Mete ile buluşmak için her zaman gittiğimiz kafede bekliyordum. Onun sevkiyata gitmesini engelleyecektim. Bunun için herşeyi yapmaya hazırdım. Gergince beklerken elimdeki kahve bardağının üzerine ritmik olarak vuruyor bir yandan da ayağımı sallıyordum. Mete içeri girdiğinde onda bir tuhaflık olduğunu davranışlarından hissetsem de yanıma geldiğinde aldığım koku ile kesin bir düşünce ile ürperdim. Mete sarhoştu. "Güneş." Hafif peltekçe konuştu. Yutkundum. Sarhoş olması söyleyeceklerimi ne kadar kaldırabileceğini kestirmemi engelliyordu. Sandalyeye yığıldığında onu izliyordum. Ayakta duracak hali yoktu. "Hastanede olduğunu öğrenince kahroldum. Neyin var?" Sahte ilgisini ilk defa bu kadar net hissetmiştim. Umurunda olmadığımı biliyordum ancak o kadar uzun süre aşırı ilgili davranmıştı ki ilk defa rolünü bu kadar zorlanarak yapıyordu. "Sarhoş musun?" dediğimde güldü. "Benden ayrıldın. Hayatıma normal devam etmemi beklemiyordun değil mi? Yine de hastanede olduğunu duymak beni mahvetti." Dedi Bir sarhoşun her zaman doğruları söylediği gerçeği Mete için geçerli değildi demek ki... "Sana anlatmam gereken şeyler-" derken sözümü kesti. "Benden ayrıldığın için vicdani rahatsızlık mı duyuyorsun yoksa? Gerçekten hiç önemli değil Güneş. Bensiz mutlu olacaksan böyle olsun. Beni karanlıklara itmen umurumda bile değil. Çünkü senin umurunda değil. Senin umurunda olmayan bir şey liseli Mete'nin neden umurunda olsun ki?" dediğinde liseli Mete demesi tuhaf hissetmeme sebep olmuştu. Demekki kendini liseli Mete, katil Mete ve daha bir çok çeşitli Mete'lere bölmüştü. "Mete beni dinl-" derken bir anda bağırarak sözümü kesti. "Hayır! Sen beni dinleyeceksin! Sen konuştun! Sıra bende!" dediğinde bağırmasından dolayı birkaç masa bize dönüp bakınca bu konuşmayı yapamayacağımı anladım. "Sarhoş olmadığın bir zamanda tekrar görüşelim." Dedim ve kalktım. Kafenin olduğu ara sokaktan geçiyordum ki Mete arkamdan bağırdı. "Beni böyle bırakamazsın!" dedi. Peşimden geldiğini anlayınca adımlarımı hızlandırdım. Cadde biraz ileride ışıklarıyla görünüyordu. İlk defa bu ara sokaklardan korkmuş ve bitmesini istemiştim. Mete hızlandı ve ben ne olduğunu anlamadan kolumu çekti. "Bırak beni Mete!" dediğimde kolumu öyle sıkı tutuyordu ki tuttuğu yerin morardığına kalıbımı basabilirdim. "Bu iş öyle kolay değil Güneş. Ben sana 2 yılımı verdim. Koskaca 2 yıl. Senin aptallıklarınla ve şımarıklıklarınla geçen 2 yılın sonu böyle bitemez! Senin keyfin istiyor diye bitemez!" diye bağırdı. "Mete canım yanıyor!" dediğimde beni kolumdan tutarak sürükledi. Öyle güçlü tutuyordu ki adımlarına ayak uydurmaktan başka şansım yoktu. Ayağım yerdeki çukura takılınca yere düştüm. Kafamı çarptım. "Mete!" dediğimde sanki düşmemişim gibi beni zorla kaldırdı ve sürüklemeye devam etti. "Yürü!" diye bağırdı. Kafamdan sıcak bir şeylerin aktığını hissedince elim alnıma gitti. Alnım kanıyordu. "Mete dur artık!" dediğimde beni duymuyordu bile. Aklıma gelen fikirle elini ısırdım. Acıyla bağırıp elini çektiği sırada olan gücümle koşmaya başladım. "Buraya gel!!" Mete anlık bir duraksamadan sonra peşime düşmüştü. Adrenalin etkisiyle nereye gittiğimi bilmeden koşmaya devam ettim. Kafeden ve caddeden uzak ara sokaklarda bilinçsizce koşuyor ve çıkış yolu arıyordum. "Güneş!!" Mete'nin sesi hala çok yakında olsa da görüş alanından çıkmıştım. Koşmaya devam ederken bir anda sağa doğru bir el tarafından çekildiğimi hissettim. Mete beni yakalamış olmalıydı. Çığlık atmak için nefes alınca bir el ağzımı kapattı. Çağıl! Çağıl gözlerimin içine baktı ve parmağını dudağına götürerek sus işareti yaptı. Kafamı sallayınca elini ağzımdan çekti ve beni iki duvarın arasında kalan gizli bir bölmeye götürdü. Nefes nefeseydim. Çağıl duvardan kafasını çıkarıp Mete'yi yokladığı sırada Mete'nin sesi çok yakından geldi. "Seni bulamayacağımı mı sanıyorsun ha?! Seni bulacağım Güneş!! Güneş!!" dediği sırada Çağıl belinden silahını çıkarınca korkuyla ona ve silaha baktım. Çağıl bana kısa bir bakış attıktan sonra tekrar duvardan kafasını çıkardı. Çağıl ile o kadar dar bir aradaydık ki vücudumuz iç içeydi. Bana baktığında nefesi nefesime karışıyordu. Benim kesik kesik nefeslerimin yanında onun nefes alışverişi daha sakin ve kontrollüydü. Mete'nin gölgesi sokak lambasının ışığında olduğumuz duvarın yanına vurunca korkuyla Çağıl'a sarıldım ve yüzümü boynuna gömdüm. Gözlerimi kapatmış ve Mete'nin beni bulamaması için dua ediyordum. Aynı anda Mete'den deli gibi korkarken Çağıl'ın yanımda olması ile güvende hissediyordum. Çağıl'ın kendine özgü kokusu ile kendimi bunun biteceğine dair telkin etmeye çalışıyordum. Çağıl saçlarımı okşayarak bana destek vermeye çalışıyor bir yandan da pür dikkat duvarı izliyordu. Elindeki silah olmasa bile içimden bir ses Çağıl'ın beni koruyabileceğini artık güvende olduğumu söylüyordu. Bir süre daha böyle ona sarılı kaldıktan ve Çağıl duvarı gözetledikten sonra bana baktı. "Gel.."dedi ve elini uzattı. Tereddütsüz elini tuttum. Etrafı kolaçan ettikten sonra Çağıl bizi duvarın arasından çıkarttı ve hızlı adımlarla ara sokaklardan geçmemizi sağladı. Caddeye ulaştığımızda silahını beline koyduktan sonra cebinden bir anahtar çıkarttı. Otomobil anahtarı olduğunu anladığım anahtardaki tuşa bastı ve bir jipin açılmasını sağladı. İkimizde jipe binince arabayı son gaz kökledi ve bizi o karanlık sokaklardan çıkarttı. Uzunca bir süre ikimizde konuşmadık. Mete'nin hakkımdaki düşüncelerini kendi ağzından duymuştum. Düşmanlarını görmüştüm. Ne kadar kötü bir insan olduğunu söyleyen insanlarla tanışmıştım. Ama bu gece...Bu gece Mete'ye şahit olmuştum. İçindeki canavarı özgür bırakan Mete bu gece tüm dehşet vericiliğiyle karşıma çıkmıştı. Çağıl torpido gözüne uzandı ve bir selpak çıkartıp bana uzattı. Anlamayarak baktığımı görünce "Alnın..."dedi. Peçeteyi aldım ve alnımı sildim. Kan lekeleri kurumuş olmalıydı ki canımı yakmaktan başka bir işe yaramadı. Yine de peçeteyi alnıma sürtmeye devam ettim. Kan...Hayatımda hiç bu kadar çok kendi kanımı görmemiştim. Üstelik bunlar sadece yaralarımdı. Peçeteyi sürtmeye devam ettim ve kanaması duran yaramı zedeleyerek tekrar kanamasını sağladım. Öfkeyle akan kanı durdurmaya çalışsam da başaramayınca daha çok sinirlendim. Kendi kanımı temizlemekten bile acizdim. Çağıl arabayı durdurdu ve bana dönüp peçeteyi elimden almaya çalıştı. Peçeteyi ona vermeyerek silmeye devam ettim. "Güneş..."dedi. Ancak devam ettiğimi görünce daha sert seslendi. "Güneş yeter!" dediğinde ona baktım. Peçeteyi nazikçe elimden aldı. "Yeter..." dedi. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. "Sorun değil..." Çağıl yumuşak bir sesle böyle söylediğinde karşısında zayıf görünmenin umurumda olmadığını düşünerek ağlamaya başladım. Nasıl olsa güçsüz olduğumu biliyordu. "Sen olmasaydın...Bana..Bana ..Yapacaklarını.." derken bir yandan hıçkırmaya başlamıştım. "Güneş..Sana ağlama diyemem. Yaşadıklarının inanmasan da ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ancak ne kadar güçlü olduğunu unutma." Dediğinde isterik bir şekilde güldüğümde yüzümü tuttu. "İster inan ister inanma sen o kadar güçlü bir kızsın ki...bu gece orada ben olmasam bile Mete'yi atlatırdın. Eğer kendini onun elinden kurtarmasaydın sana yardım edemezdim. Sen onun elinden kaçarken ben sadece yardımcı oldum. Bunu sen başardın."dediğinde yapabildiğim sadece ağlamaktı. Çağıl gözlerime baktı ve gözyaşlarımı parmağıyla sildi. "Sana bunları ben yapıyorum. Seni buna ben zorluyorum. Ben..Ben çok kötü biriyim." Derken benimle değilde kendisiyle konuşuyor gibiydi. Kelimeler ağzımdan istemeden çıkarken doğruluklarını kalbimde hissettim. "Bana bunları yaşatan sensin evet. Beni bu hale getiren. Ama anlayamadığım biçimde senin yanında neden güvende hissediyorum? Neden kötü olduğunu söylerken itiraz etmek zorunda hissediyorum? Neden beni koruduğunu düşünüyorum?" dediğimde bana baktı. Uzunca bir süre gözlerime baktı. Ardından ellerini yüzümden çekti. "Ben kötü olanım. Benden korkman lazım. Bunu sakın unutma. Olur da unutursan bu gece olanları hatırla. Bu gecenin kimin yüzünden olduğunu aklından çıkartma." Dedi. Ardından arabayı çalıştırdı. "Seni Sevda'ya götüreceğim." Dediğinde itiraz etmedim. Yolculuğun kalan kısmında ikimizde sessizlik yemini etmiş gibi hiç konuşmadık. İkimizde kendi dünyalarımızın bize verdiği düşünceleri tarttık. Sessizliği bozan arada göz göze geldiğimizde gözlerimizin birbirine söyledikleriydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN FISILTISI
Teen FictionMete ile hayatımız birbiri için yaratılmıştı. İkimizde birbirimizi tamamlıyorduk. O benim ilk ve son olmasını umduğum aşkımdı. Ta ki okula kanlar içinde, ölesiye dövülmüş o adam gelene kadar. Sonrası mı?.. Sonrası yoktu. Kalbi yok olmuş 17 yaşınd...