eighth rose

1.5K 139 5
                                    

28 Ağustos 2013

When I woke up alone I had everything:
A handful of moments I wished I could change
And a tongue like a nightmare that cut like a blade.*

Calum, dudaklarını kulağıma dayamış solistten daha etkileyici sesiyle şarkıyı bana mırıldanıyordu. Dudaklarımda büyük gülümseme ile beraber sırtımı göğsüne yaslamış, kafamı ise omzuna dayamıştım. Yavaş bir ritimle ileri geriye sallanıp All Time Low konserimizin durgun zamanlarını geçiriyorduk. Yorulmuştuk, bütün şarkılarda normal gençler gibi hoplayıp zıplamış, bağırarak şarkılara eşlik etmiştik.

Calum'la hayatımın her anı eşsizdi. Tıpkı şuan olduğu gibi, beni her zaman rahatlatıyordu. Bu da onu sevme nedenlerimden en güzeliydi.

Nemli dudaklarını şarkı bitiminde boynuma bastırdığında huzurla gülümsedim. Ardından grup, hala bağırmaya devam eden hayranlara veda ederken Calum iç çekerek sahneye baktı. "Bir gün ben de bu kadar ünlü olmak istiyorum."

Kıkırdadım. "Olacaksın, çünkü eşsiz bir sesin var."

Boğazı son zamanlarda biraz tahriş olduğundan hırıltılı bir kahkaha sunarak "Yaza Beş Saniye isimli bir grupla mı," dedi. "Hiç sanmıyorum." İnanmaması saçmaydı. Bir gün, bu sahneden de büyük bir sahnede, yazdığı şarkıları hayranlarına okuyacaktı ve ben de konserin bitimini, ona mükemmel bir öpücük vermek için sabırsızlıkla bekliyor olacaktım.

Gözlerimi devirip Calum'a döndüm, hayranlar yavaş yavaş konser alanını terk ederken biz olduğumuz yerde duruyorduk. "Ben başarabileceğinize inanıyorum, Calum."

Alnımı öptü, ardından elimi tutup beni yürütmeye başladı. "Keşke senin kadar pozitif olabilseydim."

Ayağıyla yerdeki taşları ittiğinde güldüm. "Belki biraz benden sana bulaşır, huh?"

Kaşlarımı kaldırıp ona baktığımda güldü, gülünce oluşan kırışıklıklarını hayranlıkla izledim "Belki, eğer seni öpmeme izin verirsen."

Ona doğru suratımı buruşturup aynı anda güldüğümde o da kahkaha atmaya devam etti.

Konser alanının çıkışına geldiğimizde kapının önünde duran taksilerden birisine bindik. Calum evimin adresini taksiciye söyledikten sonra kolunu omzuma atıp beni kendisine çekerek dudaklarını saçlarıma bastırdı. Gözlerimi suratında dolandırmaya başladım ve onu her gördüğümde söylediğim cümle aklımda tekrarlandı, tanrı onu ciddi anlamda özenerek yaratmıştı.

Elimi göğsüne koyduğumda dikkatini bana verip kafasını bana çevirdi. Sessiz inlemem boğazımdan yükselirken gözlerimiz buluştu ve bana en parlak gülümsemelerinden birini sunarak gülüşünün arasından mırıldandı. "Beni mi izliyordun?"

Kafamı abartılı bir hareketle sallayarak "Evet," dedim. "Evet, Calum, seni izliyordum."

Kaşlarını kaldırarak alt dudağını ısırdı ve ben bu hareketiyle elimi yanağına koyup okşamama engel olamadım. "Beni utandırıyorsun," diye mırıldandığında kıkırdayarak gözlerimi yola dikkatini vermiş olan taksiciye çevirdim. Böyle konuşan gençlere alışmış olmalıydı ama yine de, olsaydı, babam yaşındaki adamın yanında Calum'la flörtleşmek beni utandırıyordu.

"Calum..."

Kaşları kalktıktan sonra demek istediğim şeyi önemsemeden gülmeye devam etti. "Ne yapayım, güzelim, beni çok övüyorsun." Dudaklarını saçlarımın tepesine bastırdı ve ben de kafamı göğsüne yaslayıp yola bakmaya devam ettim.

Taksi bahçe kapımızın önünde durunca Calum cebinden çıkardığı birkaç yirmiliği taksi şoförüne uzattı. Taksici parayı alıp ikimize de iyi akşamlar diledikten sonra taksiden indim ve Calum ardımdan çıkarak kapıyı kapattı. Gecenin karanlığıyla aydınlanmış araba yolunda, taksi gözden kayboluncaya dek bekledik. Taksi ana caddeye çıkarken Calum boğazını temizleyerek "Ee," dedi.

Dikkatimi ona verip "Ah, pardon," diyerek inledim. Kendimi taksinin gitmesine o kadar kaptırmıştım ki, Calum boğazını temizlemeseydi muhtemelen boş araba yoluna bakmaya devam ederdim.

"Aslında," diye geveledi kelimeyi. "Sana vermek istediğim bir şey var." Kaşlarımı çatarak dudaklarımda ufak bir tebessümüm oluşmasını engelleyemediğimde elini montunun cebine götürdü. "Muhtemelen bana kızacaksın ve muhtemelen konser sırasında mahvoldu ama lütfen geri çevirme."

Kaşlarım iyice çatılırken gözlerim cebinden çıkardığı birazcık ezilmiş olan kırmızı güle kaydı. Ah, ciddi miydi? Çünkü odamın her bir yanı Calum'dan aldığım bilmem kaç gülle kaplıydı. Düşünmesi güzel bir şeydi ve ayrıca ondan gül almak hoşuma gidiyordu ama... ne bileyim, daha fazlasına gerek yoktu. Güller, dalında güzeldi.

"Calum," diyerek inledim saçlarımı gülle beraber kulağımın üzerinden sıkıştırırken. İnlememin kesinlikle parmaklarının tenime değmesiyle alakası yoktu. "Gerçekten, teşekkür ederim ama bunlardan daha fazlasına gerek yok; güller dalında güzeller."

Sırıttı. "Bence senin saçlarının arasında daha güzel duruyorlar."

Gözlerimi devirdim, kalbim tekledi. "Teşekkür ederim, Calum."

"Geçenki beyaz gülü hatırlıyor musun, hani şu siyah gömleğinin yakasına taktığım; neredeyse göğüslerinin arasında duran?"

Calum'ın kafasına şaplak attım. Gülerek elimi tuttu ve elimin üzerine ıslak öpücük bıraktı. Elimdeki eli yavaşça kolumdan yukarı, omuzlarımın arkasına ulaştığında kendimi bedenine yapışmış halde buldum.

"Daisy," diye mırıldandı.

"Calum."

"Benim için çok özel birisi olduğunu biliyorsun, değil mi?"

İç çektim. "Biliyorum, Calum."

"Ve her zaman da öyle kalacaksın."

"Evet," dedim elimi yüzüne yerleştirerek. Ardından dilimin ucuna dizilen kelimeleri seslendirmeme engel olamadım. "Seni çok sevdiğimi biliyorsun, değil mi?"

Muhtemelen, iki dakika sonra onu sevdiğimi söylediğim için pişman olacaktım ama umurumda değildi. Onu seviyordum ve bu sevgimin sadece dış görünüşüne olmadığını biliyordum.

uhm, selam??

*all time low'un, therapy adlı şarkısından bir kısım. multimedyaya yirmi sekiz ağustos iki bin on üç, avustralya konserinde therapy'i söyledikleri videoyu bıraktım. eleştirilerinizi yorum olarak yazmanızı bekliyoruz, teşekkürler :)

the girl who sells roses ✧ calum hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin