Güneş yavaş yavaş gökyüzünde yerini alırken biz daha yeni yeni gözlerimizi açıyorduk. Berke baktığımda hala uyuyordu. Uzun uzun o tatlı yüzünün her detayını kaydettim beynime. En çokta çukurcuğuna baktım. Tam o sırada gözlerini açtı. "Günaydın sevgilim"diyerek yanağına bir buse bıraktım. "Günaydın aşkım " karşılık verdi. Yanındaki masadan telefonunu alarak saate baktı. "Ooo çok geç kaldık."diye söylendi. Hala sersem gibiydim. Kafam bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Üstündeki battaniyeyi ayaklarımla ittirerek çektim. Yavaş adımlarla güverteye çıktım. Kocaman esneyerek puflardan birine oturdum. Hava harikaydı. Derin nefesler çekerek ayağı kalktım. Spor salonunda öğrendiğim çeşitli hareketleri yaparak dabah sporumu bitirmiştim. Yat birden hareket edince irkildim. Berk yanıma gelip "tatilimiz başlasın " dedi. Kahvaltıyı hazırlandıktan sonra bir güzel kahvaltımızı yaptık. Hava gittikçe ısınıyordu. Erimek üzereydik. Kapıları kapatıp klimayı açtık. Salon on dakikaya kalmadan buz gibi olmuştu. Bir iki saat sonra guverteye çıktık. Karşımızda cok güzel bir ada vardı. Üzerinde yeşilin her tonu vardı. Yavaş yavaş kıyıya yaklaştık. Adayı şöyle bir turlayalım dedik. Kocaman kocaman ağaçlar vardı. Çok değişik bitkiler. Her farklı bir şey gördüğümde ağzım bir karış açılıyordu. Koca koca ağaçların tepesinden yere düşmüş bir kaç tane hindistan cevizi vardı. Ikişer tane alarak sahile geri döndük. Kumsalda oturup hindistan cevizini kırdık. Sütü harikaydı. O arada kumsala kocaman harflerle "aşk =biz"yazdık. Sanırım çok malca bir şey yaptık. Bu yaptığımız çok anlamsızdı. Akşam olmak üzereydi. Etrafa yavaş yavaş karanlık çöküyordu. Hava kararmadan ormana girip çalı çırpı topladık.Sırada kamp çadırımızı kurmak vardı. Çadırı paketinden çıkarıp, kağıda göre parçalarını birleştirdik. Çadır çok büyük değildi. Çok küçükte değildi. Tam bize göreydi. Çadırımızı da kurduğumuza göre artık sahilde tur atabilirdik. Saat beşe geliyordu. Güneş yavaş yavaş yerini aya bırakıyordu. O kadar yorulmuştuk ki olduğumuz yere oturduk. Oturmakla da kalmayıp bir güzel kuma uzandık. Güneşin batışını izledik. Karnımızda hafif bir hareketlilik vardı. Acıkmıştık. Olduğumuz yerden kalkıp çadırımıza doğru yol aldık. Hava sandığımızdan da soğuktu. Yattan aldığımız pikeleri üzerimize sarıp, topladığımız çıraları yaktık. Sarılıp kıyıya vuran dalgaları izlerken birden bir ses duyduk. Yanlış duymadıysak bu bir ıslık sesiydi. Adada sadece kendimizin olduğunu sanıyorduk. O ıslık sesiyle önce bir irkildik. Ben korkup Berke'ye daha çok sokuldum. "Korkma miniğim ben yanındayım "deyince biraz olsun rahatlamıştım. Evet, o yanımdaydı. Benimleydi ve benimdi. Bunları düşünürken korkumu yenmiştim. Berke'nin sesiyle kendime geldim. "Canım burası güvenli değil. Bugün yatta kalalım. " deyince bana da "peki"demek kaldı. Ateşi söndürüp yata gittik. Kapıları kilitleyip güverteye çıktık. Hava serindi. Üzerimize pike aldık. Büyük puflardan birine oturup yıldızları seyrettik. Uyku bastırınca içeri girdik. Koltuk rahatsız ediyor diye, alt kattaki odaya geçtik. Yatağa uzandiktan sonra sevdiğim adamın yüzüne baktım. O kadar güzeldi ki gözleri beni her defasında kendimden alıp baska diyarlara götürüyordu. Uzun uzun ona bakarken uyuyakalmışım. Sabah telefon ziliyle birden irkilerek uyandım. Uyku sersemliğiyle etrafıma bakındım. Berke gözlerini yavaş yavaş açıp elini telefona yöneltti. Yavaşça telefondaki yeşil vutonu kaydırıp, ahizeyi kulağına götürdü. Anlamsizca "tamam tamam "dedikten sonra telefonu kapatıp komidinin üzerine geri bıraktı. Yavaş hareketlerle bana dönüp "günaydın miniğim "dedikten sonra alnima kocaman bir öpücük kondurdu. Geri çekilirken "günaydın ömrüm "dediğimi hissettim. "Babam aradı, şirkette bazı evraklar için imzam gerekiyormuş. Acilen. "Dedikten sonra yüzümde bir ekşime hissettim. Onunla daha gecirecegimiz uzun bir tatil olduğunu sanmıştım. Acil olmasi nedeniyle aşağı inip yatın yönünü değiştirdi. Elimi yüzümü yıkayıp yanına gittim. Hala gözlerimden uyku akıyordu.
