the part of the new life

1.1K 104 2
                                    

10 Ekim 2015

"Ryan bekliyor, sete gitmeliyiz."

Hazırladığım çantamı tekrar kontrol edip annemin yanına ulaştım ve kucağındaki Troye'a eğilip kafasının üstünü öptüm. Uykusundan yeni uyanmıştı ve yüzündeki gülücükleri görmek içimi paha biçilemez bir mutlulukla dolduruyordu. İyi ki onu doğurmuştum.

Annem gülümseyip Troye'u kucağıma uzattı ama eğer oğlumu kucağıma alırsam ondan ayrılamazdım. Bu yüzden Troye'u tekrar öptüm ve anneme sarıldım. Annem çantamı omzuma takıp topuklu botlarımı giymemi izlerken "Daisy," diye mırıldandı. Ses tonunda garip bir burukluk vardı. "Geçen hafta röportaj için Central Park'a gittiğimizde Calum'ı gördüm."

Derin bir nefes aldım ve sahte bir gülümsemeyle anneme döndüm. "Calum da kim?"

Onu hayatımdan silmiştim, bunu söylemekten de gurur duyuyordum. Hamileliğimin herhangi bir saniyesinde yanımda değildi, karnımın gittikçe büyüdüğü ve yaşadığım zorlukların arttığı günlerimde yanımda değildi. Bana ulaşmak için hiçbir şey yapmamıştı bile. Ben de, onun da aynı şeylere layık olduğunu düşünüyordum. Aramayacaktım, ona ulaşmak için hiçbir şey yapmayacaktım, oğlumu görmesine izin vermeyecektim. Oğlumu benden almasına göz yummayacaktım.

Annem iç çekerek kafasını iki yana salladı. Yaptığımın yanlış olduğunu düşünüyordu. Calum'ın çocuğundan haberinin olması gerektiğini, çocuğunu Calum'dan ayırmamın doğru olmadığını falan. Ben de bu konuyu her dile getirdiğinde Calum'ın yanımda olmak için ufacık bir çaba göstermediğini söylüyordum. Çocuğunu isteseydi peşine düşerdi zaten, değil mi?

Anneme ve oğluma öpücük yollayıp caddeye çıktım ve araba yolunda beni bekleyen Ryan'a doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı açtığımda Ryan'ın bakışları telefonundan kalkıp beni buldu. "Hoşgeldin," dedi yanağımı öpmek için uzanırken.

"Selam, Ryan."

Ryan ufak bir tebessümle yola dönerek arabanın motorunu çalıştırdı. "Nasıl gidiyor?"

"Nasıl gözüküyorum?" diye sordum şakayla karışık. "Geceleri uyumuyorum ve sette olmadığım zamanlarımı da boklu bebek bezi değiştirerek geçiriyorum. Anlayacağın harika."

Ryan kahkaha attı. "Bütün bunlara rağmen harika gözüküyorsun, Daisy."

Ona teşekkür ederek tişörtümün yakasından güneş gözlüğümü aldım. "Arkadaşça bir tavsiye ister misin?"

"Asla çocuk yapmamamı söyleyeceksin, değil mi?"

"Kesinlikle!" diye şakıdım. "Gençliğinin heba olmasını istemiyorsan, sarhoşken bu durumu tetikleyecek bazı olaylardan uzak dur."

Ryan kahkahalarla gülmeye devam ederken ana caddeye çıktı. Gülerken kırışan göz çevresine hayranlıkla baktım. Eğer esmer olsaydı, Calum'a benzetebilirdim. Ama Ryan, Calum'ın aksine sarışındı, ondan daha yakışıklıydı ve daha karakterliydi. Ve bir de, herkesi Calum'la kıyaslamamalıydım.

"Ryan," diye mırıldandım Ryan nihayet gülmeyi kestiğinde. Bildiğim kadarıyla kız arkadaşı yoktu ve bana abayı yakmıştı. Troye için fedakar bir baba, benim için mükemmel bir eş adayı olabilirdi.

"Mm?" diye mırıldanarak bir an için bana baktı.

"Geçen günkü yemek teklifin hala geçerli mi?"

Ryan ani bir fren yaparak arabayı yolun ortasında stop ettirdi. Şaşkınlıkla bana döndüğünde yüzündeki aptal ifadeye gülmeden edemedim.

Arabayı tekrar çalıştırıp sete doğru ilerlemeye devam ettiğinde "Evet, hiç iptal olmadı." dedi. Yüzünde mutlu bir ifade vardı.

"Bu cumartesi uygun mu?" kafa sallayıp Ryan'ı onayladığımda arabayı tekrar çalıştırmış ve setin olacağı yere gelmiştik.

Şuan New York'un uzun binaların birisinde çekim yapıyorduk. Diziye göre, kocam olan Robert benden ayrılıp patronuyla çıkmış ardından pişman olup tekrar bana dönmüştü. Şuan ise barışma sahnelerimizi çekiyorduk.

Beraber setin olduğu eve girdik, Ryan yanağımı öpüp makyajının yapılacağı kadının yanına gitti. Jessica beni alıp pudrayı suratıma sürerken gülümsedi. Bugün çok güzel gözüküyorsun Daisy."

Ona gülümsedim. "Teşekkür ederim."

Hafif bir makyaj yaptıktan sonra yönetmen ve yanındaki yazar çekimin başlayacağına dair bağırdı. Ryan ile beraber yerlerimizde durduk, dün tam burada kestiğimiz için devamını çekmeliydik.

Hikayeye göre Ryan beni belimden kendisine çekecek ardından beni -Iris'i- sevdiğini söyledikten sonra beni öpecekti.

Ryan tıpkı senaryodaki gibi cümleyi söyledikten sonra dudaklarımı öptü, ardından alnını alnıma yasladığında kıkırdadım, senaryoya uyarak derin nefes aldım. "Ben de seni seviyorum, Robert."

"Kestik!" sesini duyunca yazar Ezra alkışkayarak ayağa kalktı "Ahh çocuklar, çok güzeldi."

Ona utanarak teşekkür ettiğimde yönetmen devam sahnesini çekmemizi söyledi ve işimize devam etmeye koyulduk.

Oyuncu olmayı seviyordum, tanrıya müteşekkirdim. Hem güzel bir oğlum hem de güzel bir işim vardı.

En önemlisi Calum'ı unutuyordum.







from the end to the start spoiler alert:-d

the girl who sells roses ✧ calum hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin