dudağımı ısırıp Calum'ın elini sıktım.

On yedinci doğum günü dileğim, Calum'ın ta kendisiydi.

the girl who sells roses ✧ calum hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin