dad

1.1K 102 2
                                    

15 Ekim 2015

Havada tatlı bir serinlik vardı. Mavinin en güzel tonundaki bulutlar gökyüzünü kaplamıştı ve biz Central Park'ın nemli çimeliğinde oturmuş Troye'un yürümek için verdiği çabaları kahkahalarla izliyorduk. Aylardır yaşadığım en mutlu günümü yaşıyordum. Oğlum yanımdaydı, bana gerçekten değer veren Ryan yanımdaydı... güzel vakit geçiriyorduk. Daha ne isteyebilirdim ki?

Troye tombul ellerini Ryan'ın bağdaş yaptığı dizlerine koyup ayağa tekrar kalkmaya çabaladı fakat çabası bezli poposunun üzerine düşmesiyle son buldu. Ryan'la beraber kahkahalara boğulurken Ryan kıkırdayan Troye'u yerden kaldırıp kucağına oturttu. Oğluma mutlulukla bakan Ryan'a hayranlık dolu bir bakış attım. Gözlerine baktığımda onun da mutlu olduğunu anlamamam mümkün değildi.

Ryan'ın oğlumla kurduğu ilişki gözlerimi yaşartıyordu. Yine de Calum'ın, Ryan'ın Troye'la geçirdiği vakitlerin sadece bir dakikasını bile yaşamış olmasını dilerdim. Sonuçta gerçek babası oydu.

Karnıma çektiğim bacaklarımı ileriye doğru uzatıp omzumla Ryan'ı dürtükledim. "Acıktın mı?"

"Acıktım," dedi Troye'u benim de görebilmem için diğer bacağına oturtup kendi kendine anlamsız kelimeler söyleyen yüzüne eğilirken. "Sen acıktın mı?"

Troye yumruğunu ağzına sokup dişlerini kaşırken Ryan'ın suratına bakmaya devam etti. Güldüm ve sırt çantama uzanıp fermuarı açarak bir hafta dışarıda kaldığım takdirde bile bana yetecek olan eşyalarımı göz önüne serdim. Annemin yememiz için hazırlayıp streçlediği sandiviçleri çıkardığımda Ryan'ın parıldayan gözleri üzerime çevrildi. Sandiviçi almadan önce bana doğru uzandı ve dudaklarıma ufak bir öpücük bıraktı. Sonra da Troye'un izin verdiğince sandivicinin strecini açmaya çabaladı. Sandiviçten büyük bir ısırık alırken Troye'u işaret ettim. "Troye'u bana ver, sen sandivicini ye."

Ryan sandivicini dişlerinin arasında tutup Troye'u kucakladı ama Troye Ryan'ın boynuna yapıştı. Mızırdandığı gözümden kaçmadığında güldüm. Ryan da kendini gülmemek için zor tutarken oğlumu tekrar kucakladı ama Troye duyduğumda bütün duygularımın birbirine girmesine sebep olan kelimeyi söyledi. Dudaklarından çıkacak olan ilk kelimesinin ne olacağını doğduğu günden beri merak ediyordum. Tabii ki anne diyecekti ve beni dünyanın en mutlu insanı yapacaktı.

Ama oğlum öyle yapmadı.

Ryan'ın kaşları kalkarken gözümden bir yaş süzüldü. "Baba," diye yineledi Troye kollarını Ryan'ın boynuna iyice sarıp. Nasıl tepki vermem gerektiğini bilmiyordum.

Asıl babasının o olmadığını ikimiz de biliyorduk ama Troye beni şaşırtıp Ryan'a baba demişti.

Ryan gözlerindeki parıltıyla sandvici bırakıp dudaklarını oğlumun kafasında gezdirdi "Baba," diye mırıldanıp güldüğünde yutkundum ve gerginlikle gülümsedim.

Ryan sıkıca Troye'u sardığında onun baba modeli olduğunun farkındaydım ama asıl babasına haksızlık ettiğimde beynimi kurcalayıp duruyordu. Eğer Calum'a olan kıskançlığıma oğlumuzu katmasaydım belki şuanda gerçek babasına sarılıp ona baba diyebilirdi. Annemin haklı olup olamayacağını aklımdan geçirirken derin nefes aldım. Telefonum titrediğinde elim yanımda duran telefonuma gitti. Ekrana, bilinmeyen numaradan gelen mesaja baktım. Saplantılı hayranlarımdan olabileceğini düşünerek telefonu tekrar kilitleyip yanıma bıraktım.

Her şey iyice karışıyordu ve ben bunların içinden çıkabileceğim konusunda emin değildim.





mesaj kısmını anlamayanlar ilk bölüme bakarlarsa anlarlar

yavaş yavaş günümüze dönüyoruz he

the girl who sells roses ✧ calum hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin